A'RAF 7:66
سَفَاهَةٍ
sefāhetin
bir beyinsizlik
|
Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler dediler ki "Gerçekte biz seni ’aklî bir yetersizlik’ içinde görüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz."
|
قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وَإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ
Kalel meleüllezıne keferu min kavmihı inna le nerake fı sefahetiv ve inna le nesunnüke minel kazibın
|
A'RAF 7:67
سَفَاهَةٌ
sefāhetun
beyinsizlik
|
(Hud) "Ey kavmim" dedi. "Bende ’akıl yetersizliği’ yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi.
|
قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Kale ya kavmi leyse bı sefahetüv ve lakinnı rasulüm mir rabbil alemın
|
A'RAF 7:155
السُّفَهَاءُ
s-sufehā'u
bazı beyinsizlerin
|
Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da ’dayanılmaz bir sarsıntı’ tutuverince, dedi ki "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla Sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim Velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın."
|
وَاخْتَارَ مُوسَىٰ قَوْمَهُ سَبْعِينَ رَجُلًا لِمِيقَاتِنَا ۖ فَلَمَّا أَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ أَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَإِيَّايَ ۖ أَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَاءُ مِنَّا ۖ إِنْ هِيَ إِلَّا فِتْنَتُكَ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَاءُ وَتَهْدِي مَنْ تَشَاءُ ۖ أَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا ۖ وَأَنْتَ خَيْرُ الْغَافِرِينَ
Vahtara musa kavmehu seb’ıyne racülel li mıkatina felemma ehazethümür racfetü kale rabbi lev şi’te ehlektehüm min kablü ve iyyay e tühliküna bima feales süfehaü minna in hiye illa fitnetük tüdıllü biha men teşaü ve tehdı men teşa’ ente veliyyüna fağfir lena verhamna ve nete hayrul ğafirın
|
CIN 72:4
سَفِيهُنَا
sefīhunā
bizim beyinsiz
|
"Doğrusu şu Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a karşı ’bir sürü saçma şeyler’ söylemişler."
|
وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا
Ve ennehu kane yekulu sefiyhuna ’alellahi şetatatan.
|
HICR 15:85
فَاصْفَحِ
feSfeHi
şimdi sen hareket et
|
Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ
Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakk ve innes saate le atiyetün fasfehıs safhal cemıl
|
HICR 15:85
الصَّفْحَ
S-SafHa
bir hoşgörü ile
|
Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ
Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakk ve innes saate le atiyetün fasfehıs safhal cemıl
|
EN'ÂM 6:140
سَفَهًا
sefehen
beyinsizce
|
Çocuklarını hiçbir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah’a karşı yalan yere iftira düzüp Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır.
|
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُوا أَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللَّهُ افْتِرَاءً عَلَى اللَّهِ ۚ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ
Kad hasirallezıne katelu evladehüm sefehem bi ğayri ılmiv ve harramu ma razekahümüllahüftiraen alellah kad dallu ve ma kanu mühtedın
|
EN'ÂM 6:145
مَسْفُوحًا
mesfūHen
akıtılmış
|
De ki "Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.
|
قُلْ لَا أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلَّا أَنْ يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنْزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
Kul la ecidü fı ma uhıye ileyye müharramen ala taımiy yat’amühu illa ey yekune meyteten ev demem mesfuhan ev lahme hınzırin fe innehu ricsün ev fiskan ühille li ğayrillahi bih fe menidturra ğayra bağıv ve la adin fe inne rabbeke ğafurur rahıym
|
ZUHRUF 43:5
|
Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur’an’ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?
|
أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ
E fe nadribü ankümüz zikra safhan en küntüm kavmem müsrifın
|
ZUHRUF 43:89
فَاصْفَحْ
feSfeH
şimdi sen geç
|
Şimdi sen, ’aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir’ ve "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir.
|
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Fasfah anhüm ve kul selam fe sevfe ya’lemun
|
BAKARA 2:13
السُّفَهَاءُ
s-sufehā'u
beyinsizlerin
|
Ve (yine) kendilerine "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.
