Abdulbaki Gölpınarlı 

1. Elif lâm mîm.

2. Bunlardır beyanında hikmet, hükümlerinde metânet bulunan kitabın âyetleri.

3. O kitap, iyilik edenleri doğru yola sevkeden, onlara rahmet olan bir kitaptır.

4. Onlar, namaz kılarlar ve zekât verirler ve âhirete de iyice inanmışlardır.

5. Onlardır Rablerinden doğru yolu bulanlar, onlardır kurtulup muratlarına erenler.

6. İnsanlardan, asılsız ve boş lâfları satın alan var, halkı, bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak ve Kur’ân’ı alaya almak için; onlar, öyle kişilerdir ki onlaradır hor hakir bir hale getiren azap.

7. Ona âyetlerimiz okununca başını çevirir; sanki duymaz onu, sanki iki kulağında da ağırlık var; artık müjdele onu elemli bir azapla.

8. Şüphe yok ki inananlarındır ve iyi işlerde bulunanlarındır Naîm cennetleri.

9. Ebedî kalırlar orada; Allah’ın vaadi gerçektir ve odur üstün, hüküm ve hikmet sâhibi.

10. Gökleri direksiz yaratmıştır, onları görüp durursunuz ve yeryüzüne de sallanıp sizi sarsmaması için metin dağlar koymuştur ve oraya bütün mahlûkatı yaymıştır ve gökten yağmur yağdırmıştır da yerde her çeşit güzelim nebâtı, çifter çifter bitirmiştir.

11. İşte bunlar, Allah’ın yarattıklarıdır, ondan başkasının ne yarattığını gösterin bana; hayır, zulmedenler, apaçık bir sapıklık içindedir.

12. Ve andolsun ki biz, şükret Allah’a diye Lokmân’a hikmet verdik ve kim şükrederse faydası kendisinedir ve kim nankörlük ederse artık şüphe yok ki Allah, müstağnîdir, hamde lâyık odur.

13. An o zamanı ki hani Lokmân, oğluna öğüt verirken oğulcağızım demişti, Allah’a şirk koşma; şüphe yok ki şirk, elbette pek büyük bir zulümdür.

14. Ve biz, insana, anasına-babasına itâat etmesini tavsiye ettik; anası, yaratılışı zayıf olduğu halde gebelikle büsbütün zayıflamış, fakat gene de onu taşımıştı ve gebelikle sütten kesme müddeti, iki yıl sürmüştü; artık şükret bana ve ananla babana; dönüp geleceğin yer, benim tapımdır.

15. Eğer o hususta bir bilgin olmadığı halde, bana şirk koşman için savaşırlarsa seninle, itâat etme onlara ve dünyâda iyilik et onlara ve dönüp benim itâatimi kabûl edenlerin yoluna uy, sonra dönüp geleceğiniz yer, benim tapımdır; neler yaptığınızı ben haber vereceğim size.

16. Ey oğulcağızım, yaptığın hayır veya şer, bir hardal tanesi kadar bile olsa, o da bir taş içinde, yahut göklerde, yahut da yeryüzünde bulunsa Allah, onu gene meydana çıkarır; şüphe yok ki Allah’ın lütfu boldur, o, her şeyden haberdardır.

17. Ey oğulcağızım, namaz kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış halkı ve bu hususta uğradığın sıkıntılara dayan; şüphe yok ki bunlar, kesin olarak yapılması gereken işlerdendir.

18. Ve ululanıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde, kendini beğenerek kibirle yürüme; şüphe yok ki Allah, ululanıp övünenlerin hiçbirini sevmez.

19. Ululanarak değil, miskince de değil, vakarla yürümeye bak, sesini fazla çıkarma; şüphe yok ki seslerin en çirkini, eşek anırmasıdır.

20. Görmediler mi ki gerçekten de Allah, râm etti size ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve görünen ve gizli olan nîmetlerini size yaydı, tamamladı ve insanlar içinde, Allah hakkında mücâdeleye girişen var bilgisi, delili ve aydınlatıcı bir kitabı yokken.

21. Ve onlara, Allah ne indirdiyse ona uyun dendi mi hayır derler, biz, atalarımızı neye uymuş bulduysak ona uyarız; ya Şeytan, onları yakıp kavuran azâba çağırıyorduysa.

22. Ve kim, özünü, iyiliklerde bulunarak Allah’a teslîm ederse gerçekten de o, şüphe yok ki sağlam bir kulpa yapışmıştır ve işler, sonucu, Allah tapısına varır.

23. Ve kim, kâfir olursa onun kâfirliği, tasalandırmasın seni; dönüp varacakları yer, bizim tapımızdır da ne yaptılarsa biz haber veririz onlara; şüphe yok ki Allah, gönüllerde ne varsa hepsini bilir.

24. Onları az bir müddet geçindiririz de sonra istemedikleri halde onları ağır bir azâba atarız.

25. Onlara, andolsun ki, gökleri ve yeryüzünü kim yarattı diye sorsan Allah derler mutlaka. De ki Hamd Allah’a, hayır, onların çoğu bilmez.

26. Allah’ındır ne varsa göklerde ve yeryüzünde; şüphe yok ki Allah, müstağnîdir, hamde lâyıktır.

27. Yeryüzünde ne kadar ağaç varsa hepsi kalem, deniz de mürekkeb olsa ve bundan sonra da yedi deniz daha mürekkeb olup o denize katılsa gene Allah’ın sözleri yazılıp tükenmez; şüphe yok ki Allah, üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.

28. Sizin yaratılışınız da, tekrar diriltilmeniz de bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir ancak; şüphe yok ki Allah, duyar, görür.

29. Görmedin mi ki Allah, geceyi kısaltır, bir kısmı gündüz olur, gündüzü kısaltır, bir kısmı gece olur ve râm etmiştir güneşi ve ayı; hepsi de mukadder bir zamâna kadar yollarında akıp durur ve şüphe yok ki Allah, ne yapıyorsanız hepsinden de haberdardır.

30. Bu da şu yüzdendir; çünkü Allah, gerçektir ve ondan başka her neye kulluk ediyorsanız hepsi de boştur ve şüphe yok ki Allah, öyle bir mâbuttur ki odur pek yüce ve büyük.

31. Görmedin mi ki gemiler, gerçekten de Allah’ın nîmetiyle denizlerde akıp gider size onun delillerini göstermek için; şüphe yok ki bundan adamakıllı sabreden ve adamakıllı şükreden herkese, elbette deliller var.

32. Onları, gölgeler yapan, dağlar gibi dalgalar sardı mı dîni, yalnız ona âit bilerek ve özlerini yalnız ona bağlayarak Allah’ı çağırırlar; onları kurtarınca içlerinde aşırı gitmeyen, geri kalmayan ve vaadine vefâ eden kişiler bulunur ve zâten de ahdine hiç vefâ etmeyen nankör kişilerden başkası bile bile inkâr etmez delillerimizi.

33. Ey insanlar, çekinin Rabbinizden ve korkun o günden ki baba, oğluna bir fayda veremediği gibi oğulun da babaya hiçbir hayrı olmaz ve sakın aldatmasın sizi dünyâ yaşayışı ve sakın o hilebaz Şeytan, aldatmasın sizi Allah hakkında.

34. Şüphe yok ki Allah katındadır kıyâmetin kopacağı zaman ve yağmurun ne vakit ve nereye yağacağı ve o bilir rahîmlerdekini ve hiçbir kimse, yarın ne kazanacağını bilmez ve hiçbir kimse, nerede öleceğini bilmez; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.