Sadık Türkmen 

1. Ha, mim.

2. (bu kur’an); Rahmân ve Rahîm’den indirilmiştir.

3. (araştıran, okuyan, düşünen, öğrenmek isteyen); Bilgili toplum olmaya çalışanlar için ayetleri, (bağıntılı ayetleriyle çelişkisiz biçimde) açıklanan ve Arapça okunan (okuyanların anladığı dilde indirilmiş) bir Kitap’tır.

4. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak! Ama, onların birçoğu yüz çeviriyor. Artık işitmek istemiyorlar.

5. Dediler ki "Kalplerimiz, bizi kendisine çağırdığın şeye karşı örtüler içindedir, kulaklarımızda da bir ağırlık var. Bizimle senin aranda bir perde var; artık sen yap şüphesiz biz de yapanlarız."

6. De ki "Ben de sizin gibi bir insanım! Bana, İlâhınızın yalnızca ‘Bir Tek İlâh’ olduğu vahyediliyor. O’na yönelerek düzelip doğrulun. O’ndan bağışlanma dileyin." Ortak koşanların/müşriklerin vay haline!

7. Ki onlar/müşrikler zekât vermezler, ahireti de inkâr edenlerdir.

8. Şüphesiz iman eden ve faydalı bir işi en iyi şekilde yapanlara kesintisiz mükâfat vardır.

9. De ki "Siz, Arz’ı iki günde yaratanı inkâr mı ediyorsunuz? O’na eşler koşuyorsunuz ha?! O, alemlerin Rabbidir."

10. (yeryüzüne) üstünden ağır baskılar/sabit dağlar yarattı ve orada bereketler/çok verimli gıdalar yarattı. Ve orada gıdalarını tam dört gün(mevsim)de takdir etti; arayıp soran(çalışan)lar için!

11. Aynı zamanda bir duman/gaz halinde olan göğe yöneldi. Ona (göğe) ve yere buyurdu "İsteyerek veya istemeyerek, gelin!" (Onların ikisi de) ‘bizler boyun eğerek/isteyerek geldik’ dediler.

12. Böylece onları, iki evrede/günde (geceli gündüzlü dönerli) yedi gök olarak yaptı ve her bir göğe emrini/görevini/vazifesini vahyetti. Biz (dünya seması olan) yakın göğü de yıldızlarla süsledik ve onu (dünyayı yıldızlarla) koruduk. İşte bu; üstün, bilen Allah’ın takdiridir.

13. (bütün bu kozmik gerçeklere rağmen) onlar yine de yüz çevirirlerse, de ki "Ben sizi, Âd Kavmini ve Semud Kavmini çarpan, yıldırıma benzer bir yıldırım ile uyardım!"

14. Hani onlara önlerinden ve arkalarından; "Yalnız Allah’a kulluk edin" diye elçiler geldiği vakit dediler ki "Eğer Rabbimiz dileseydi, elbette melekler indirirdi! Şüphesiz biz, sizin gönderildiğiniz şeyi, inkâr edicileriz."

15. Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar. Ve "Bizden daha güçlü kim var?" dediler. Görmediler mi? Kendilerini yaratan Allah’ın, kuvvet yönünden kendilerinden daha güçlü olduğunu!.. Yine de Bizim ayetlerimizle bile bile mücadele ediyorlar!..

16. Üzerlerine dondurucu bir rüzgar/kasırga gönderdik; içinde çok feci şeylerin olduğu/onlar için acı günlerde... Onlara, dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için! Ahiret azabı ise, daha bir kepazeliktir/rezil edicidir. Onlara, hiç yardım da edilmez.

17. Semûd kavmine gelince, onlara da doğru yolu gösterdik. Fakat, körlüğü doğru yola üstün tutup hoşlandılar. Böylece onları, alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi. Kazanmış oldukları yüzünden!..

18. Iman eden ve korunup sakınmakta olanları kurtardık.

19. Allah’a düşman olanların ateşe sürüldükleri o gün, onlar toplanıp bir araya getirilirler;

20. Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri yapmış oldukları şeyler hakkında, onların aleyhine şahitlik ettiler.

