NECM 53:49
الشِّعْرَىٰ
ş-şiǎ’rā
Şi’ra’nın
|
Doğrusu, ’Şi’ra (yıldızı)nın’ Rabbi O’dur.
|
وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَىٰ
Ve ennehu huve rabbuş şı’ra
|
A'RAF 7:95
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında
|
Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve "Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen de) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine, Biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik.
|
ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّىٰ عَفَوْا وَقَالُوا قَدْ مَسَّ آبَاءَنَا الضَّرَّاءُ وَالسَّرَّاءُ فَأَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Sümme beddelna mekanes seyyietil hasenete hatta afev ve kalu kad messe abaenad darraü ves serraü fe ehaznahüm bağtetev ve hüm la yeş’urun
|
YASIN 36:69
|
Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
|
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ
Ve ma alemnahüş şı’ra ve ma yembeğıy leh in hüve illa zikruv ve kur’anüm mübiyn
|
ŞU'ARA 26:113
تَشْعُرُونَ
teş’ǔrūne
düşünürseniz
|
"Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)"
|
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ
İn hısabühüm illa ala rabbı lev teş’urun
|
ŞU'ARA 26:202
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında olmazlar
|
Artık o (azap), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.
|
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Fe ye’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun
|
ŞU'ARA 26:224
وَالشُّعَرَاءُ
ve şşuǎrā'u
ve Şa’irler
|
Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar.
|
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ
Veş şüaraü yettebiuhümül ğavun
|
NEML 27:18
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında olmayarak
|
Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin."
|
حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Hatta iza etev ala vadin nemli kalet nemletüy ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm la yahtımenneküm süleymanü ve cünudühu ve hüm la yeş’urun
|
NEML 27:50
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında değillerdi
|
Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk.
|
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Ve mekeru mekrav ve mekerna mekrav ve hüm la yeş’urun
|
NEML 27:65
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
bilmezler
|
De ki "Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar."
|
قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Kul la ya’lemü men fis semavati vel erdıl ğaybe illellah ve ma yeş’urune eyyane yüb’asun
|
KASAS 28:9
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
anlamıyorlardı
|
Firavun’un karısı dedi ki "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi.
|
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ ۖ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَىٰ أَنْ يَنْفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Ve kaletimraetü fir’avne kurratü aynil lı ve lek la taktüluhü asa ey yenfeana ev nettehızehu veledev ve hüm la yeş’urun
|
KASAS 28:11
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkına varmadan
|
Ve onun kız kardeşine "Onu izle," dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
|
وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ ۖ فَبَصُرَتْ بِهِ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Ve kalet li uhtihı kussıhi fe besurat bihı an cünübiv ve hüm la yeş’urun
|
YUSUF 12:15
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında
|
Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, Biz ona (şöyle) vahyettik "Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin."
|
فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهِ وَأَجْمَعُوا أَنْ يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِأَمْرِهِمْ هَٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Fe lemma zehebu bihı ve ecmeu ey yec’aluhü fı ğayabetil cübb ve evhayna ileyhi le tünebbiennehüm bi emrihim haza ve hüm la yeş’urun
|
YUSUF 12:107
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında değillerken
|
Şimdi bunlar, kendilerine Allah’ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?
|
أَفَأَمِنُوا أَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
E fe eminu en te’tiyehüm ğaşiyetüm min azabillahi ev te’tiyehümüs saatü bağtetev ve hüm la yeş’urun
|
EN'ÂM 6:26
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında
|
Onlar, hem ondan alıkoyarlar, hem kendileri kaçarlar. Onlar, yalnızca kendi nefislerinden başkasını yıkıma uğratmazlar ama şuurunda değildirler.
|
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْأَوْنَ عَنْهُ ۖ وَإِنْ يُهْلِكُونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Ve hüm yenhevne anhü ve yen’evne anh ve iy yühlikune illa enfüsehüm ve ma yeş’urun
|
EN'ÂM 6:109
يُشْعِرُكُمْ
yuş’ǐrukum
şuurunda
|
Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah’a yemin ettiler. De ki "Ayetler, ancak Allah Katındadır; onlara (mucizeler) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz?
|
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَا ۚ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ ۖ وَمَا يُشْعِرُكُمْ أَنَّهَا إِذَا جَاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ
Ve askemu billahi cehde eymanihim le in caethüm ayetül le yü’minünne biha kul innemel ayatü ındellahi ve ma yüş’ıruküm enneha iza caet la yü’minun
|
EN'ÂM 6:123
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
ama farkında değillerdir
|
Böylece Biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar.
