Abdullah Parlıyan 

1. Göklerde ve yerde olan herşey, Allah’ın sınırsız kudretini yüceltip tesbih etmektedir. Çünkü O, çok üstün ve güçlüdür, O’nun gücüne hiçbir güç erişemez ve karşı koyamaz, O yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.

2. Göklerin ve yerin saltanat ve tedbiri O’na aittir, yaşatan ve öldüren de O’dur, O’nun gücü herşeye yeter.

3. O’nun varlığı öncesiz ve sonrasızdır. Yani O’ndan önce hiç birşey yoktu ve hiç birşey de O’nun gibi sonsuz olmayacaktır. İlk ve son O’dur. O’nun varlığı ve birliği, pek çok delillerle gözüküp durmaktadır. Ve O’nun zatının hakikatı gizlidir, akıllar O’nu idrak edemez ve O herşeyi tamamıyle bilendir.

4. Gökleri ve yeri altı devirde, altı birimde, altı zamanda yaratan sonra da, arşı üzerinde herşeye hükümran, egemen olan O’dur. Yere nelerin girdiğini, yerden nelerin çıktığını, gökten ineni ve göğe yükselenleri bilir. Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir ve Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.

5. Göklerin ve yerin mülkü, tasarrufu, hükümranlığı O’na aittir. Bütün işler O’na döndürülür.

6. O gündüzü kısaltarak, geceyi uzatır ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatır ve O, insanların kalplerinde olanı eksiksiz bilir.

7. Allah’a ve peygamberine inanın ve O’nun size emanet olarak sahip ettiği şeylerden başkaları için harcayın. Çünkü sizden kim iman edip, Allah yolunda malını harcarsa, onlar için büyük bir mükafat vardır.

8. Ve ne oluyor size de, Allah’a inanmıyorsunuz? Ve peygamber, Rabbinize inanın diye sizi çağırmakta. Halbuki Allah iman etmeniz için, sizden kesin söz de almıştı, eğer inanacaksanız hemen inanın.

9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, kulu Muhammed’e açık seçik ayetler indiren O’dur. Şüphesiz O, size karşı çok merhametli ve şefkatlidir.

10. Size ne oluyor ki, mallarınızı Allah yolunda harcamıyorsunuz? Oysa göklerin ve yeryüzünün mirası Allah’ındır. Sizden Mekke fethinden önce, malını harcayıp savaşanlarla, fetihten sonra harcayıp savaşanlar bir değildir. Öncekilerin derecesi, bunlardan daha büyüktür. Ama Allah hepsine de, yine en güzel mükafatlar vaat etmiştir. Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır.

11. Kimdir Allah’a güzel, bereketli bir borç verip, onu kat kat fazlasıyla geri alacak olan? Böyle yapanlar, değerli ve anlamlı bir mükafat görecekler.

12. "Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir" denilir. İşte büyük kurtuluş budur.

13. "Arkanıza dönün de, nur arayın" denilir ve böylece aralarına, kapısı bulunan bir sûr çekilir ki, onun içinde rahmet vardır, dış yüzünde de azap.

14. "Evet beraberdiniz" derler. "Fakat siz kendinizi, kendiniz yaktınız. Hep mü’minlerin felaketini gözlediniz. İslâm dini hakkında şüphe ettiniz, sizi kuruntular aldattı, sizi o çok aldatan şeytan veya dünya Allah’a karşı güvendirerek, sizi Allah ile aldattı da nihayet ölüm veya Allah’ın azabı gelip çattı."

15. Ve böylece bugün siz münafıklardan ve Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlerden, hiçbir fidye kabul edilmeyecek. Sizin varacağınız yer ateştir. O sizin tek sığınağınızdır ve ne kötü bir varış yeridir.

16. İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalpleri Allah’ın zikrine ve inen Kur’ân’a karşı saygı duyup yumuşasın ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle, kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar.

17. Bilin ki, Allah ölümünden sonra, yere taze can verir. Belki aklınızı kullanırsınız diye, size ayetleri açıkça bildirdik.

18. Şüphe yok ki, sadaka veren erkek ve kadın mü’minlerle Allah’a gönül hoşluğuyla mallarından, fedakarlıkta bulunanların verdikleri şey, yine kendileri için kat kat artırılır ve onlara çok değerli bir mükafat da vardır.

19. Allah’a ve peygamberlerine iman edenler, evet işte onlar, Rableri yanında sözü, özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Ahirette onların bolca sevapları, önlerinde ve sağ taraflarında koşan nurları vardır. Bizden gelen gerçekleri örtbas edip, ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemliklerdir.

20. Yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı ekenlere sevinç verir, ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün. Sonra çörçöp olmuş, dağılıp gitmiştir. Ve ahirette ise, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler için, çetin bir azap, itaat edenler için ise, bağışlanma ve hoşnutluk vardır ve dünya hayatı, aldatıcı bir geçimlikten ve yararlanmadan ibarettir.

21. Bu sebeple Rabbinizin bağışlayıcılığına nail olmak ve böylece Allah’a ve elçisine iman edenler için hazırlanmış bulunan, genişliği gökler ve yer kadar olan cenneti elde etmek yolunda, birbirinizle yarışın. Bu Allah’ın dilediğine bağışladığı bir lütfudur. Çünkü Allah, sonsuz lütuf sahibidir.

22. Ne yeryüzünde, ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musibet, afet ve hastalık yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphe yok ki bu yazılması gerekenler, ne kadar çok olursa olsun Allah’a pek kolaydır.

23. Bu gerçeği iyi bilin ki, elinizden kaçan iyi ve güzel şeylere üzülmeyesiniz ve elinize geçen iyi ve güzel şeylerle de, boş yere şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip küstahça davrananları sevmez.

24. Ki o kendini beğenmişler, Allah’ın nimetleri üzerinde cimrilik edip, başkalarına da cimrice davranmayı tavsiye ederler. Kim hak yolda, malını vermekten yüz çevirirse, bilsin ki Allah, hiçbir kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir ve tek övülmeye layık olandır.

25. Şüphesiz Allah tarifsiz bir güç sahibidir, mutlak üstün ve yüce olandır.

26. Andolsun biz, Nuh’u ve İbrahim’i de peygamber olarak gönderdik ve soylarına da peygamberlik ve kitap verdik. Derken onlardan doğru yolu bulanlar da var, ama pek çoğu da doğru yoldan çıkıp, azıp sapanlardan olmuşlardı.

27. Ve sonra onların ardından, öteki elçilerimizi gönderdik ve zaman içinde arkalarından kendisine İncil verdiğimiz, Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, O’na sadık bir şekilde uyanların kalplerine, şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz onlara gerekli kılmamıştık. Yalnız Allah’ın rızasını kazanmak için, O’nu kendileri uydurdular. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. Fakat onların da bir çoğu yoldan çıkmışlardı.

28. Ey iman edenler! Yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışın ve O’nun elçisine inanın ki, O size rahmetinden iki kat versin ve size aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur sağlasın ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

29. Bize de kitap verildi diyen, geçmiş din mensupları bilsinler ki, Allah’ın lütfundan ve yardımından, hiç birşeyi geri çevirmeye onların gücü yetmez. Bütün lütuf ve ihsan Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf ve ihsan sahibidir.