21. Kendi derilerine dediler ki "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" Dediler ki "Allah bizi konuşturdu! Herşeyi konuşturabilen Allah! Sizi ilk defa O yaratmıştır. Ve yine O’nun katına döndürülüyorsunuz."

22. Siz, ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin ve ne de derilerinizin, aleyhinize şahitlik etmesinden sakınıp gizlenmiyordunuz. Aksine kapalı yerlerde işlediğiniz suçları bilemeyeceğini sanıyordunuz.

23. Işte rabbinize karşı beslediğiniz bu zannınız, sizi mahvetti ve hüsrana uğrayanlardan oluverdiniz!

24. Şimdi, eğer dayanabilirlerse onların yeri ateştir. Ve özür dilemek isterlerse özürleri kabul edilmeyecektir.

25. Ve onlara birtakım arkadaşlar iliştiler; önlerindeki ve arkalarındaki şeyleri onlara süslü gösterdiler. Ve üzerlerine kendilerinden önce gelip geçmiş, cin ve insan topluluklarına uygulanan söz hak oldu. Çünkü onlar, zararda olanlar idiler.

26. Inkâr edenler dediler ki "Bu Kur’an’ı dinlemeyin! Ve onun hakkında, gürültü koparın/asılsız şeylerle meşgul edin ki, belki böylece onu bastırır/durdurursunuz!"

27. Elbette inkâr edenlere çok şiddetli bir azap tattıracağız. Ve elbette onları, yapmış olduklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.

28. Işte bu, Allah’a düşmanlık yapanların cezası olan ateştir! Orada onlar, ayetlerimizi inkâr etmelerinin karşılığı olarak, sonsuz kalacaklardır.

29. Inkârcılar dediler ki "Rabbimiz! Bizi saptıran kimseleri bize göster; cinlerden ve insanlardan onları ayaklarımızın altına alalım da alçaklardan olsunlar!"

30. Gerçekten rabbimiz Allah’tır diyen, sonra; dosdoğru olan kişilerin üzerlerine/duygusal zekâlarına melekler iner, onlara "Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin!

31. Melekler onlara "Biz dünya hayatında ve ahiret hayatında sizin yardımcılarınız ve yakınlarınız olacağız. Cennette nefislerinizin arzu edip iştahınızın çektiği ve çağrı yaptığınız her şey, sizin için vardır" derler.

32. Bağışlayan, esirgeyenden bir ağırlama olarak!"

33. Allah’a çağıran; faydalı işi en iyi şekilde (dürüstçe) yapan ve ’ben teslim olanlardanım’ diyen kimselerden, daha güzel sözlü kim olabilir?

34. Iyilik ve kötülük bir olmaz. Sen, sana kötülük yapana, aynısıyla karşılık verme! (Kötülüğü, güzel bir davranış ile başından savmaya çalış). O zaman (görürsün/bakarsın ki) sana düşmanlık yapan, kendisiyle de barışık olmayan/iç huzuru olmayan kimse, sanki sıcak/samimi bir dostun oluvermiştir!

35. Buna, sabreden kimselerden başkası kavuşamaz! Buna, iç huzuru olanlardan başkası kavuşamaz!

36. Şeytan seni, kötü bir düşünce ile dürtüklerse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.

37. O’nun ayetlerindendir gece ve gündüz, Güneş ve Ay! Siz Güneş’e de Ay’a da secde etmeyin! Onları yaratan Allah’a secde edin. Eğer yalnız O’na ibadet etmek istiyorsanız!

38. Eğer onlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki), Rabbinin nezdinde bulunanlar gece gündüz O’nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.

39. Şu da O’nun ayetlerindendir; sen yeryüzünü kupkuru görürsün, onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır! Şüphesiz, o toprağı dirilten elbette ölüleri de diriltendir! Şüphesiz O, herşeye kadirdir.

40. Ayetlerimizi; anlam olarak saptıran/tahrife yeltenen kimseler, Bize gizli kalmazlar. Ateşin içine atılan kimse mi daha hayırlıdır? Yoksa kıyamet günü, emniyet içinde gelen kimse mi? Yapmayı düşündüğünüz şeyleri yapın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı görmektedir.

