Celal Yıldırım 

1. Allah’tan ve Peygamberinden kendileriyle anlaşma yaptığınız müşrik (Allah’a ortak koşan inkârcı)lere son ve kesin, dönülmez uyandır!

2. Artık (siz ey müşrikler!) yeryüzünde dört ay (istediğiniz gibi) gezip dolaşın ve bilin ki siz elbette Allah’ı âciz kılacak değilsiniz; Allah ise inkarcı sapıkları şüphe yok ki rezîl ve rüsvay edecektir.

3. Ve büyük hacc (hacc-ı ekber) günü, Allah ve Peygamberinden insanlara bir duyurudur Şüphesiz ki Allah ve Peygamberi müşriklerden ilişkilerini kesinlikle kesmişlerdir. Eğer (inkâr ve azgınlıktan) tevbe ederseniz bu sizin için hayırlıdır; yüzçevirirseniz, bilin ki siz Allah’ı âciz kılacak değilsiniz. Ve artık o küfürde ısrar edenleri elem verici bir azâb ile müjdele.

4. Ancak müşriklerden kendileriyle anlaşma yaptıktan sonra anlaşma maddelerinde size karşı hiçbir eksiklik yapmayan ve sizin aleyhinize başka birine destek olup yardım etmiyenler müstesna. Bunlarla olan anlaşma hükümlerine, süresinin sonuna kadar tamamen bağlı kalın. Şüphesiz ki Allah (döneklikten) sakınanları sever.

5. Haram Aylan çıkınca artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün ; yakalayıp tutuklayın ; gelip geçecek bütün gözetleme yollarını tutun. Tevbe eder. namaz kılar ve zekât verirlerse onları serbest bırakın gitsinler. Çünkü Allah şüphesiz çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

6. Müşriklerden biri aman dileyerek sana gelirse, ona aman ver ki Allah’ın sözünü dinleyebilsin. Sonra da onu güven duyacağı yere kadar ulaştır. Çünkü onlar bilgisiz bir topluluktur.

7. Müşriklerin Allah yanında ve Peygamberi yanında nasıl bir sözleşme ve anlaşmaları olabilir? Ancak Mescid-i Haram yanında anlaştıklarınız müstesna ; onlar size karşı doğru davrandıkça siz de (mevcut anlaşma hükümlerine uyarak) kendilerine karşı doğru davranın. Şüphesiz ki Allah (sözleşme ve anlaşmalara bağlı kalıp hıyanet ve döneklikte bulunmaktan) sakınanları sever.

8. Nasıl anlaşmaları olabilir ki. eğer onlar size karşı üstünlük sağlamış olsalar, hakkınızda ne bir hak ve yakınlık, ne de sözleşme vecîbelerini gözetirler. Sizi ağızlarıyla hoş tutmaya çalışırlar, kalbleri ise (nefret duyup) kaçınır. Çoğu(ilâhî sınırları hiçe sayan) fâşıklardır.

9. Allah’ın âyetlerine karşılık az bir değeri satın aldılar da Allah yolundan alıkoydular. Bunlar gerçekten ne kötü şeyler işlemektedirler!

10. Hiç bir mü’min hakkında ne bir hak ve yakınlık, ne de bir sözleşme ve anlaşma vecîbesini gözetirler ve işte bunlar haddi aşanların kendileridir.

11. Eğer (küfür ve inatdan, azgınlık ve fitneden) vazgeçip tevbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, artık dinde kardeşlerinizdir ve biz bilen bir millete âyetlerimizi (böylece) bir bir açıklıyoruz.

12. Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar da dininize dil uzatıp saldırırlarsa. o takdirde küfrün ileri gelen elebaşlarıyla savaşın ; çünkü onların gerçekten yeminleri yoktur. Olur ki (bu tutum ve döneklikten) vazgeçerler.

13. Analarını bozup Peygamberi (yurdundan) çıkarmaya çalışan bir toplulukla savaşmaz mısınız ki, ilk defa onlar sizinle (savaşmaya) başlamışlardı. Yoksa onlardan korkuyor musunuz ? Eğer cidden mü’minler iseniz kendisinden korkulmaya Allah daha lâyıktır.

14. Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azâb edip kendilerini rüsvay eylesin ; onlara karşı size yardım edip zafer yolunu açsın da inanan bir topluluğun yüreklerini ferahlatıp şifâ versin.

15. Kalblerindeki kin ve öfkeyi gidersin. Allah dilediğine tevbeyi nasib eder. Allah bilendir ve hikmet sahibidir.

16. Yoksa siz, içinizden cihâd edenleri; Allah’tan Peygamberinden ve mü’minlerden başkasını dost ve sırdaş edinmiyenleri kendi ilmiyle ayırd etmeden, Allah’ın sizi kendi hâlinize terkedeceğini mi sanırsınız ? Allah yapageldiğiniz şeylerden haberlidir.

17. Allah’a ortak koşan putperestler, kendi aleyhlerine küfür ile şehadette bulunup dururlarken Allah’ın mescidlerini imar etmeleri uygun ve yakışır değildir. İşte bunların (iyilik adına) yaptıkları boşa gitmiştir ve ateşte onlar temelli kalıcılardır.

