MÜRSELAT 77:7
لَوَاقِعٌ
levāḳiǔn
elbette olacaktır
|
Şüphesiz, size vaadedilen gerçekleşecektir.
|
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ
İnnema tu’adune levakı’un.
|
SAD 38:72
فَقَعُوا
feḳaǔ
derhal kapanın
|
"Onu bir biçime sokup, ona Ruhum’dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."
|
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın
|
A'RAF 7:71
|
"Andolsun" dedi. "Rabbinizden üzerinize iğrenç bir azap ve gazab gerekli kılındı. Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği ve sizin ile babalarınızın isimlendirdiği (düzüp uydurduğu) birtakım isimler (düzme tanrılar ve kurallar) adına mı benimle mücadele ediyorsunuz? Öyleyse bekleyedurun; şüphesiz, ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."
|
قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌ ۖ أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا نَزَّلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ
Kale kad vekaa aleyküm mir rabbiküm ricsüv ve ğadab e tücadilunenı fı esmain semmeytümuha entüm ve abaüküm ma nezzelellahü biha min sültan fentezıru innı meaküm minel müntezırın
|
A'RAF 7:118
فَوَقَعَ
feveḳaǎ
ortaya çıktı
|
Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.
|
فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Fe vekaal hakku ve betale ma kanu ya’melun
|
A'RAF 7:134
|
Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları’nı seninle göndereceğiz.
|
وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ ۖ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَائِيلَ
Ve lemma vekaa aleyhimür riczü kalu ya mused’u lena rabbeke bima ahide ındek le in keşefte annar ricze le nü’minenne leke ve le nürsilenne meake benı israıl
|
A'RAF 7:171
وَاقِعٌ
vāḳiǔn
üstlerine düşecek
|
Bir zamanlar dağı, sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine geçirmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki) "Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün, ki sakınasınız."
|
وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ve iz netaknel cebel fevkahüm keennehu zulletüv ve zannu ennehu vakıum bihım huzu ma ateynaküm bi kuvvetiv vezküru ma fıhi lealleküm tettekun
|
VAKI'A 56:1
|
Vakıa (kesin bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
|
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
İza veka’atilvaki’atu.
|
VAKI'A 56:1
الْوَاقِعَةُ
l-vāḳiǎtu
olacak vak’a
|
Vakıa (kesin bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
|
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
İza veka’atilvaki’atu.
|
VAKI'A 56:2
لِوَقْعَتِهَا
liveḳ’ǎtihā
onun oluşunu
|
Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
|
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ
Leyse livak’atiha kazibetun.
|
VAKI'A 56:75
بِمَوَاقِعِ
bimevāḳiǐ
yerlerine
|
Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
|
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ
Fela uksimu bimevakı’ınnnucumi.
|
NEML 27:82
|
O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
|
وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
Ve iza vekaal kavlü aleyhim ahracna lehüm dabbetem minel erdı tükellimühüm ennen nase kanu bi ayatina la yukınun
|
NEML 27:85
وَوَقَعَ
ve veḳaǎ
ve vuku bulmuştur
|
Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, artık konuşmazlar.
|
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ
Ve vekaal kavlü aleyhim bima zalemu fe hüm la yentıkun
|
YUNUS 10:51
|
Gerçekleştikten sonra mı O’na iman edeceksiniz? Hemen şimdi mi? Oysa siz, onun (azabın) erkence gelmesini istiyordunuz.
|
أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُمْ بِهِ ۚ آلْآنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
E sümme iza ma vekaa amentüm bih al ane ve kad küntüm bihı testa’cilun
|
HICR 15:29
فَقَعُوا
feḳaǔ
hemen kapanın
|
"Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum’dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
|
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın
|
ŞURA 42:22
وَاقِعٌ
vāḳiǔn
başlarına inerken
|
(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri Katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.
|
تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ ۖ لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ
Teraz zalimıne müşfikıyne mimma kesebu ve hüve vakıum bihim vellezıne amenu ve amilus salihati fı ravdatil cennat lehüm ma yeşaune ınde rabbihim zalike hüvel fadlüll kebır
|
ZARIYAT 51:6
لَوَاقِعٌ
levāḳiǔn
olacaktır
|
Şüphesiz din (hesap ve ceza) da mutlaka gerçekleşecektir.
|
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Ve inned dine le vakı’
|
KEHF 18:53
مُوَاقِعُوهَا
muvāḳiǔhā
içine düşeceklerini
|
Suçlu-günahkarlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır.
|
وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا
Verael mücrimunen nara fe zannu ennehüm müvakıuha ve lem yecidu anha masrifa
|
TUR 52:7
لَوَاقِعٌ
levāḳiǔn
vukubulacaktır
|
Şüphesiz senin Rabbinin azabı kesin olarak gerçekleşecektir.
|
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ
İnne azabe rabbike le vakı’
|
HAKKA 69:15
وَقَعَتِ
veḳaǎti
vuku bulur
|
İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur.
|
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
Feyevmeizin veka’atilvakı’atu.
|
HAKKA 69:15
الْوَاقِعَةُ
l-vāḳiǎtu
olacak olan
|
İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur.
|
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
Feyevmeizin veka’atilvakı’atu.
|
ME'ARIC 70:1
وَاقِعٍ
vāḳiǐn
vuku bulacak
|
İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi.
|
سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ
Seele sailun bi’azabin vakı’ın.
|
HAC 22:65
|
Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.
|
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ
E lem tera ennellahe sehhara leküm ma fil erdı vel fülke tecrı fil bahri bi emrih ve yümsiküs semae en tekaa alel erdı illa bi iznih innellahe bin nasi le raufür rahıym
|
NISA 4:100
|
Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah’a ve Resûlü’ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah’a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
|
وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً ۚ وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا
Ve mey yühacir fı sebılillahi yecid fil erdı mürağamen kesırav veseah ve mey yahruc mim beytihı mühaciran ilellahi ve rasulihı sümme yüdrikhül mevtü fe ad vekaa ercuhu alellah ve kanellahü ğafurar rahıyma
|
MAIDE 5:91
|
Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?
|
إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ ۖ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
İnnema yürıdüş şeytanü ey yukıa beynekümül adavete vel bağdae fil hamri vel meysiri ve yesuddeküm an zikrillahi ve anis salah fe hel entüm müntehun
|