ABESE 80:31
وَفَاكِهَةً
ve fākiheten
ve meyva
|
Meyveler ve otlaklıklar,
|
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا
Ve fakiheten ve ebben.
|
MÜRSELAT 77:42
وَفَوَاكِهَ
ve fevākihe
ve meyvalar (içindedirler)
|
Ve canlarının çekip-arzu ettiği meyveler (arasındadırlar).
|
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ
Ve fevakihe mimma yeştehune.
|
SAD 38:51
بِفَاكِهَةٍ
bifākihetin
meyva
|
İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler.
|
مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ
Müttekiıne fıha yed’une fıha bi fakihetin kesırativ ve şerab
|
YASIN 36:55
فَاكِهُونَ
fākihūne
eğlenirler
|
Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, ’sevinç ve mutluluk dolu’ bir meşguliyet içindedirler.
|
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ
İnne ashabel cennetil yevme fı şüğulin fakihun
|
YASIN 36:57
فَاكِهَةٌ
fākihetun
meyvalar
|
Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır.
|
لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ
Lehüm fiyha fakihetüv ve lehüm ma yeddeun
|
VAKI'A 56:20
وَفَاكِهَةٍ
ve fākihetin
ve meyva(lar)
|
Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
|
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ
Ve fakihetin mimma yetehayyerune.
|
VAKI'A 56:32
وَفَاكِهَةٍ
ve fākihetin
ve meyvalar
|
Ve (daha) birçok meyveler arasında,
|
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ
Ve fakihetin kesiyretin.
|
VAKI'A 56:65
تَفَكَّهُونَ
tefekkehūne
sızlanıp
|
Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.
|
لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
Lev neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune.
|
SAFFAT 37:42
فَوَاكِهُ
fevākihu
(türlü) meyvalar
|
Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir.
|
فَوَاكِهُ ۖ وَهُمْ مُكْرَمُونَ
Fevakih ve hüm mükramun
|
ZUHRUF 43:73
فَاكِهَةٌ
fākihetun
meyva
|
"Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz."
|
لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ
Leküm fiha fakihetün kesıratüm miha te’külun
|
DUHAN 44:27
فَاكِهِينَ
fākihīne
zevkü sefa sürüyorlardı
|
Ve içlerinde ’sevinç ve mutluluk içinde’ yaşadıkları nimetler,
|
وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ
Ve na’metin kanu fiyha fakihiyn
|
DUHAN 44:55
فَاكِهَةٍ
fākihetin
meyveyi
|
Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar;
|
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ
Yed’une fiha bi külli fakihetin aminiyn
|
MÜ'MINUN 23:19
فَوَاكِهُ
fevākihu
meyvalar
|
Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz.
|
فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Fe enşe’na leküm bihı cennatim min nehıyliv ve a’nab leküm fıha fevakihü kesıratüv ve minha te’külun
|
TUR 52:18
فَاكِهِينَ
fākihīne
sefa sürerler
|
Rablerinin verdikleriyle ’sevinçli ve mutludurlar’. Rableri, kendilerini ’çılgınca yanan cehennemin’ azabından korumuştur.
|
فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Fakihine bima atahum rabbuhum ve vekahum rabbuhum azabel cehıym
|
TUR 52:22
بِفَاكِهَةٍ
bifākihetin
meyvadan
|
Onlara, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik.
|
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ
Ve emdednahum bi fakihetiv ve lahmim mimma yeştehun
|
MUTAFFIFIN 83:31
فَكِهِينَ
fekihīne
eğlenerek
|
Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi.
|
وَإِذَا انْقَلَبُوا إِلَىٰ أَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِهِينَ
Ve izenkalebu ila ehlihimunkalebu fekihiyne.
|
RAHMAN 55:11
فَاكِهَةٌ
fākihetun
meyva(lar)
|
Onda meyveler ve salkımlı hurmalıklar var.
|
فِيهَا فَاكِهَةٌ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْأَكْمَامِ
Fiha fakihetuv ven nahlu zatul ekmani.
|
RAHMAN 55:52
فَاكِهَةٍ
fākihetin
meyvaların
|
İkisinde de her meyveden iki çift vardır.
|
فِيهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ
Fiyhima min kulli fakihetin zevcani.
|
RAHMAN 55:68
فَاكِهَةٌ
fākihetun
meyvalar
|
İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır.
|
فِيهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌ
Fihima fakihetuv ve nahluv ve rumman
|