Ömer Öngüt 

1. Bu, indirdiğimiz ve içindeki hükümleri farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda apaçık âyetler indirdik.

2. (Bekâr olup da) zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini tatbik hususunda o ikisine merhametiniz tutmasın. Müminlerden bir topluluk da onlara yapılan cezaya şâhit olsun.

3. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez. Zina eden kadın da zina eden veya müşrik olan erkekten başkası ile evlenemez. Bu, müminlere haram kılınmıştır.

4. Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup sonra dört şâhit getiremeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şâhitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar fâsıkların tâ kendileridir.

5. Ancak bundan sonra tevbe edip durumlarını düzeltenler müstesnâdır. Çünkü Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

6. Karılarına zina isnad eden ve kendilerinden başka şâhitleri bulunmayanların şâhitliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğunu Allah’ı dört defa şâhit tutmasıyla olur.

7. Beşincisinde, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını diler.

8. Kadının da dört defa Allah’ı şâhit tutması, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna şâhitlik etmesi, cezayı kendisinden kaldırır.

9. Beşincisinde, eğer kocası doğrulardan ise Allah’ın gadabının kendi üzerine olmasını diler.

10. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı! (Suçlunun hemen cezâsını verirdi).

11. O uydurma haberi getirip ortaya atanlar, içinizden belirli bir zümredir. Siz onu, kendiniz için bir şer sanmayın. Bilakis o, sizin için hayırdır. Onlardan her kişiye, kazandığı günah(ın cezası) vardır. Onlardan o yalanın en büyüğüne elebaşılık yapana da büyük bir azap vardır.

12. Onu işittiğiniz vakit erkek ve kadın müminlerin kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup "Bu apaçık bir iftiradır. " demeleri lâzım değil miydi?

13. Buna karşılık dört şâhit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki onlar bu şâhitleri getiremediler, öyle ise onlar Allah katında yalancıların tâ kendileridir.

14. Eğer dünya ve ahirette Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içine daldığınız bu yaygaradan dolayı büyük bir azaba uğrardınız.

15. O zaman siz o iftirayı dillerinize dolamıştınız, bilmediğiniz şeyleri ağızlarınıza alıyordunuz. Mühim bir şey değil sanıyordunuz, amma Allah katında önemi çok büyüktü.

16. Onu duyduğunuz zaman "Bunu söylemek bize yakışmaz. Hâşâ! Bu büyük bir iftiradır. " demeniz gerekmez miydi?

17. Eğer siz mümin kimseler iseniz, böyle bir şeye bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor.

18. Ve Allah işte size âyetlerini açık açık bildiriyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

19. Müminler arasında hayâsızlığın, kötü sözlerin yayılmasını arzu edenlere dünyada da ahirette de can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

20. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, Allah şefkatli ve merhametli olmasaydı (hemen cezânızı verirdi).

21. Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o, hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, içinizden hiçbirinizi temizlemezdi. Fakat Allah dilediğini temizler. Allah işitendir, bilendir.

22. İçinizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabalarına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere bir şey vermemeye yemin etmesinler. Kusurlarını affetsinler, aldırmasınlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.

23. Zinadan haberi bulunmayan iffetli mümin kadınlara zina iftira edenler, dünyada da ahirette de lânetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır.

24. O gün ki kendi dilleri, kendi elleri ve kendi ayakları, aleyhlerinde olarak bütün yaptıklarına şâhitlik edecektir.

25. Allah hak ettikleri cezayı o gün onlara tam olarak verir ve onlar Allah’ın apaçık bir hak olduğunu bilirler.

26. Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. Kendileri için mağfiret ve bol rızık vardır.

27. Ey iman edenler! Kendi ev ve odalarınızdan başka evlere, sahipleri ile alışkanlık temin edip, izin almadan ve selâm vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Olur ki iyice düşünür hikmetini anlarsınız.

28. Eğer evlerde bir kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin. Şayet size "Geri dönün!" denilirse dönüp gidin. Bu sizin için daha temiz bir harekettir. Allah bütün yaptıklarınızı bilendir.

29. Oturulmayan ve içinde eşyanız bulunan evlere izinsiz girmenizden dolayı size bir vebâl yoktur. Allah açığa vurduğunuzu da bilir, gizlediğinizi de.

30. Resulüm! Mümin erkeklere söyle Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu şekilde davranmaları kendileri için daha temiz bir harekettir. Şüphesiz ki Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.

31. Mümin kadınlara da söyle Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını namuslarını korusunlar. Ziynet (yerlerini) açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan kısımlar (yüz ve eller) müstesnâdır. Başörtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koyup örtsünler. Ziynetlerini kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri, veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya kadına ihtiyacı bulunmayan (iktidarsız) hizmetçiler veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.

32. Aranızdaki bekârları ve kölelerinizden, câriyelerinizden sâlih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır, her şeyi bilendir.

33. Evlenemeyenler de, Allah lütfu ile kendilerini zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köle ve câriyelerden) hür olmak için mükâtebe yapmak (bedel vermek) isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik görüyorsanız, mükâtebe yapın. (Bedel vermelerini kabul edin). Onlara Allah’ın size verdiği maldan verin. Eğer câriyeleriniz namuslu kalmak istiyorlarsa, dünyâ hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları zorlarsa bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

34. Andolsun ki biz size açıklayıcı âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan misaller ve takvâya erenler için bir öğüt indirdik.

