Celal Yıldırım 

1. Elif - Lâm - Mîm.

2. Bunlar o çok hikmetli Kitab’ın âyetleridir.

3. İyilik ve güzellikte bulunmayı (faydalı iş yapmayı) huy edinenlere doğru yol ve rahmettir.

4. Onlar ki, namazı vaktinde dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar evet onlar Âhiret’e kesinlikle inanırlar.

5. İşte bunlar, Rablarından (belirlenip gösterilen) doğru yol üzeredirler ve işte bunlar kurtuluşa erenlerdir.

6. İnsanlardan bir kısmı bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence edinmek için sözün alaylı (güldürücü) olanını edinir. İşte onlar için aşağılayıp rüsvay edici bir azâb vardır.

7. Ona (o alaycı nanköre) âyetlerimiz okunduğu zaman sanki hiç işitmiyormuş, kulaklarında bir ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak arkasını çevirir. İşte onu elem verici bir azâb ile müjdele.

8. Onlar ki, imân edip iyi-yararlı amellerde bulundular, şüphesiz onlar için nîmet cennetleri vardır.

9. Orada ebedî kalıcılardır. Allah’ın va’di haktır, (elbette gerçekleşecektir). O, çok güçlüdür, çok üstündür; yegâne hikmet sahibidir.

10. Gökleri —gördüğünüz şekilde— direksiz yarattı. Yeryüzüne de sizi sarsar diye sabit ulu dağlar yerleştirdi ve orada her türden hayvanlar serpiştirip yaydı. Ve biz, gökten su indirdik de yeryüzünde her çeşit bitkiden yetiştirdik.

11. İşte bu Allah’ın yarattığıdır. Haydi O’ndan başkalarının neler yarattığını gösterin bana ! Hayır, zâlimler acık bir sapıklık içindedirler.

12. And olsun ki Lukmân’a, Allah’a şükret diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendi lehine şükretmiş olur; kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah ganiydir, (hiç kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur), övülmeğe çok daha lâyıktır.

13. Hani bir vakit Lukmân oğluna öğüt vererek dedi ki «Oğulcağızım ! Sakın Allah’a ortak koşma. Çünkü gerçekten ortak koşmak büyük bir haksızlıktır.»

14. Biz insana, ana-babasının (haklarını gözetmesini de) tavsiye ettik. Anası onu sıkıntı üstüne sıkıntı çekerek (karnında) taşımıştır. Sütten kesilmesi iki yıl içindedir. Bana ve ana-babana şükret; dönüş ancak banadır.

15. Eğer anan-baban, hakkında bilgin olmadığı şeyi bana ortak koşman için seninle tartışıp ağırlıklarını koyarlarsa, sakın onlara (bu hususta) itaat etme. Dünya (işlerin)de ise onlara güzel ölçüde destek ol; bana yönelip gönül verenlerin yoluna uy. Sonra da dönüşünüz elbette banadır ; yapageldiğinizi (o zaman) size bir bir haber veririm.

16. (Lukmân yine oğluna dedi ki) Oğulcağızım ! (İşlediğin iyilik olsun, kötülük olsun) bir hardal tanesi ağırlığınca bile olsa ve o bir kayanın İçinde veya göklerde ya da yerde bu lunsa, mutlaka Allah onu getirir (ortaya kor). Şüphesiz ki Allah en ince, en gizli şeyleri bilendir, her şeyden haberlidir.

17. Oğulcağızım! Namazı dosdoğru kıl, (dince, akılca, sağlam örfçe) uygun olanı emret, kötü olanlardan da men’et. Başına gelene sabret. Şüphesiz ki bunlar azmedilmeğe değer işlerdendir.

18. İnsanlardan (büyüklük taslayarak) yüzünü çevirme; yeryüzünde çalımlı çalımlı yürüme. Şüphesiz ki Allah, her böbürlenen kendini be ğenmişi sevmez.

19. Yürüyüşünde ortalama bir davranış içinde ol; sesini alçalt. Çünkü seslerin en hoşa gitmeyeni, şüphesiz ki eşek sesidir.