|
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا لِيَمْكُرُوا فِيهَا ۖ وَمَا يَمْكُرُونَ إِلَّا بِأَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Ve kezalike cealna fı külli karyetin ekabira mücrimıha li yemküru fıha ve ma yemkürune illa bi enfüsihim ve ma yeş’urun
|
SAFFAT 37:36
لِشَاعِرٍ
lişāǐrin
bir şair için
|
Ve derlerdi ki "Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?"
|
وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُو آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍ
Ve yekulune e inna letariku alihetina li şaırim mecnun
|
ZÜMER 39:25
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
hiç farkına varmadıkları
|
Onlardan öncekiler de yalanladı; böylece azap onlara hiç şuurunda olmadıkları bir yerden gelip-çattı.
|
كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Kezzebellezıne min kablihim fe etehümül azabü min hayüs la yeş’urun
|
ZÜMER 39:55
تَشْعُرُونَ
teş’ǔrūne
farkına varmadan
|
Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel.
|
وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَأَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
Vettebiu ahsene ma ünzile ileyküm mir rabbiküm min kabli ey ye’tiyekümül azabü bağtetev ve entüm la teş’urun
|
ZUHRUF 43:66
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında değillerken
|
Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?
|
هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Hel yenzurune illes saate en te’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun
|
KEHF 18:19
يُشْعِرَنَّ
yuş’ǐranne
sezdirmesin
|
Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin."
|
وَكَذَٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ ۚ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ ۖ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ ۚ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَٰذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَىٰ طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا
Ve kezalike beasnahüm li yetesaelu beynehüm kale kailüm minhüm kem lebistüm kalu lebisna yevmen ev ba’da yevm kalu rabbüküm a’lemü bi ma lebistüm feb’asu ehadeküm bi verikılüm hazihı ilel medıneti fel yenzur eyyüha ezka taamen fel ye’tiküm bi rizkım minhü vel yetelattaf ve la yüş’ıranne biküm ehada
|
NAHL 16:21
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
bilmezler
|
Ölüdürler, diri değildirler; ne zaman dirileceklerinin şuuruna varamazlar.
|
أَمْوَاتٌ غَيْرُ أَحْيَاءٍ ۖ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Emvatün ğayru ahya’ ve ma yeş’urune eyyane yüb’asun
|
NAHL 16:26
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
ummadıkları
|
Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti.
|
قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللَّهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Kad mekarallezıne min kablihim fe etellahü bünyanehüm minel kavaıdi fe harra aleyhimüs sakfü min fevkıhim ve etahümül azabü min haysü la yeş’urun
|
NAHL 16:45
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
ummadıkları
|
Artık ’kötülüğü örgütleyip düzenleyenler’, Allah’ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler?
|
أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ يَخْسِفَ اللَّهُ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
E fe eminellezıne mekerus seyyiati ey yahsifellahü bihimül erda ev ye’tiyehümül azabü min haysü la yaş’urun
|
NAHL 16:80
وَأَشْعَارِهَا
ve eş’ǎārihā
ve kıllarından
|
Allah, size evlerinizi (içinde) "güvenlik ve huzur bulacağınız yerler" kıldı; ve size hayvan derilerinden hem göç gününde, hem yerleşme gününde kolaylıkla taşıyabileceğiniz evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir zamana kadar giyimlikler-döşemelikler ve (ticaret için) bir meta kıldı.
|
وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ ۙ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ
Vallahü ceale leküm min cüludil en’ami büyuten testehıffuneha yevme za’niküm ve yevme ikametiküm ve min asvafiha ve evbariha ve eş’ariha esasev ve metaan ila hıyn
|
ENBIYA 21:5
|
"Hayır" dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin."
|
بَلْ قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلَامٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الْأَوَّلُونَ
Bel kalu adğasü ahlamim belifterahü bel hüve şaır felye’tina bi ayetin kema ürsilel evvelun
|
MÜ'MINUN 23:56
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
onlar farkında
|
Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.
|
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
Nüsariu lehüm fil hayrat bel la yeş’urun
|
TUR 52:30
شَاعِرٌ
şāǐrun
bir şa’irdir
|
Yoksa onlar "Bir şairdir, biz ona zamanın (getireceği) felaketleri gözlüyoruz" mu diyorlar?
|
أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ
Em yekulune şaırun neterabbesu bihi raybel menun
|
HAKKA 69:41
شَاعِرٍ
şāǐrin
bir şa’irin
|
O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
|
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ ۚ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ
Ve ma huve bikavli şa’ırin kaliylen ma tu’minune.
|
ANKEBUT 29:53
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında değillerken
|
Azap konusunda senden acele (davranmanı) istiyorlar. Eğer adı konulmuş bir ecel (tayin edilmiş bir vakit) olmasaydı, herhalde onlara azap gelmiş olurdu. Fakat kendileri şuurunda olmadan, onlara kuşkusuz apansız geliverecektir.
