KAF 50:42
الصَّيْحَةَ
S-SayHate
çağrıyı
|
O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür.
|
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike yevmul huruc
|
KAMER 54:31
صَيْحَةً
SayHaten
sayha (korkunç bir ses)
|
Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler.
|
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
İnna erselna aleyhim sayhatev vahıdeten fe kanu ke heşimil muhtezir
|
SAD 38:15
|
Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.
|
وَمَا يَنْظُرُ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ
Ve ma yenzuru haülai illa sayhatev vahıdetem ma leha min fevak
|
YASIN 36:29
صَيْحَةً
SayHaten
korkunç gürültü
|
(Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler.
|
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
İn kanet illa sayhatev vahıdeten fe iza hüm hamidun
|
YASIN 36:49
صَيْحَةً
SayHaten
korkunç sesten
|
Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir.
|
مَا يَنْظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ
Ma yenzurune illa sayhatev vahıdeten te’huzühüm vehüm yehıssımun
|
YASIN 36:53
صَيْحَةً
SayHaten
gürültü
|
O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak Huzurumuz’a getirilmişlerdir.
|
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
İn kanet illa sayhatev vahıdeten feiza hüm cemiy’ul ledeyna muhdarun
|
HUD 11:67
الصَّيْحَةُ
S-SayHatu
korkunç bir çığlık
|
O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
|
وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
Ve ehazellezıne zalemüs sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın
|
HUD 11:94
الصَّيْحَةُ
S-SayHatu
bir çığlık
|
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb’ı ve O’nunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
|
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
Ve lemma cae emruna necceyna şüaybev vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve ehazetillezıne zalemus sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın
|
HICR 15:73
الصَّيْحَةُ
S-SayHatu
korkunç bir ses
|
Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.
|
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ
Fe ehazethümüs sayhatü müşrikıyn
|
HICR 15:83
الصَّيْحَةُ
S-SayHatu
(o) korkunç ses
|
Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.
|
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ
Fe ehazethümüs sayhatü musbihıyn
|
MÜ'MINUN 23:41
الصَّيْحَةُ
S-SayHatu
o korkunç ses
|
Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun.
|
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Fe ehazethümüs sayhatü bil hakkı fe cealnahüm ğussa fe bu’del lil kavmiz zalimın
|
ANKEBUT 29:40
الصَّيْحَةُ
S-SayHatu
korkunç bir ses
|
İşte Biz, onların her birini kendi günahıyla yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
|
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنْبِهِ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُمْ مَنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُمْ مَنْ أَغْرَقْنَا ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Fe küllen ehazna bi zembih fe minhüm men erselna aleyhi hasıba ve minhüm men ehazethüs sayhah ve minhüm men hasefna bihil ard ve minhüm men ağrakna ve ma kanellahü li yazlimehüm ve lhakin kanu enfüsehüm yazlimun
|
MUNAFIKUN 63:4
صَيْحَةٍ
SayHatin
bağırtıyı
|
Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar.
|
وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ ۖ وَإِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ ۖ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌ ۖ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ ۚ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ ۚ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ ۖ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Ve iza reeytehum tu’cibuke ecsamuhum ve in yekulu tesma’ likavlihim keennehum huşubun musennedetun yahsebune kulle sayhatin ’aleyhim humul’aduvvu fahzerhum katelehumullahu enna yu’fekune.
|
TAHRIM 66:5
سَائِحَاتٍ
sāiHātin
seyahat eden
|
Belki onun Rabbi, -eğer o sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, mü’min, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler’ verir.
|
عَسَىٰ رَبُّهُ إِنْ طَلَّقَكُنَّ أَنْ يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا
’Asa rabbuhu in tallakakune en yubdilehu ezvacen hayren minkunne muslimatin mu’munatin kanitatin taibatin ’abidatin saihatin seyyibatin ve ebkaren.
|
TEVBE 9:2
|
Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
|
فَسِيحُوا فِي الْأَرْضِ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللَّهِ ۙ وَأَنَّ اللَّهَ مُخْزِي الْكَافِرِينَ
Fe siyhu fil erdı erbeate eşhüriv va’lemu enneküm ğayru ma’cizillahi ve ennellahe muhzil kafirın
|
TEVBE 9:112
السَّائِحُونَ
s-sāiHūne
seyahat edenler
|
Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü’minleri müjdele.
|
التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Ettaibunel abidunel hamidunes saihuner rakiunes sacidunel amirune bil ma’rufi ven nahune anil mümkeri vel hafizune li hududillah ve beşşiril mü’minın
|