20. Görmediniz mi, Allah göklerde ve yerde olanı baş eğdirip sizin emrinize vermiştir; açık gizli (birçok) nimetlerini size tamamlamıştır. insanlardan öylesi var ki, ilimsiz, doğru yolu gösteren aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışıp durur.

21. Onlara, «Allah’ın indirdiğine uyun !» denildiği zaman, «hayır, babalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız» derler. Ya Şeytan babalarını çılgın alevli ateşe cağırmışsa (ona ne derler)?.

22. Kim iyilik ve güzelliği huy edinerek yüzünü (bütün varlığını ve benliğini) Allah’a teslim ederse, cidden o en sağlam kulpa yapışmıştır. İşlerin sonu Allah’a varıp dayanır.

23. Kim de küfrederse, onun küfrü seni üzmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. O zaman işlediklerini kendilerine bir bir haber veririz. Şüphesiz ki Allah, göğüslerde olanı bilendir.

24. Onları az bir süre geçindirip yararlandırırız. Sonra da pek ağır bir azaba katlanmaya çaresiz kılarız.

25. And olsun ki, onlara, «gökleri ve yeri kim yarattı ?» diye soracak olsan, «elbette Allah...» diyecekler. De ki Allah’a hamd olsun ! Ama onların çoğu bilmezler.

26. Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Şüphesiz ki Allah ganiydir (hiçbir şeye muhtaç değildir; ama her şey O’na muhtaçtır); övülmeye de en çok O lâyıktır.

27. Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz daha katılıp (mürekkep) olsaydı, yine de Allah’ın sözleri bitmezdi. Şüphesiz ki Allah çok üstündür, çok güçlüdür, yegâne hikmet sahibidir.

28. Sizin yaratılmanız da, öldük ten sonra diriltilip kaldırılmanız da ancak bir tek canlıyı (yaratmak ve diriltmek) gibidir. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.

29. Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye katar; Güneş ve Ay’ı buyruk altına almıştır herbiri belirlenmiş bir vakte kadar (kendi yörüngesinde) seyredip durur. Ve Allah elbette yapageldiğiniz şeylerden haberlidir.

30. Bu böyledir. Çünkü Allah hakk’tır, O’ndan başka taptıklarınız bâtıldır. Ve elbette Allah cok yücedir, cok büyüktür.

31. Görmedin mi ki, gemi, Allah’ in nîmetiyle denizde yüzüp gider. Allah, bununla (kudretinin yüceliğine delâlet eden) bazı âyetlerini gösterir Şüphesiz ki bunda çokça sabreden, çokça şükreden herkese öğütler, ibretler vardır.

32. Onları dağlar gibi (veya gölge salan bulutlar gibi) dalgalar sarıp kapladığında, dini Allah’a has kılıp samimiyetle O’na duâ edip yalvarırlar. Kendilerini kurtarıp karaya çıkardığı vakit, onlardan bir kısmı sâdık kalıp verdiği söze bağlılık gösterir. Zaten bizim âyetlerimizi ancak cok nankör gaddar olanlar inadla İnkâr ederler.

33. Ey insanlar! Rabbınızdan korkup (kötülüklerden) sakının. Öyle bir günden korkun ki baba, evlâdından ötürü bir şey ödeyemez, evlâd da babasından ötürü bir şey ödeyici değildir. Şüphesiz ki Allah’ın va’di (verdiği söz) haktır. Sakın Dünya hayatı sizi aldatmasın ve sakın o aldanmış mağrur (Şeytan) sizi Allah’a (O’ nun geniş rahmetine ibâdetsiz amelsiz) güvendirmesin.

34. Şüphesiz ki Kıyâmet’in kopuş saatiyle ilgili bilgi Allah’ın yanındadır. Yağmuru O yağdırır; ana rahmindekini O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanıp elde edeceğini bilmez. Hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah elbette (her şeyi hakkıyle) bilendir, (her şeyden mutlaka) haberlidir.