FECR 89:9
بِالْوَادِ
bil-vādi
vadide
|
Ve vadilerde kayaları oyup biçen Semud’a?
|
وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ
Ve semudelleziyne cabussahre bilvadi.
|
TA-HA 20:12
بِالْوَادِ
bil-vādi
vadide
|
"Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva’dasın."
|
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ ۖ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
İnnı ene rabbüke fahla’ na’leyk inneke bil vadil mukaddesi tuva
|
ŞU'ARA 26:225
|
Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar,
|
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ
E lem tera ennehüm fı külli vadiy yehımun
|
NEML 27:18
|
Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin."
|
حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Hatta iza etev ala vadin nemli kalet nemletüy ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm la yahtımenneküm süleymanü ve cünudühu ve hüm la yeş’urun
|
KASAS 28:30
|
Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi.
|
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَنْ يَا مُوسَىٰ إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Felemma etaha nudiye min şatııl vadil eymeni fil buk’atil mübaraketi mineş şecerati ey ya musa innı enellahü rabbül alemın
|
AHKAF 46:24
أَوْدِيَتِهِمْ
evdiyetihim
vadilerine
|
Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur" dediler. Hayır, o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgar; onda acı bir azap vardır.
|
فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا ۚ بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِهِ ۖ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Felemma raevhü aridam müstakbile evdiyetihim kalu haza aridum müntıruna bel hüve mesta’celtüm bih rıhun fıha azabün elım
|
İBRAHIM 14:37
بِوَادٍ
bivādin
bir vadiye
|
"Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler."
|
رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
Rabbena innı eskentü min zürriyyetı bi vadin ğayri zı zer’ın ınde beytikel muharrami rabbena li yükıymus salate fec’al ef’idetem minen nasi tehvı ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm yeşkürun
|
NAZI'AT 79:16
بِالْوَادِ
bil-vādi
vadi’de
|
Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva’da seslenmişti
|
إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
İz nadahu rabbuhu bilvadilmukaddesi tuven.
|
RA'D 13:17
أَوْدِيَةٌ
evdiyetun
dereler
|
(Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeyler (madenler)de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.
|
أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًا ۚ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ ۚ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً ۖ وَأَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ
Enzele mines semai maen fe salet evdiyetüm bi kaderiha fahtemeles seylü zebeder rabiya ve mimma yukıdune aleyhi fin naribtiğae hılyetin ev metaın zebedüm mislüh kezalike yadribüllahül hakka vel batıl fe emmez zebedü fe yehebü cüfaa ve emma ma yenfeun nase fe yemküsü fil ard kezalike yadribüllahül emsal
|
NISA 4:92
وَدِيَةٌ
ve diyetun
ve bir diyet
|
Bir mü’mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü’mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini ’hata sonucu’ öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü’min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü’min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah’tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
|
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلَّا خَطَأً ۚ وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ إِلَّا أَنْ يَصَّدَّقُوا ۚ فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ ۖ وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ ۖ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِنَ اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Ve ma kane li mü’minin ey yaktüle mü’minen illa hataa ve men katele mü’mine hataen fe tahrıru rakabetim mü’minetiv ve diyetüm müsellemetün ila ehlihı illa ey yessaddeku fe in kane min kavmin adüvvil leküm ve hüve mü’minün fe tahrıru rakabetim mü’mineh ve in kane mni kavmim beyneküm ve beynehüm mısakun fediyetüm müsellemetün ila ehlihı ve tahrıru rakabetim mü’mineh fe mel lem yecid fe sıyamü şehrayni mütetabiayni tevbetem minellah ve kanellahü alımen hakıma
|
NISA 4:92
فَدِيَةٌ
fediyetun
bir diyet
|
Bir mü’mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü’mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini ’hata sonucu’ öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü’min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü’min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah’tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
|
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلَّا خَطَأً ۚ وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ إِلَّا أَنْ يَصَّدَّقُوا ۚ فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ ۖ وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ ۖ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِنَ اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Ve ma kane li mü’minin ey yaktüle mü’minen illa hataa ve men katele mü’mine hataen fe tahrıru rakabetim mü’minetiv ve diyetüm müsellemetün ila ehlihı illa ey yessaddeku fe in kane min kavmin adüvvil leküm ve hüve mü’minün fe tahrıru rakabetim mü’mineh ve in kane mni kavmim beyneküm ve beynehüm mısakun fediyetüm müsellemetün ila ehlihı ve tahrıru rakabetim mü’mineh fe mel lem yecid fe sıyamü şehrayni mütetabiayni tevbetem minellah ve kanellahü alımen hakıma
|
TEVBE 9:121
|
Küçük, büyük infak ettikleri her nafaka ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah’ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır.
|
وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Ve la yünfikune nefekaten sağıyratev ve la kebıratev ve la kebıratev ve la yaktaune vadiyen illa kütibe lehüm li yecziyehümullahü ahsene ma kanu ya’melun
|