KALEM 68:49
لَنُبِذَ
lenubiƶe
elbette atılırdı
|
Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.
|
لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
Levla en tedarekehu nı’metun min rabbihi lenubize bil’arai ve huve mezmumun.
|
HÜMEZE 104:4
لَيُنْبَذَنَّ
leyunbeƶenne
andolsun o atılacaktır
|
Hayır; andolsun o, ’hutame’ye atılacaktır.
|
كَلَّا ۖ لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ
Kella le yümbezenne fil hutameh
|
MERYEM 19:16
انْتَبَذَتْ
ntebeƶet
o ayrılıp çekilmişti
|
Kitap’ta Meryem’i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
|
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
Vezkür fil kitabi meryem izintebezet min ehliha mekanen şerkıyya
|
MERYEM 19:22
فَانْتَبَذَتْ
fentebeƶet
ve çekildi
|
Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
|
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا
Fe hamelethü fentebezet bihı mekanen kasıyya
|
TA-HA 20:96
فَنَبَذْتُهَا
fenebeƶtuhā
ve onu attım
|
Dedi ki "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
|
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَٰلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي
Kale besurtü bi ma lem yebsuru bihı fe kabadtü kabdatem min eserir rasuli fe nebeztüha ve kezalike sevvelet lı nefsı
|
KASAS 28:40
فَنَبَذْنَاهُمْ
fe nebeƶnāhum
ve attık
|
Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
|
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ
Fe ahaznahü ve cünudehu fenebeznahüm fil yemm fenzur keyfe kane akıbetüz zalimın
|
SAFFAT 37:145
فَنَبَذْنَاهُ
fenebeƶnāhu
onu attık
|
Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.
|
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ سَقِيمٌ
Fe nebeznahü bil arai ve hüve sekıym
|
ZARIYAT 51:40
فَنَبَذْنَاهُمْ
fe nebeƶnāhum
ve onları attık
|
Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) ’kınanacak işler yapıyordu.’
|
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim
|
BAKARA 2:100
نَبَذَهُ
nebeƶehu
onu bozdular
|
Ne zaman bir ahidde bulundularsa, içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı? Hayır, onların çoğu iman etmezler.
|
أَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَبَذَهُ فَرِيقٌ مِنْهُمْ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
E ve küllema ahedu ahden nebezehu ferıkum minhüm bel ekseruhüm la yü’minun
|
BAKARA 2:101
|
Ne zaman onlara Allah Katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden birtakımı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitabı’nı arkalarına attılar.
|
وَلَمَّا جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Ve lemma caehüm rasulüm min ındillahi müsaddikul lima mealhüm nebeze ferıkum minellezıne utül kitab kitabellahi verae zuhurihim ke ennehüm la ya’lemun
|
ENFAL 8:58
فَانْبِذْ
fenbiƶ
sen de davran
|
Eğer bir kavmin ihanet edeceğinden kesin olarak korkarsan, sen de açık ve adil bir tutumla (onlarla olan anlaşma metnini ve diplomatik ilişkiyi) at. Gerçekten Allah, ihanet edenleri sevmez.
|
وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ
Ve imma tehafenne min kavmin hıyaneten fembiz ileyhim ala seva’ innellahe la yühıbbül hainın
|
ÂL-I İMRAN 3:187
فَنَبَذُوهُ
fenebeƶūhu
fakat onlar (verdikleri sözü) attılar
|
Hani kitap verilenlerden "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diye kesin söz almıştı. Fakat onlar, bunu arkalarına attılar ve ona karşılık az bir değeri satın aldılar. O aldıkları şey ne kötüdür.
|
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۖ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ
Ve iz ehazellahü mısakallezıne utül kitabe le tübeyyinünnehu lin nasi ve la tektümuneh fe nebezuhü verae zuhurihim veşterav bihı semenen kalıla fe bi’se ma yeşterun
|