41. Onlar, kendilerine geldiği zaman Zikri/Kur’an’ı inkâr ettiler. Halbuki o; eşsiz, üstün bir Kitap’tır.

42. Bâtıl/boş ve anlamsız hiçbir şey onun indirilişi sırasında ve sonrasında sokulamamıştır. Hâkim/en doğru kararı veren, çokça övülen tarafından indirilmiştir.

43. Sana söylenen şey, senden önceki elçilere de söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Şüphesiz Rabbin; hem bağışlama, hem de acıklı bir azap sahibidir.

44. Eğer biz onu yabancı (dilde) bir Kur’an yapsaydık ne derlerdi? Hiçbir şey anlayamıyoruz, neden arapça değil? (Kur’an’ın her dile çevirilmesi farzdır.) De ki "O iman edenlere; yol gösterici ve (yüreklerde olan sıkıntılara) şifadır. İnanmayan kimselere gelince; onların kulaklarında bir ağırlık var (duymak istemiyorlar) ve bir körlük (görmek istemiyorlar), uzak bir yerden çağrılıyorlar (gibi duymak istemiyorlar!)"

45. Ant olsun Biz Musa’ya kitabı verdik. Sonra onda ihtilâfa düşüldü. Eğer Rabbinden geçmiş bir söz olmasaydı, derhal aralarında hükmedilirdi/karar verilirdi. Gerçekten onlar, ondan derin bir şüphe içindedirler.

46. Kim yararlı bir iş yaparsa, faydası kendisinedir. Kim de kötülük işlerse, kendi aleyhinedir/zararı kendisinedir. Rabbin, asla kullara zulmedici değildir.

47. Duruşma saatinin ilmi, ancak O’na havale edilir. O’nun bilgisi olmaksızın meyveler kabuklarından çıkmaz, hiçbir dişi hamile kalmaz ve doğurmaz... Allah onlara "Bana ortak koştuklarınız nerede?" diye seslendiği gün; "Sana arz ederiz ki, bizden hiçbir tanık yoktur" derler.

48. Önceden yalvarıp durdukları şeyler, kendilerinden sapıp gitmişlerdir. Kendileri için kaçıp kurtulacak bir yer olmadığını anlamışlardır!

49. Insan, iyilik istemekten asla usanmaz. Oysa kendisine bir şer dokundu mu hemen karamsar ve umutsuz olur!

50. Eğer ona, kendisine dokunan bir zararın ardından, tarafımızdan bir rahmet tattırırsak "Bu benim hakkımdır. Ben kıyamet saatinin kopacağını sanmıyorum! Şayet Rabbime döndürülürsem, ayrıca, O’nun katında da benim için daha güzel şeyler vardır" (der). Biz inkâr edenlere mutlaka yaptıkları şeyleri haber vereceğiz. Onlara; kaba, çetin azaptan tattıracağız.

51. Insana bir nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve büyüklenerek yan çizer! Ona bir şer dokunduğu zaman ise, çokça yalvarıp yakaran oluverir!

52. De ki "Gördünüz mü? Ya o (Kur’an), Allah katından ise; sonra siz onun (gerçek olduğunu bildiğiniz halde) üstünü örtmüş/gizlemiş/inkâr etmişseniz, haktan/gerçeklerden çok uzak bir ayrılığa düşen o kimseden, daha sapık kim olabilir?"

53. Ayetlerimizi(n hakikatini zamanla) onlara, ufuklarda (dış dünyada, evrende, uzayda) ve kendi içlerinde (tıp dünyasında) göstereceğiz! Ta ki, onlara iyice belli olsun, kesinlikle onun (Kur’an’ın) hak/gerçek olduğu! Rabbin yeterli değil mi/yetmez mi; gerçekten O’nun herşeye şahit olması?!..

54. Iyi biliniz ki onlar, Rableriyle karşılaşmaktan kuşku içindedirler. İyi biliniz ki kesinlikle O, herşeye gücü yetendir.