35. Allah göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun misali, içinde lâmba bulunan bir kandil gibidir. O kandil billur bir cam içindedir. O billur cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Ki, ne batıda ne de doğuda bitmeyen mübarek bir zeytin ağacından (onun yağından) yakılır. Ateş dokunmasa bile onun yağı ışık verir. Nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna kavuşturur. Allah insanlara böyle misaller verir. Ve Allah her şeyi hakkıyla bilir.

36. Bu kandil bir takım evlerdedir ki, Allah o evlerin yüce tutulmasına ve içlerinde isminin zikredilmesine izin vermiştir. Sabah akşam orada O’nu tesbih ederler.

37. Öyle erler vardır ki, onları ne bir ticaret ne de bir alışveriş zikrullahtan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. Onlar gönüllerin ve gözlerin hâlden hâle döneceği günden korkarlar.

38. Tâ ki, Allah onları işledikleri amellerin en güzeli ile mükâfatlandırsın ve lütfundan onlara fazlasıyla versin. Ve Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır.

39. İnkâr edenlerin amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah’ı bulur, Allah da onun hesabını görür. Allah hesabı çabuk görendir.

40. Veya engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter. Karanlıklar üstünde karanlıklar. . . İnsan elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Allah kime nur vermemişse onun nuru yoktur.

41. Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duâsını ve tesbihini bilir. Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir.

42. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır.

43. Görmez misin ki, Allah bulutları sürüyor. Sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki, yağmur bunların arasından çıkıyor. Gökten dağlar (gibi bulutlar) dan dolu indirir. Onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de uzak tutar. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır.

44. Allah gece ile gündüzü çevirir. Şüphesiz ki bunda basiret sahipleri için ibret vardır.

45. Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Onlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üstünde yürür, kimi dört ayak üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye kâdirdir.

46. Andolsun ki biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah dilediği kimseyi dosdoğru yola iletir.

47. "Allah’a ve Peygamber’e inandık ve itaat ettik. " derler. Sonra da içlerinden bir kısmı yüz çevirirler. İşte bunlar inanmış değillerdir.

48. Onlar aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıkları zaman, bakarsın ki içlerinden bir kısmı hemen yüz çevirirler.

49. Eğer hak kendilerinin lehinde ise, ona gönülden bağlı olarak koşa koşa gelirler.

50. Kalplerinde bir hastalık mı var bunların? Yoksa şüphe mi ediyorlar? Veya Allah’ın ve Resul’ünün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır! Onlar zâlimlerin tâ kendileridir.

51. Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıkları zaman, müminlerin sözü sadece "İşittik ve itaat ettik!" demekten ibarettir. İşte saâdete erenler onlardır.

52. Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, Allah’tan korkar ve O’ndan sakınırsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

53. (Münâfıklar) Allah adına en ağır yeminleri ile yemin ederek; eğer kendilerine emredersen mutlaka savaşa çıkacaklarını söylediler. De ki "Yemin etmeyin! İtaatınız mâlumdur. Hiç şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. "

54. De ki "Allah’a itaat edin ve Peygamber’e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o peygamber kendisine yükletilenden, siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Ona itaat ederseniz, hidayete erer doğru yolu bulursunuz. Peygamber’e düşen sadece apaçık tebliğdir. "

55. Allah içinizden iman edip de sâlih amel işleyenlere vâdetti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hâkim kıldıysa, onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacak ve onlar için seçip beğendiği dinlerini kuvvetlendirecek, korkularını üzerlerinden kaldırdıktan sonra muhakkak emniyete kavuşturacak. Öyle ki, bana ibâdet etsinler, bana hiçbir şeyi ortak koşmasınlar. Kim de bundan sonra inkâr eder, nankörlük ederse; işte onlar yoldan çıkmış olanlardır.

56. Namazı kılın, zekâtı verin, Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.

57. İnkâr edenlerin bizi yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma. Varacakları yer ateştir. Ne kötü bir gidiş yeridir o!

58. Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (Köleler, hizmetçi)ler ve sizden olup da henüz bülûğa ermemiş çocuklar, şu üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler. Sabah namazından evvel, öğle sıcağında elbisenizi çıkardığınız sırada ve bir de yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de onlara da bir günah yoktur. İşte Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

59. Çocuklarınız ergenlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden önce bülûğâ eren büyüklerin izin istedikleri gibi kendileri de odanıza girmek için izin istesinler. İşte Allah size âyetlerini böylece açıklıyor. Allah her şeyi bilir, hükmünde hikmet sahibidir.

60. Evlenme ümidi kalmayan yaşlı kadınların, zinetlerini açığa vurmamak şartıyla dış örtülerini çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.

61. Âmâya güçlük yoktur. Topala güçlük yoktur. Hastaya güçlük yoktur. Sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerek babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarları elinizde bulunan evlerden veya dostlarınızın evlerinden yemenizde bir mahzur yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir vebal yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar.

62. Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resul’üne iman etmişlerdir. Onlar o Peygamber’le birlikte bir işe karar vermek için toplandıklarında, ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. Resulüm! Şu senden izin isteyenler, gerçekten Allah’a ve Resul’üne iman eden kimselerdir. Bu bakımdan bazı işleri için senden izin istediklerinde, onlardan dilediğine izin ver. Onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

63. Peygamber’i kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birbirinin arkasına gizlenerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah biliyor. Allah’ın emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belânın gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.

64. İyi bilin ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O, sizin ne yolda olduğunuzu muhakkak ki bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde, yaptıklarını onlara haber verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.