|
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ ۗ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ
Ve iza kıyle lehüm aminu kema amenen nasü kalu e nü’minü kema amenes süfeha’ ela innehüm hümüs süfehaü ve lakil la ya’lemun
|
BAKARA 2:13
السُّفَهَاءُ
s-sufehā'u
asıl beyinsizler
|
Ve (yine) kendilerine "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.
|
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ ۗ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ
Ve iza kıyle lehüm aminu kema amenen nasü kalu e nü’minü kema amenes süfeha’ ela innehüm hümüs süfehaü ve lakil la ya’lemun
|
BAKARA 2:109
وَاصْفَحُوا
veSfeHū
hoş görün
|
Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkara döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah’ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.
|
وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Vedde kesırum min ehlil kitabi lev yerudduneküm mim ba’di ımaniküm küffara hasedem min ındi enfüsihim mim ba’di ma tebeyyene lehümül hakk fa’fu vasfehu hatta ye’tiyellahü bi emrih innellahe ala külli şey’in kadır
|
BAKARA 2:130
سَفِهَ
sefihe
sefih kılan
|
Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de o salihlerdendir.
|
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُ ۚ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Ve mey yerğabü ammileti ibrahıme illa men sefihe nefseh ve le kadıstafeynahü fid dünya ve innehu fil ahırati le minas salihıyn
|
BAKARA 2:142
السُّفَهَاءُ
s-sufehā'u
bazı beyinsizler
|
Birtakım beyinsiz insanlar "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki "Doğu da Allah’ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir."
|
سَيَقُولُ السُّفَهَاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلَّاهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا ۚ قُلْ لِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
Se yekulüs süfehaü minen nasi ma vellahüm an kıbletihimülletı kanu aleyha kul lillahil meşriku vel mağrib yehdı mey yeşaü ila sıratım müstekıym
|
BAKARA 2:282
سَفِيهًا
sefīhen
aklı ermez
|
Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za’f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah’tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilendir.
|
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ ۚ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ ۖ فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَنْ تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا ۚ وَلَا تَسْأَمُوا أَنْ تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا ۖ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ ۚ وَإِنْ تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Ya eyyühellezıne amenu iza tedayentüm bi deynin ila ecelim müsemmen fektübuh vel yektüb beyneküm katibüm bil adli ve la ye’be katibün ey yektübe kema allemehüllahü fel yektüb velyümlilillezı aleyhil hakku vel yettekıllahe rabbehu ve la yebhas minhü şey’a fe in kanellezı aleyhil hakku sefıhen ev daıyfen ev la yestetıy’u eyyümille hüve felyümlil hakku sefıhen ev daıyfen ev la yestetıy’u eyyümille hüve felyümlil veliyyühu bil adl vesteşhidu şehıdeyni mir ricaliküm fe il lem yekuna racüleyni fe racülüv vemraetani mimmen terdavne mineş şühedai en tedılle ıhdahüma fe tüzekkira ıldahümel uhra ve la ye’beş şühedaü iza ma düu ve la tes’emu en tektübuhü sağıyran ev kebıran ila ecelih zaliküm aksetu ındellahi ve akvemü liş şehadeti ve edna ella tertabu illa en tekune ticaraten hadıraten tüdıruneha beyneküm fe leyse aleyküm cünahun ella tektübuha ve şehidu iza tebaya’tüm ve la yüdarra katibüv ve la şehid ve in tef’alu fe innehu füsuküm biküm vettekullah ve yüallimükümüllah vallahü bi külli şey’in alım
|
NISA 4:5
السُّفَهَاءَ
s-sufehā'e
aklı ermezlere
|
Allah’ın sizin için (kendileriyle hayatınızı) kaim (geçiminizi sağlamaya destekleyici bir araç) kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyin; bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.
