ذ ل ل kökü Kur'an'da 24 defa geçmektedir.

AYETLER

KALEM
68:43

ذِلَّةٌ

ƶilletun

bir zillet

Gözleri ’korkudan ve dehşetten düşük’, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.

A'RAF
7:152

وَذِلَّةٌ

ve ƶilletun

ve bir alçaklık

Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, ’yalan düzüp-uyduranları’ böyle cezalandırırız.

YASIN
36:72

وَذَلَّلْنَاهَا

ve ƶellelnāhā

onları boyun eğdirdik

Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.

TA-HA
20:134

نَذِلَّ

neƶille

rezil olmadan

Eğer Biz onları bundan önceki bir azap ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki "Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce Senin ayetlerine tabi olsaydık."

NEML
27:34

أَذِلَّةً

eƶilleten

zillet içinde

Dedi ki "Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar, böyle yaparlar."

NEML
27:37

أَذِلَّةً

eƶilleten

zilletle

"Sen onlara dön, Biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve Biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız."

İSRA
17:24

الذُّلِّ

ƶ-ƶulli

küçülme

Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge."

İSRA
17:111

الذُّلِّ

ƶ-ƶulli

acze düşüp de

Ve de ki "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah’adır." Ve O’nu tekbir edebildikçe tekbir et.

YUNUS
10:26

ذِلَّةٌ

ƶilletun

ve aşağılık

Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.

YUNUS
10:27

ذِلَّةٌ

ƶilletun

bir aşağılık

Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah’tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.

ŞURA
42:45

الذُّلِّ

ƶ-ƶulli

aşağılıktan

Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler.

NAHL
16:69

ذُلُلًا

ƶululen

boyun eğerek

Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.

MÜLK
67:15

ذَلُولًا

ƶelūlen

boynu eğik

Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O’dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O’nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O’nadır.

ME'ARIC
70:44

ذِلَّةٌ

ƶilletun

alçaklık

Gözleri ’korkudan ve dehşetten düşük’ yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azap) günüdür.

İNSAN
76:14

وَذُلِّلَتْ

ve ƶullilet

ve eğdirilmiştir

(Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış.

İNSAN
76:14

تَذْلِيلًا

teƶlīlen

aşağı eğdirilerek

(Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış.

BAKARA
2:61

الذِّلَّةُ

ƶ-ƶilletu

alçaklık

Siz (ise şöyle) demiştiniz "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır’a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah’tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah’ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.

BAKARA
2:71

ذَلُولٌ

ƶelūlun

boyundurluk altında

(Bunun üzerine Musa, "Rabbim) diyor ki O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman) "Şimdi gerçeği getirdin" dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.

ÂL-I İMRAN
3:26

وَتُذِلُّ

ve tuƶillu

ve alçaltırsın

De ki "Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç yetirensin."

ÂL-I İMRAN
3:112

الذِّلَّةُ

ƶ-ƶilletu

alçaklık (damgası)

Her nerede bulunurlarsa bulunsunlar -Allah’ın ipine ve insanların ipine (ahdine) sığınanlar başka- onlara zillet (zorluk damgası) vurulmuştur. Onlar, Allah’tan bir gazaba uğradılar da üzerlerine aşağılanma (damgası) vuruldu. Bu, Allah’ın ayetlerini inkar etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri nedeniyledir. (Yine) Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları dolayısıyladır.

ÂL-I İMRAN
3:123

أَذِلَّةٌ

eƶilletun

zayıf durumdayken

Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir’de yardımıyla zafer verdi. Şu halde Allah’tan sakının, O’na şükredebilesiniz.

MUNAFIKUN
63:8

الْأَذَلَّ

l-eƶelle

alçak olanı

Derler ki, "Andolsun, Medine’ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun Resûlü’nün ve mü’minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.

MÜCADELE
58:20

الْأَذَلِّينَ

l-eƶellīne

en alçaklar

Hiç şüphesiz Allah’a ve Resûlü’ne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar; işte onlar, en çok zillete düşenler arasında olanlardır.

MAIDE
5:54

أَذِلَّةٍ

eƶilletin

alçak gönüllüdürler

Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi’nin onları sevdiği, onların da Kendisi’ni sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ’güçlü ve onurlu,’ Allah yolunda çaba harcayan ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.