Hasan Basri Çantay 

1. Göklerde ve yerde ne varsa Allâhı tesbîh (ve tenzîh) etmekdedir. O, (mülkünde) gaalib-i mutfak, (sun’unda) saahib-i hikmetdir.

2. Göklerin ve yerin mülk (-ü tasarruf) u Onundur. Hem diriltir, hem öldürür. O, her şey’e hakkıyle kaadirdir.

3. O, hem evveldir, hem âhirdir, hem zaahirdir, hem baatındır. O, herşey’i kemâliyle bilendir.

4. O, gökleri ve yeri altı günde yaartan, sonra (hükmü) arşı istîlâ edendir. Yere giren, oradan çıkan, gökden inen, oraya yükselen şeyleri O bilir. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Ne yaparsanız Allah hakkıyle görücüdür.

5. Göklerin ve yerin mülk (-ü tasarruf) u Onundur. (Bütün) işler ancak Ona döndürülür.

6. O, geceyi gündüzün içerisine sokar, gündüzü de gecenin içine katar. O, sinelerde gizlenen herşey’i hakkıyle bilendir.

7. Allaha ve peygamberine îman (etmekde sebat) edin, (Sizden evvel geçenlerin ardından Allahın) size (tasarruf için) vekâlet verdiği (mal) dan (Onun uğrunda) harcayın, içinizden îman edib de (o suretle) harcayanlar (yok mu?) onlar için büyük mükâfat vardır.

8. Peygamber, Rabbinize îman etmeniz için sizi da’vet edib dururken, size ne oluyor ki Allaha îman etmiyorsunuz? Halbuki O, sizden kat’î te’mînat da almışdı. Eğer Ona îman edeceklerseniz (hemen buna koşun).

9. O, sizi (küfür) karanlıklar (ın) dan (îman) aydınlığ (ın) a çıkarmak için kulunun üzerine açık açık âyetler indirmekde olandır. Şübhesiz ki Allah sizi çok esirgeyen, rahmetini râygân edendir.

10. Ne oluyor size ki (îman etdikden sonra da) Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin (bütün) mîrâsı Allahındır. İçinizde fetihden evvel (Allah yolunda) harcayan ve muhaarebe eden kimseler (diğerleriyle) bir olmaz. Onlar derece i’tibariyle (o fetihden) sonra harcayan ve muhaarebe edenlerden daha büyükdür. (Bununla beraber) Allah (bu iki zümreden) her birine en güzel olanı (cenneti) va’detdi. Allah, ne yaparsanız hakkıyle haberdârdır,

11. Allaha karz-ı hasenle ödüne verecek olan kim? İşte o, bunu (n mükâfatını) kat kat artıracakdır. Ona (başkaca) çok değerli bir mükâfat da vardır.

12. O günde ki erkek mü’minlerle kadın mü’minleri — nuurları önlerinden ve sağlarından koşar bir halde görürsün. (Melekler onlara) «Bugün sizin müjdeniz, içlerinde ebedî kalacağınız, altlarından ırmaklar akan cennetlerdir» (diyeceklerdir). İşte bu, büyük muraada ermenin ta kendisidir.

13. O günde ki erkek münafıklarla kadın münafıklar, îman etmiş olanlara «Bizi bekleyin. Nuurunuzdan bir parça ışık alalım» diyecekler) dir. (O gün onlara istihza suretiyle) «Dönün arkanıza da bir nuur arayın» denilmiş (denilecek), nihayet onlar (la îman etmiş olanlar) ın arasına kapılı bir dıvar çekilmişdir (çekilecekdir). (öyle ki) onun içinde rahmet, dış yanında da azâb vardır.

14. (Münafıklar) onlara bağrışırlar «Biz sizinle beraber değil miydik»? «Evet, dediler (derler, beraberdik). Fakat kendinizi siz kendiniz yakdınız. (Hep mü’minlerin felâketini) gözetdiniz. (İslâm dîni hakkında) şübhe etdiniz. Sizi kuruntular aldatdı. Sizi o çok aldatan, Allaha karşı bile aldatdı». Nihayet (işte) Allahın emri gelib çatdı.

15. İşte bugün ne sizden (ey münafıklar), ne de (zaahiren ve baatınen) küfredenlerden hiçbir fidye (-i necat) alınmaz. Sığınacağınız yer ateşdir, size yaraşan odur. O, ne kötü gidiş yeridir!

16. îman edenlerin, Allâhı ve Hakdan ineni zikr için, kalblerinin saygı ile yumuşaması zamanı halâ gelmedi mi? Onlar, daha evvel kendilerine kitâb verilib de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, artık kalbleri kararmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan bir çoğu (dînlerinden çıkmış) faasıklardı.

