LEYL 92:5
أَعْطَىٰ
eǎ’Tā
(hayır için) verir
|
Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,
|
فَأَمَّا مَنْ أَعْطَىٰ وَاتَّقَىٰ
Feemma men a’ta vetteka.
|
DUHA 93:5
يُعْطِيكَ
yuǎ’Tīke
sana verecektir
|
Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın.
|
وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَىٰ
Ve lesevfe yu’tıyke rabbüke feterda.
|
KEVSER 108:1
أَعْطَيْنَاكَ
eǎ’Taynāke
sana verdik
|
Şüphesiz, Biz sana Kevser’i verdik.
|
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
İnna a’taynakel kevser
|
NECM 53:34
وَأَعْطَىٰ
ve eǎ’Tā
ve vereni
|
Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu.
|
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ
Ve a’ta kalilev ve ekda
|
KAMER 54:29
فَتَعَاطَىٰ
fe teǎāTā
o da bıçağı çekti
|
Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp ’hayvanı ayağından biçip yere devirdi.’
|
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
Fe nadev sahıbehum fe teata fe akar
|
SAD 38:39
عَطَاؤُنَا
ǎTā'unā
bizim ihsanımızdır
|
"İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut."
|
هَٰذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Haza ataüna femnün ev emsik bi ğayri hısab
|
A'RAF 7:77
وَعَتَوْا
ve ǎtev
ve dışına çıktılar
|
Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih’e de şöyle) dediler "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım."
|
فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Fe akarun nakate ve atev an emri rabbihim ve kalu ya salihu’tina bima teıdüna in künte minel murselın
|
A'RAF 7:166
عَتَوْا
ǎtev
vazgeçmediler
|
Onlar, kendisinden sakındırıldıkları ’şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca’ onlara "Aşağılık maymunlar olunuz" dedik.
|
فَلَمَّا عَتَوْا عَنْ مَا نُهُوا عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ
Felemma atev amma nühu anhü kulna lehüm kunu kıradetem hasiın
|
FURKAN 25:21
وَعَتَوْا
ve ǎtev
ve haddi aştılar
|
Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimiz’i görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
|
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا
Ve kalellezıne la yercune likaena lev la ünzile aleynel melaiketü ev nera rabbena le kadistekberu fı enfüsihim ve atev utüvven kebıra
|
FURKAN 25:21
عُتُوًّا
ǔtuvven
bir azgınlıkla
|
Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimiz’i görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
|
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا
Ve kalellezıne la yercune likaena lev la ünzile aleynel melaiketü ev nera rabbena le kadistekberu fı enfüsihim ve atev utüvven kebıra
|
MERYEM 19:8
عِتِيًّا
ǐtiyyen
son sınırına
|
Dedi ki "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım."
|
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا
Kale rabbi enna yekunü lı ğulamüv ve kanetimraeti akırav ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya
|
MERYEM 19:69
عِتِيًّا
ǐtiyyen
isyan edeni
|
Sonra, her bir gruptan Rahman (olan Allah)a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız.
|
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَٰنِ عِتِيًّا
Sümme lenenzianne min külli şıatin eyyühüm eşeddü aler rahmani ıtiyya
|
TA-HA 20:50
|
Dedi ki "Bizim Rabbimiz, herşeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir."
|
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَىٰ كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَىٰ
Kale rabbünellezı a’ta külle şey’in halkahu sümme heda
|
İSRA 17:20
|
Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından ’arttırarak-veririz.’ Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.
|
كُلًّا نُمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا
Küllen nümiddü haülai ve haülai min atai rabbik ve ma kane ataü rabbike mahzura
|
İSRA 17:20
|
Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından ’arttırarak-veririz.’ Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.
|
كُلًّا نُمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا
Küllen nümiddü haülai ve haülai min atai rabbik ve ma kane ataü rabbike mahzura
|
HUD 11:108
عَطَاءً
ǎTā'en
bir lütuftur
|
Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.
|
وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۖ عَطَاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ
Ve emmellezıne süıdu fe fil cenneti halidıne fıha madametis semavatü vel erdu illa ma şae rabbük ataen ğayra meczuz
|
ZARIYAT 51:44
فَعَتَوْا
feǎtev
başkaldırdılar
|
Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı.
|
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ
Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saıkatu ve hum yenzurun
|
MÜLK 67:21
|
Eğer O, rızkını tutsa (vermese), rızkınızı verecek olan kimmiş? Hayır; onlar, bir azgınlık ve nefret içinde inatla direniyorlar.
|
أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ ۚ بَلْ لَجُّوا فِي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ
Emmen hazelleziy yerzukukum in emseke rizkahu bel leccu fiy ’utuvvin ve nufurin.
|
HAKKA 69:6
عَاتِيَةٍ
ǎātiyetin
azgın
|
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler.
|
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ
Ve emma ’adun feuhliku birıyhın sarsarin ’atiyetin.
|
NEBE 78:36
عَطَاءً
ǎTā'en
bir bağış olarak
|
Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu).
|
جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا
Cezaen min rabbike ’ataen hısaben.
|
TALAK 65:8
|
Ülkelerden niceleri vardır ki, Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrine karşı gelip azmışlar, böylece Biz de onları çetin bir hesaba çekmişiz ve onları benzeri görülmedik bir azapla azaplandırmışız.
|
وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِهِ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا
Ve keeyyin min karyetin ’atet ’an emri rabbiha ve rusulihi fehasebnaha hısaben şediyden ve ’azzebnaha ’azaben nukren.
|
TEVBE 9:29
يُعْطُوا
yuǎ’Tū
verecekleri
|
Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam’ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.
|
قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
Katilüllezıne la yü’minune billahi ve la bil yevmil ahıri ve la yühürrimune ma harremallahü ve rasulühu ve la yedınune dınel hakkı minellezıne utül kitübe hatta yu’tul cizyete ay yediv vehüm sağırun
|
TEVBE 9:58
أُعْطُوا
uǎ’Tū
kendilerine pay verilse
|
Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazablanırlar.
|
وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِ فَإِنْ أُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَإِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَا إِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ
Ve minhüm mey yelmizüke fis sadekat fe in u’tu minha radu ve il lem yu’tav minha iza hüm yeshatun
|
TEVBE 9:58
يُعْطَوْا
yuǎ’Tav
kendilerine pay verilmezse
|
Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazablanırlar.
|
وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِ فَإِنْ أُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَإِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَا إِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ
Ve minhüm mey yelmizüke fis sadekat fe in u’tu minha radu ve il lem yu’tav minha iza hüm yeshatun
|