|
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا
Ve la tü’tüs süfehae emvalekümülletı cealellahü leküm kıyamev verzükuhüm fıha veksuhüm ve kulu lehüm kavlem ma’rufa
|
NISA 4:24
مُسَافِحِينَ
musāfiHīne
zina etmemek
|
Sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışındaki kadınlardan ’evli ve özgür’ olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle (veya ne kadar) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tespit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
|
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۖ كِتَابَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَٰلِكُمْ أَنْ تَبْتَغُوا بِأَمْوَالِكُمْ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ ۚ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُمْ بِهِ مِنْ بَعْدِ الْفَرِيضَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Vel muhsanatü minen nisai illa ma meleket eymanüküm kitabellahi aleyküm ve ühılle leküm ma verae zaliküm en tebteğu bi emvaliküm muhsıniyne ğayra müsafihıyn femestemta’tüm bihı minhünne fe atuhünne ücurahünne ferıdah ve la cünaha aleyküm fıma teradaytüm bihı mim ba’dil ferıdah innellahe kane alımen hakıma
|
NISA 4:25
مُسَافِحَاتٍ
musāfiHātin
zina etmemeleri
|
İçinizden özgür mü’min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
|
وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ مِنْكُمْ طَوْلًا أَنْ يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ۚ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُمْ ۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ ۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ ۚ فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْ ۚ وَأَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
Ve mel lem yestetı’ minküm tavlen ey yenkihal muhsanatil mü’minati fe mim ma meleket eymaüküm min feteyatikümül mü’minat vellahü a’lemü bi ımaniküm ba’duküm mim ba’d fenkihuhünne bi izni ehlihinne ve atuhünne ücurahünne bil ma’rufi muhsanatin ğayra müsafihativ ve la müttehızati ahdan fe iza uhsınne fe in eteyne bi fahışetin fe aleyhinne nısfü ma alel muhsanati minel azab zalike li men haşiyel anete minküm ve en tasbiru harul leküm vellahü ğafurur rahıym
|
NUR 24:22
وَلْيَصْفَحُوا
velyeSfeHū
ve hoşgörsünler
|
Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
|
وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا ۗ أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
Ve la ye’teli ülül fadli minküm ves seati ey yü’tu ulil kurba vel mesakıne vel mühacirıne fı sebılillahi vel ya’fu velyasfehu e la tühıbbune ey yağfirallahü leküm vellahü ğafurur rahıym
|
TEĞABUN 64:14
وَتَصْفَحُوا
ve teSfeHū
ve hoşgörürseniz
|
Ey iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
|
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ ۚ وَإِنْ تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
Ya eyyuhelleziyne amenu inne min ezvacikum ve evladikum ’aduvven lekum fahzeruhum ve in ta’fu ve tasfehu ve tağfiru feinnallahe ğafurun rahıymun.
|
MAIDE 5:5
مُسَافِحِينَ
musāfiHīne
zinadan kaçınan
|
Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
|
الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ ۖ وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْ ۖ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلَا مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ ۗ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Elyevme ühılle lekümüt tayyibat ve taamüllezıne utül kitabe hıllül leküm ve taamüküm hıllül lehüm vel muhsanatü minel mü’minati vel muhsanatü minellezıne utül kitabe min kabliküm iza ateytümuhünne ücurahünne muhsınıne ğayra müsafihıyne ve la müttehızı ahdan ve mey yekfür bil ımani fe kad habita amelühu ve hüve fil ahırati minel hasirın
|
MAIDE 5:13
وَاصْفَحْ
veSfeH
ve aldırma
|
Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.
|
فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً ۖ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ ۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَىٰ خَائِنَةٍ مِنْهُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
Fe bima nakdıhim mısakahüm leannahüm ve cealna kulubehüm kasiyeh yüharrifunel kelime ammevadııhı ve nesu hazzam mimma zükkiru bih ve la tezalü tettaliu ala hainetim minhüm illa kalılem minhüm fa’fü anhüm vasfah innellahe yühıbbül muhsinın
|