ع ر ب kökü Kur'an'da 22 defa geçmektedir.

AYETLER

TA-HA
20:113

عَرَبِيًّا

ǎrabiyyen

Arapça

Böylece Biz onu, Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur.

VAKI'A
56:37

عُرُبًا

ǔruben

sevgililer

Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,

ŞU'ARA
26:195

عَرَبِيٍّ

ǎrabiyyin

Arapça

Apaçık Arapça bir dille.

YUSUF
12:2

عَرَبِيًّا

ǎrabiyyen

arapça

Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

ZÜMER
39:28

عَرَبِيًّا

ǎrabiyyen

Arapça

Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kur’an’dır (bu). Umulur ki sakınırlar.

FUSSILET
41:3

عَرَبِيًّا

ǎrabiyyen

Arapça

Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ’fasıllar halinde açıklanmış’ Arapça Kur’an (veya okunan) Kitap’tır;

FUSSILET
41:44

وَعَرَبِيٌّ

ve ǎrabiyyun

arab olana

Eğer Biz onu A’cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur’an kılsaydık, herhalde derlerdi ki "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?" De ki "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir."

ŞURA
42:7

عَرَبِيًّا

ǎrabiyyen

arapça

İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.

ZUHRUF
43:3

عَرَبِيًّا

ǎrabiyyen

Arapça

Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur’an kıldık.

AHKAF
46:12

عَرَبِيًّا

ǎrabiyyen

Arap

Bundan önce de, bir rehber (imam) ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Bu da, zulmedenleri uyarmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir Kitap’tır.

NAHL
16:103

عَرَبِيٌّ

ǎrabiyyun

Arapça

Andolsun ki Biz, onların "Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir" dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili a’cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.

RA'D
13:37

عَرَبِيًّا

ǎrabiyyen

arapça

İşte böylece Biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir yardımcı, dost, ne bir koruyucu vardır.

AHZAB
33:20

الْأَعْرَابِ

l-eǎ’rābi

Araplar

Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.

HUCURAT
49:14

الْأَعْرَابُ

l-eǎ’rābu

araplar

Bedeviler, dedi ki "İman ettik." De ki "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."

FETIH
48:11

الْأَعْرَابِ

l-eǎ’rābi

Araplar-

Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki "Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah’a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haber alandır."

FETIH
48:16

الْأَعْرَابِ

l-eǎ’rābi

Araplar-

Bedevilerden geride bırakılanlara de ki "Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) Müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz, Allah, size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz, sizi acı bir azap ile azaplandırır."

TEVBE
9:90

الْأَعْرَابِ

l-eǎ’rābi

bedevi Araplar

Bedevilerden özür belirtenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah’a ve elçisine yalan söyleyenler de oturup kaldı. Onlardan inkar edenlere pek acı bir azap isabet edecektir.

TEVBE
9:97

الْأَعْرَابُ

El-eǎ’rābu

bedevi Araplar

Bedeviler inkar ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah’ın elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha ’yatkın ve elverişlidir.’ Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE
9:98

الْأَعْرَابِ

l-eǎ’rābi

bedevi Araplardan

Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın. Allah işitendir, bilendir.

TEVBE
9:99

الْأَعْرَابِ

l-eǎ’rābi

bedevi Araplardan

Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah Katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları Kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

TEVBE
9:101

الْأَعْرَابِ

l-eǎ’rābi

bedevi Araplardan

Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, Biz onları biliriz. Biz onları iki kere azaplandıracağız, sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler.

TEVBE
9:120

الْأَعْرَابِ

l-eǎ’rābi

bedevi Araplar-

Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah’ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, ’dayanılmaz bir açlık’ (çekmeleri), kafirleri ’kin ve öfkeyle ayaklandıracak’ bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.