Ömer Nasuhi Bilmen 

1. (1-2) Hâ, Mîm. Kitabın indirilişi, azîz, hakîm olan Allah’tandır.

2. (1-2) Hâ, Mîm. Kitabın indirilişi, azîz, hakîm olan Allah’tandır.

3. Şüphe yok ki, göklerde ve yerde mü’minler için elbette ibretler vardır.

4. Ve sizin yaradılışınızda ve neşrettiği her bir canlı şeyde yakinen bilip inanırlar olan bir kavim için ibretler vardır.

5. Ve gece ile gündüzün ihtilâfında ve Allah’ın gökten bir rızık indirip onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları bir taraftan diğer tarafa döndürmesinde de âkilâne düşünenler olan bir kavim için ibretler vardır.

6. (6-7) İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir ki bunları sana bihakkın okuyoruz. Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi bir söze inanırlar? Herbir yalancının, günaha düşkünün vay hâline!

7. (6-7) İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir ki bunları sana bihakkın okuyoruz. Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi bir söze inanırlar? Herbir yalancının, günaha düşkünün vay hâline!

8. Allah’ın âyetlerinin kendisine karşı okunur olduğunu işitir de sonra böbürlenerek ısrar eder, sanki onlar işitmemiştir. Artık onu acıklı bir azap ile müjdele!

9. Ayetlerimizden bir şeyi bildiği zaman da onu eğlence edinmiş olur. Onlar var ya, onlar için pek zillet veren bir azab vardır.

10. Arkalarından cehennem vardır. Onlardan ne kazanmış oldukları şeyler ve ne de Allah’ın gayrı ittihaz etmiş oldukları dostlar, bir şeyi bertaraf edemiyecektir. Onlar için pek büyük bir azab vardır.

11. İşte bu, (Kur’an) bir rehber-i hidâyettir. Rablerinin âyetlerini inkâr eden kimseler ise, onlar için pek şiddetlisinden bir acıklı azab vardır.

12. Allah o (Zât)dır ki, denizi size musahhar kıldı. O’nun emriyle o denizler içinde gemiler cereyan etsin diye ve O’nun fazlından talepte bulunasınız diye ve gerektir ki, şükredesiniz.

13. Ve göklerde ne varsa ve yerde ne varsa hepsini sizin için, tarafından musahhar kıldı. Şüphe yok ki, bunda düşünecekler olan bir kavim için elbette alâmetler vardır.

14. İmân edenlere söyle, Allah’ın günlerini ümit etmeyenler için yarlığamakta bulunsunlar, bir kavmi kazanır oldukları şey ile cezalandırması için.

15. Her kim iyi bir işte bulunursa bu kendi lehinedir ve her kim bir fenalık yaparsa o da kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.

16. Celâlim hakkı için İsrailoğullarına kitap ve hükmü nübüvvet vermiştik ve onları tertemiz şeylerden merzûk etmiştik ve onları âlemlerin üstüne müreccâh kılmıştık.

17. Ve onlara o emirden açık emirler vermiştik, artık ihtilafta bulunmadılar, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra bir azgınlık olarak (ihtilâfa, düştüler). Şüphe yok ki, senin Rabbin Kıyamet günü onların aralarında kendisinde ihtilaf eder oldukları şeyler hakkında hüküm verecektir.

18. Sonra seni (din) emrinden bir şeriat üzerine (memur) kıldık. Artık sen ona tâbi ol, bilmezler olanların hevâlarına tâbi olma.

19. Şüphe yok ki onlar, Allah’tan gelecek hangi birşeyi senden elbette ki bertaraf edemezler. Ve muhakkak ki, zalimlerin bazıları bazıları için dostlardır. Allah ise muttakîlerin velîsidir.

20. Bu (Kur’an-ı Mübîn) insanlar için kalb gözleridir ve nasipleri olan bir kavim için de bir hidâyetir ve bir rahmetir.

21. Yoksa o kötülükleri kazananlar sandılar mı ki onları imân etmiş ve sâlih sâlih amellerde bulunmuş kimseler gibi kılacağız? Onların berhayat olmaları ile ölümlerini müsavi (bulunduracağız)? Ne fena hükmettikleri şey!

22. Ve Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı ve herkesi kendi kazandığı ile cezalandırılmak için (yaratmıştır) ve onlar zulme uğratılmazlar.

23. Gördün mü o kimseyi ki kendi hevâsını kendisine tanrı edinmiş ve onu Allah bir bilgi üzerine şaşırtmış ve kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış ve gözü üzerine bir perde kılmış? Artık ona Allah’tan sonra kim hidâyet edebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?

24. Ve dediler ki «Bu, bizim dünya hayatımızdan başka değildir, ölürüz ve diriliriz ve bizi dehrden başkası helâk etmez.» Halbuki, onlar için buna dâir bir bilgi yoktur. Onlar başka değil, ancak zanneder dururlar.

25. Ve kendilerine karşı âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman onların delilleri, «Eğer doğru sözlüler oldu iseniz atalarımızı getirin» demekten başka değildir.

26. De ki «Allah sizi diriltir, sonra sizi öldürür, sonra da sizi Kıyamet günü için toplar. Onda bir şüphe yoktur. Velâkin nâsın çoğu bilmezler.»

27. Ve göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Ve o gün ki, kıyamet kopar, o gün mubtil olanlar hüsrâna düşer.

28. Ve her ümmeti diz çökmüş bir halde göreceksin. Her ümmet, kitabına çağırılacaktır. «Yapmış olduğunuz şey ile bugün cezalandırılacaksınız (denilecektir).»

29. İşte bu, Bizim kitabımızdır. Size karşı hak ile söylüyor. Şüphe yok ki, Biz sizin neler işler olduklarınızı yazdırmıştık.

30. İşte o kimseler ki, imân ettiler ve iyi iyi işlerde bulundular, artık onları Rableri rahmet içine girdirecektir. İşte en apaçık kurtuluş odur.

31. Kâfir olanlara ise şöyle (denilecektir) «Değil mi ki, size karşı âyetlerımiz okundukça siz kibirlendiniz ve günahkârlar olan bir kavim oldunuz?»

32. Ve şüphe yok ki, «Allah’ın vaadi haktır ve o Kıyamette bir şüphe yoktur» denildiği zaman siz dediniz ki, «Kıyamet nedir? Biz (bunu) bir zandan başka bir şey sanmıyoruz ve biz (bu hususta) yakîn edinmişler değiliz.»

33. Ve onlar için yapmış oldukları şeylerin fenalıkları zuhûra geldi ve kendisiyle istihzâda bulundukları şey, onları kuşattı.

34. Ve denildi ki «Bugün sizi unutacağız nasıl ki siz bu gününüze kavuşacağınızı unutmuş idiniz ve sizin yurdunuz ateştir ve sizin için yardımcılardan (bir kimse de) yoktur.»

35. Sizin bu muazzeb olmanızın sebebi ise şüphe yok ki, siz Allah’ın âyetlerini eğlence yerine tutmuştunuz ve sizi dünya hayatı aldatmış idi, artık bugün ondan çıkarılmayacaklardır. Ve kendilerinden itizarda bulunmaları da istenilmeyecektir.

36. Artık hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin rabbi olan Allah içindir.

37. Ve göklerde ve yerde büyüklük O’na mahsustur ve azîz, hakîm olan da O’dur.