17. Şu hakıykatı bilin ki Allah yere, ölümünden sonra, can veriyor. Muhakkak ki biz, aklınız ersin diye, size âyetleri açıkça bildirdik.

18. Hakıykat, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allaha karz-ı hasenle Ödüne verenler (yok mu?) onlar (ın mükâfatı) kat kat artırılır. Onlar için çok şerefli (başka) bir mükâfat da vardır.

19. Allaha ve peygamberlerine îman edenler (yok mu?) Onlar sözü özü doğru olanlar, Allah için şâhidlik edenlerdir. Onların hem mükâfatları, hem nuurları vardır. Küfredenler (e), âyetlerimizi yalan sayanlar (a gelince) Onlar da cehennemin yaranıdırlar.

20. Bilin ki (âhiret kazancına yer vermeyen) dünyâ hayâtı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süsdür, aranızda bir öğünüşdür. Mallarda ve evlâdlarda bir çoğalışdır. (Bunun) misâli, bitirdiği nebat ekicilerin hoşuna giden bir yağmur gibidir. (Fakat) sonra o (nebat) kurur da sen (onu) sapsarı bir haale getirilmiş görürsün. Sonra da o, bir çörçöp olur. Âhiretde çetin azâb vardır, Allahdan mağfiret ve rızaa vardır. Dünyâ hayâtı (ndan fâidelenmek) bir aldanış fâidesinden başka (bir şey) değildir.

21. Rabbinizden mağfirete ve — genişliği yerle, göğün eni kadar olan, Allaha ve peygamberlerine îman edenler için hazırlanmış bulunan — cennete (ulaşmak) için yarış yapıb kazanın. İşte bu, Allahın fazl (-u kerem) idir ki onu kime dilerse ona verir. Allah, büyük fazl (-u inayet) saahibidir.

22. (Gerek) yerde, (gerek) nefislerinizde herhangi bir musîybet vukua gelmemişdir ki bu, bizim onu yaratmamızdan evvel mutlakaa bir kitabda (yazılmış) dir. Şübhesiz ki bu, Allaha göre kolaydır.

23. (Allah bunu) elinizden çıkana tasalanmayasınız, Onun size verdiği ile sevinip şımarmayasınız diye (yazmışdır). Allah çok böbürlenen her kibirliyi sevmez.

24. Onlar cimrilik yapanlar insanlara da cimriliği emredenlerdir. Kim arka dönerse şübhe yokdur ki Allah, her şeyden müstağnî, bütün hamdlere lâyık olanın ta kendisidir.

25. Andolsun ki biz elçilerimizi açık açık bürhanlarla gönderdik ve insanların adaleti ayakda tutmaları için, beraberlerinde de kitabı ve mîzânı indirdik. Bir de kendisinde hem çetin bir sertlik, hem insanlar için menfaatler bulunan demiri indirdik. Çünkü (bununla) Allah, kendisine ve peygamberlerine gıyaben kimlerin yardım edeceğini belli edecekdir. Şübhesiz ki Allah, en büyük kuvvet saahibidir, yegâne gaalibdir.

26. Andolsun biz Nuuhu ve İbrâhîmi (peygamber olarak) gönderdik. Peygamberliği de, kitabı da onların nesillerine verdik. Binnetîce içlerinden doğru yolu bulanlar var (idiyse de) bir çoku da faasık kimselerdi onların.

27. Sonra bunların izleri üzerinde, ardı ardınca peygamberlerimizi yolladık. Arkalarından da Meryem oğlu îsâyı gönderdik. Ona incîli verdik. Kendisine tâbi olanların yüreklerine bir şefekat ve merhamet koyduk. Onların (yeni bir âdet olmak üzere) ihdas etdikleri rehbanlığa (gelince) Onu üzerlerine biz farzetmedik. Ancak (onlar bunu sırf) Allahın rızaasını aramak için yapdılar. Fakat buna hakkıyle riaayet de etmediler. Biz de içlerinden (gerçek) îman edenlere mükâfatlarını verdik. Onlardan bir çoğu ise (doğru yoldan) çıkanlardı.

28. Ey îman edenler, Allahdan korkun. Onun peygamberlerine de îman edin ki (Allah) size rahmetinden iki (kat) nasıyb versin. Sizin için, (yardımıyle), yürüyeceğiniz bir nuur lütfetsin. Sizi yarlığasın. Allah hakkıyla yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.

29. Ehl-i kitâb, hakıykaten Allahın fazl (-u kerem) inden hiçbir şey’e nail olamayacaklarını, muhakkak bütün inayetin Allahın elinde bulunduğunu, onu (ancak) dileyeceği kimselere vereceğini bilmedikleri için mi (küfürde inâd ediyorlar? Halbuki bunu pek a’lâ biliyorlar da). Allah büyük fazl (-u kerem) saahibidir.