|
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ ۚ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Ve yesta’ciluneke bil azab ve lev la ecelüm müsemmel la caehümül azab ve le ye’tiyennehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun
|
HAC 22:32
شَعَائِرَ
şeǎāira
nişanlarına
|
İşte böyle; kim Allah’ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.
|
ذَٰلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
Zalike ve mey yüazzım şeairallahi fe inneha min takvel kulub
|
HAC 22:36
شَعَائِرِ
şeǎāiri
işaretleri-
|
İri cüsseli develeri size Allah’ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah’ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkara ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
|
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ ۖ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ ۖ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ ۚ كَذَٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Vel büdne cealnaha leküm min şeairillahi leküm fıha hayrun fezkürüsmellahi aleyha savaf fe iza vecebet cünubüha fe külu minha ve at’ımül kania vel mu’terr kezalike sehharnaha leküm lealleküm teşkürun
|
BAKARA 2:9
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında
|
(Sözde) Allah’ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.
|
يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Yühadiunellahe vellezıne amenu ve ma yahdeune illa enfüsehüm ve ma yeş’urun
|
BAKARA 2:12
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
anlayanlardan
|
Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.
|
أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ
Ela innehüm hümül müfsidune ve lakil la leş’urun
|
BAKARA 2:154
تَشْعُرُونَ
teş’ǔrūne
siz farkında
|
Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.
|
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتٌ ۚ بَلْ أَحْيَاءٌ وَلَٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ
Ve la tekulu li mey yuktelü fı sebılillahi emvat bel ahyaüv ve lakil la teş’urun
|
BAKARA 2:158
شَعَائِرِ
şeǎāiri
nişanları
|
Şüphesiz, ’Safa’ ile ’Merve’ Allah’ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka’be’yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır). Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.
|
إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ ۖ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَا ۚ وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ
İnnes safa vel mervete min şeairillah fe min haccel beyte evı’temera fe la cünaha aleyhi ey yettavvefe bihima ve men tetavvea hayran fe innellahe şakirun alıym
|
BAKARA 2:198
الْمَشْعَرِ
l-meş’ǎri
Meş’ar-i
|
Rabbinizden bir fazl istemenizde sizce sakınca yoktur. Arafat’tan hep birlikte indiğinizde Allah’ı Meş’ar-ı Haram’da anın. O, sizi nasıl doğru yola yöneltip-ilettiyse, siz de O’nu anın. Gerçek şu ki, siz bundan evvel sapmışlardandınız.
|
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ ۚ فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ ۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ
Leyse aleyküm cünahun en tebteğu fadlem mir rabbiküm fe iza efadtüm min arafatin fezkürullahe ındel meş’aril haram vezküruhü kema hedaküm ve in küntüm min kablihı le mined dallın
|
ÂL-I İMRAN 3:69
يَشْعُرُونَ
yeş’ǔrūne
farkında değiller
|
Kitap Ehlinden bir grup, sizi şaşırtıp saptırmayı arzuladı; fakat onlar ancak kendi nefislerini şaşırtıp-saptırırlar da şuuruna varmazlar.
|
وَدَّتْ طَائِفَةٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Veddet taifetüm min ehlil kitabi lev yüdılluneküm ve ma yüdıllune illa enfüsehüm ve ma yeş’urun
|
HUCURAT 49:2
تَشْعُرُونَ
teş’ǔrūne
farkında olmazsınız
|
Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider.
|
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَنْ تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
Ya eyyühellezıne amenu la terfeu asvateküm fevka savtin nebiyyi ve la techeru lehu bil kavli ke cehri ba’dıküm li ba’dın en tahbeta a’malüküm ve entüm la teş’urun
|
MAIDE 5:2
شَعَائِرَ
şeǎāira
işaretlerine
|
Ey iman edenler, Allah’ın şiarlarına, haram olan ay’a, kurbanlık hayvanlara, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyt-i Haram’a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktınız mı artık avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
|
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَائِرَ اللَّهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَائِدَ وَلَا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًا ۚ وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُوا ۚ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَنْ تَعْتَدُوا ۘ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Ya eyyühellezıne amenu la tühıllu şeairallahi ve leş şehral harame ve lel hedye ve lel kalaide ve la ammınel beytel harame yebteğune fadlem mir rabbihim ve rıdvana ve iza haleltüm fastadu ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin en sadduküm anil mescidil harami en ta’tedu ve teavenu alel birri vet takva ve la teavenu alel ismi vel udvani vettekullah innellahe şedıdül ıkab
|