وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ
Ve cealnebne meryeme ve ümmehu ayetev ve aveynahüma ila rabvetin zati karariv ve meıyn
MEALLER | |
---|---|
Abdulbaki Gölpınarlı |
Ve Meryemoğlunu ve anasını kudretimize birer delil olarak yaratmış, onları düz, otlak ve sulak bir tepede barındırmıştık. |
Abdullah Parlıyan |
Meryem’in oğlunu ve annesini de kudretimize bir alamet kıldık ve o ikisini, pınarlı düz bir tepe olan, Beyti Makdis civarında barındırdık veya pınarların bulunduğu güzel cennetlerdeki makamlarına eriştirdik. |
Adem Uğur |
Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik. |
Ahmed Hulusi |
Meryemoğlu’nu ve anasını bir mucize kıldık... Ve o ikisini akarsuyu olan yüksek bir yere yerleştirdik. |
Ahmet Varol |
Meryem oğlunu ve annesini de bir ayet kıldık ve onları oturmaya uygun ve çeşmeli bir tepeye yerleştirdik. |
Ali Bulaç |
Biz, Meryem’in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik. |
Ali Fikri Yavuz |
Meryem’in oğlu İsa’yı da annesiyle (kudretimize delâlet eden) bir alâmet kıldık; (çünkü onu babasız yarattık, annesine bir insan dokunmamıştı). İkisini düz ve suyu bulunan yüksek bir yerde barındırdık. |
Bayraktar Bayraklı |
Meryem oğlunu ve annesini de bir ders kıldık; onları yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik. |
Bekir Sadak |
Meryem oglunu da, annesini de mucize kildik. Her ikisini de, pinari bulunan, oturmaya elverisli yuksek bir yere yerlestirdik. |
Celal Yıldırım |
Meryem’in oğlu ile onun anasını da bir mu’cize olarak sunduk. Onları yüksekçe pınarı olan düz, oturmaya elverişli bir tepeye yerleştirip barındırdık. |
Cemal Külünkoğlu |
Meryem`in oğlunu (İsa`yı) da annesiyle büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik. |
Diyanet İşleri |
Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik. |
Diyanet Vakfı |
Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik. |
Edip Yüksel |
Meryem oğlunu ve annesini bir işaret kıldık ve onları yerleşmeye elverişli ve pınarı olan bir tepede barındırdık. |
Elmalılı Hamdi Yazır |
Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik. |
Fizil-al il Kuran |
Meryemoğlu İsa ile annesini gücümüzün bir kanıtı olarak ortaya çıkardık. Onları yaşamaya elverişli ve akarsulu bir tepeye yerleştirdik. |
Gültekin Onan |
Biz, Meryem’in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik. |
Harun Yıldırım |
Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik. |
Hasan Basri Çantay |
Meryemin oğlunu da, anasını da (kudretimize) bir âyet (ibret) kıldık. Onları düz (ya’ni oturmıya yarar) ve akar suya mâlik bir tepede barındırdık. |
Hayrat Neşriyat |
Meryemoğlunu (Îsâ`yı) da, annesini de bir mu`cize kıldık ve onları barınmaya elverişli ve suyu akan bir tepeye yerleştirdik. |
İbn-i Kesir |
Biz; Meryem’in oğlunu da, annesini de bir ayet kıldık. Her ikisini de sulak, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik. |
İlyas Yorulmaz |
Meryem’in oğlunu ve annesini de bir ibret yaptık. Meryem ve oğlunu oturmaya elverişli ve su kaynağı olan bir tepeye yerleştirmiştik. |
İskender Ali Mihr |
Ve Hz. Meryem oğlunu (Hz. İsa’yı) ve onun annesini âyet (mucize) kıldık. Ve akan suyu olan ve barınmaya müsait yüksek bir tepeye, ikisini yerleştirdik. |
Kadri Çelik |
Biz, Meryem’in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akarsuyu olan bir tepede yerleştirdik. |
Muhammed Esed |
Ve (Musa’yı nasıl onurlandırdıysak) Meryem oğlunu ve anasını da (rahmetimiz için) bir sembol kıldık Ve o’nların her ikisini de ebedi esenliğin, berrak çeşmelerin bulunduğu yüce bir makama eriştirdik. |
Mustafa İslamoğlu |
Yine (aynı amaçla) Meryem oğlunu ve annesini de birer simge kıldık; ve o ikisini kalıcı bir güzelliğin görkemli makamına ve esenliğin bereketli kaynağına yerleştirdik. |
Ömer Nasuhi Bilmen |
Ve Meryem’in oğlunu ve anasını bir harika kıldık ve ikisini bir oturaklı ve akar sulu yüksek bir mekanda barındırdık. |
Ömer Öngüt |
Meryem oğlunu ve annesini bir âyet (mucize) kıldık. Her ikisini de yerleşmeye elverişli, suyu bulunan, yüksek bir yere yerleştirdik. |
Sadık Türkmen |
Meryem’in oğlu (İsa’yı) ve annesini de bir ayet/gösterge/işâret kıldık. İkisini oturmaya uygun, temiz ve sulu bir tepeye yerleştirdik! |
Seyyid Kutub |
Meryemoğlu İsa ile annesini gücümüzün bir kanıtı olarak ortaya çıkardık. Onları yaşamaya elverişli ve akarsulu bir tepeye yerleştirdik. |
Suat Yıldırım |
Meryem’in oğlunu ve annesini birer ibret vesilesi kıldık ve onları pınarları akan ve yerleşmeye elverişli yüksekçe bir yere yerleştirdik. |
Süleyman Ateş |
Meryem oğlunu ve annesini bir mu’cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik. |
Şaban Piriş |
Meryem’in oğlunu da, annesini de bir belge kıldık. O; İkisini akar sulu, yüksek ve meskun bir yere yerleştirdik. |
Tefhim-ul Kur'an |
Biz, Meryem’in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik. |
Yaşar Nuri Öztürk |
Meryem’in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik. |
Yusuf Ali (İngilizce) |
And We made the son of Mary and his mother as a Sign We gave them both shelter on high ground, affording rest and security and furnished with springs. |
وَجَعَلْنَا ve ceǎlnā |
ve kıldık | ج ع ل |
ابْنَ bne |
oğlunu | ب ن ي |
مَرْيَمَ meryeme |
Meryem | |
وَأُمَّهُ ve ummehu |
ve annesini | ا م م |
ايَةً āyeten |
bir mu’cize | ا ي ي |
وَاوَيْنَاهُمَا ve āveynāhumā |
ve onları yerleştirdik | ا و ي |
إِلَىٰ ilā |
||
رَبْوَةٍ rabvetin |
bir tepeye | ر ب و |
ذَاتِ ƶāti |
||
قَرَارٍ ḳarārin |
oturmaya uygun | ق ر ر |
وَمَعِينٍ ve meǐynin |
ve suyu bulunan | ع ي ن |