Ömer Nasuhi Bilmen 

1. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah için tesbihde bulunmaktadır. Ve o, bihakkın galiptır, sahib-i hikmettir.

2. O, o zât-ı akdesdir ki ehli kitaptan kâfir olanları ilk sürgün için yurtlarından çıkardı. Onların çıkacaklarını siz zannetmez idiniz, onlar da şüphe yok zannettiler ki, kendilerini Allah’tan koruyacak olan, kal’alarıdır. Fakat Allah, onlara hiç hesaba almadıkları bir cihetten geldi ve yüreklerine korku düşürdü, öyle ki evlerini hem kendi elleriyle ve hem de mü’minlerin elleriyle harap eder oldular. Artık ey basiret sahipleri! İbret alınız.

3. Ve eğer Allah, onların üzerine sürülmeyi yazmamış olsa idi, elbette onları yine dünyada muazzep ederdi ve onlar için ahirette ise ateş azabı vardır.

4. Bunun sebebi ise, şüphe yok ki onlar Allah’a ve Peygamberine karşı muhalefete kalkıştılar ve her kim Allah’a karşı muhalefete kalkışırsa artık şüphe yok ki, Allah’ın ikabı pek şiddetlidir.

5. Herhangi bir hurma ağacından ne kestiniz ise veya onu kendi kökleri üzerinde dikili bıraktınız ise hemen Allah’ın izni iledir. Ve fâsıkları perişan etmesi içindir.

6. Ve Allah’ın Peygamberine onlardan bilâharp bir ganîmet malı olarak ne verdiğine gelince, siz onun üzerine ne attan ve ne de deveden bir şey koşturmadınız. Fakat Allah, Peygamberlerini dilediği kimselere musallat kılar ve Allah her şey üzerine bihakkın kâdirdir.

7. Allah Teâlâ, Peygamberine fey’ olarak ne verdiyse Allah içindir ve Peygamberi içindir ve karabet sahipleri ve yetimler ve yoksullar ve yolda kalmış kimseler içindir. Tâ ki (bu mallar) sizden zenginler arasında dolaşır bir servet olmasın ve size Peygamber ne verirse artık onu alınız ve sizi neden men ettiyse hemen ona nihâyet veriniz ve Allah’tan korkunuz. Şüphe yok ki Allah, azabı şiddetli olandır.

8. (O mal) Muhacirler olan fakirlere de aittir ki, onlar kendi yurtlarından ve mallarından çıkarıldılar, Allah’tan bir fazl ve rıdvan ararlar ve Allah’a ve Peygamberine hizmet ederler. İşte sâdıklar olanlar onlardır.

9. Ve o kimseler ki onlardan evvel yurt ve imân edinmişlerdir, kendilerine muhâcerette bulunanları severler ve onlara verilen şeylerden dolayı kendi kalblerinde bir ihtiyaç duymazlar ve kendilerinde bir ihtiyaç bulunsa dahi onları kendi nefislerine tercih ederler. Ve her kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte felâha ermiş olanlar onlardır!

10. Ve o kimseler ki bunlardan sonra gelmişlerdir. Derler ki «Ey Rabbimiz! Bizim için ve imân ile bizi geçmiş olan kardeşlerimiz için mağfiret buyur ve bizim kalblerimizde imân etmiş olanlar için bir kin bulundurma. Ey Rabbimiz! Şüphe yok ki Sen çok esirgeyicisin, çok rahmet sahibisin.»

11. Nifakta bulunmuş olanları görmedin mi ki, ehl-i kitaptan kâfir olmuş olan kardeşlerine derler ki «Andolsun eğer siz çıkarılırsanız, elbette biz de sizinle beraber çıkarız ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye ebedîyyen itaat etmeyiz ve eğer mukatelede bulunmuş olsanız elbette size yardım ederiz.» Halbuki Allah şehâdet eder ki, şüphe yok onlar elbette yalancılardır.

12. Andolsun ki eğer çıkarılmış olsalar, onlar ile beraber çıkmazlar ve eğer katlolunacak olsalar onlara yardım etmezler ve şâyet onlara yardım etmiş olsalar elbette arkalarına dönüverirler, sonra yardım olunmazlar.

13. Elbette siz onların yüreklerinde korkuca Allah’tan daha şiddetlisiniz. Bunun sebebi ise, çünkü onlar şüphe yok ki anlamaz bir kavimdirler.

14. Sizinle toplanmış olarak savaşta bulunmazlar, ancak müstahkem kasabalarda veya duvarların arkasından (savaşta bulunabilirler). Kendi aralarında savaşları ise pek şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, halbuki onların kalbleri dağınıktır. Bunun sebebi ise şüphe yok ki onlar âkilâne düşünemez bir kavimdirler.

15. Onlar, kendilerinden biraz zaman evvel işlerinin vebalini tatmış kimseler gibidirler ve kendileri için pek elemli bir azap vardır.

16. Şeytanın meseli gibi ki, vaktiyle insana «Kâfir ol!» dedi, Vaktâ tâ ki kâfir oldu. (Şeytan) Dedi ki «Şüphe yok ben senden uzağım. Muhakkak ki ben âlemlerin Rabbinden korkarım.»

17. Artık onların akibetleri, muhakkak ki ateşte, onun içinde ebedî kalıcılar olmaktan ibaret oldu ve işte bu da zalimlerin cezasıdır.

18. Ey imân etmiş olanlar! Allah’tan korkunuz ve her nefs, yarın için ne takdim etmiş olduğuna baksın ve Allah’tan korkunuz. Şüphe yok ki Allah, ne yapar olduğunuzdan haberdardır.

19. Ve o kimseler gibi olmayınız ki, Allah’ı unuttular da artık (Allah) Onlara kendi nefislerini de unutturdu, işte fâsık olanlar onlardır.

20. Ateş ashâbı ile cennet ashâbı müsavî olamaz. Ashâb-ı cennet ki onlar, muratlarına ermiş olanlardır.

21. Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.

22. O, o Allah’tır ki O’ndan başka Allah yoktur. O, gizli olanı da âşikâre olanı da bilendir. O Rahmândır, rahîmdir.

23. O, o Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir mabut yoktur. Hükümdar olan, mukaddes olan selâmetbahş olan, emniyet ihsan eden, murakıp olan, her dilediğine galip olan, dilediğini cebren var eden, kibriyası pek azim bulunan ancak O’dur. Allah, şerik koştukları şeylerden münezzehtir.

24. O yaratıcı, vücuda çıkarıcı, eşyaya sûret verici olan Allah Teâlâ’dır. O’nun için pek güzel isimler vardır. O’nun için göklerde ve yerde ne varsa tesbih eder ve azîz, hakîm olan O’dur.