18. Allah’ın mescidlerini ancak, Allah’a ve Âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya erişmeleri umulur.

19. Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı bayındır hale getirmeyi, Allah’a ve Âhiret gününe imân edip Allah yolunda cihâd edenin (imân ve ameli) gibi mi tuttunuz ? Bunlar Allah yanında eşdeğerde değildirler. Hem Allah, zâlim bir topluluğu doğru yola eriştirmez.

20. Onlar ki imân edip (yurtlarını bırakarak Allah yolunda) hicret ettiler ve Allah yolunda mallariyle, canlariyle savaştılar, derece bakımından Allah yanında çok daha büyüktürler ve işte kurtuluşa erenler bunlardır.

21. Rableri, onları kendinden bir rahmet, rıdvân (= ebedî hoşnutluk) ve kendilerini, içinde sonsuz ve devamlı nîmet bulunan Cennetlerle müjdeler.

22. Onlar orada devamlı kalıcılardır. Şüphesiz ki en büyük mükâfat Allah katındadır.

23. Ey imân edenler! Babalarınızı ve kardeşlerinizi, eğer küfrü imândan üstün tutup seviyorlarsa, (gönülden) dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, kendilerine çok yazık etmiş olurlar.

24. De ki Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, bağlı bulunduğunuz oymak ve kabile; kazandığınız mallar, sürümsüzlüğünden korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız konaklar size Allah ve Peygamberinden ve Allah yolunda cihâddan daha sevgili ve sevimli ise, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin !. Allah fâsık (ilâhî sınırları aşan) bir topluluğu doğru yola eriştirmez.

25. And olsun ki, Allah size birçok yörelerde ve yerde; Huneyn gününde yardım etmiştir. Öyleki (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de size hiç de yararlı olmamış, doygun kılmamıştı. Yeryüzü ise genişliğine rağmen size dar gelmişti ve sonra da arka çevirip geri dönmüştünüz.

26. Sonra Allah, Peygamberi ve mü’minler üzerine sükûnet, emniyet ve gönül yatışkanlığı indirmişti; derken görmediğiniz askerleri de indirmişti ve inkâr edenleri azaba uğratmıştı, fşte bu, kâfirlerin cezasıdır.

27. Bundan sonra da Allah dilediğine tevbe idrâkini verip dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

28. Ey imân edenler! müşrikler (Allah’a ortak koşanlar) ancak murdardırlar. Bu yıllarından sonra artık Mescid-i Harâm’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluk ve darlıktan korkarsanız, Allah dilerse ileride (sebepleri kolaylaştırarak) kendi kerem ve ihsanından sizi zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah bilendir, hikmet sahibidir.

29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve Âhiret gününe inanmayanlar, Allah’ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayanlar ve hak dini (İslâm’ı) din edinmiyenlerle —boyun eğip küçülmüş olarak elden cizye verinceye kadar— savaşın !

30. Yahudîler, «Üzeyr, Allah’ın oğludur» dediler. Nasâra (= Hıristiyanlar) da «Mesîh (İsâ) Allah’ın oğludur» dediler. Bu daha önce inkâra sapanların söylediklerine benzer anlamda, ağızlarında geveledikleri sözlerdir. Allah kahredesiler! Nasıl da (hak’tan saptırılıp) yüzleri çevriliyor?!

31. Bunlar Allah’ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini; (aynı zamanda) Meryem oğlu Mesih’i Rabler (Tanrılar) edindiler. Halbuki ancak bir ilâha kulluk ve ibâdetle emrolunmuşlardı. Allah’tan başka ilâh yoktur; O, onların ortak koştukları şeylerden pâk ve münezzehtir.

32. Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler hoşlanmasalar bile Allah öyle istemiyor. O mutlaka nurunu tamamlamayı diliyor.

33. O Allah ki, müşrikler hoşlanmasa da, istemese de dinini bütün dinlerden üstün kılmak için Peygamberini doğru yol ve hak din ile göndermiştir.

34. Ey imân edenler! Doğrusu Hahamların ve Rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksız sebeplerle yerler; bir de (onları) Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü hazine edip de Allah yolunda harcamıyanları elem verici bir azâb ile müjdele !

35. Öyle bir günde ki bunlar Cehennem ateşinde kızdırılarak onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacak ve «İşte bu sizin kendiniz hesabına toplayıp hazine edindiğinizdir. Toplayıp hazine edindiğinizi tadın bakalım !» (denilecek).

36. Şüphesiz ayların sayısı, Allah yanında —gökleri ve yeri yarattığı günde(n beri) Allah’ın kitabında (planlandığı üzere)— on ikidir. Bunlardan dördü hürmetli aylardır. Bu en sağlıklı ve doğru hesaptır. Artık bu aylarda kendinize zulmetmeyiniz. (Ancak) putperestler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah (ilâhî sınırlara saygılı olup kötülüklerden ve haksızlıktan) sakınanlarla beraberdir.

37. (Hürmetli ayların yerlerini değiştirip) geciktirmek, küfürde bir artıştan başka değildir. Öyle yapmakla kâfirler (büsbütün) şaşırtılıp saptırılırlar ; Allah’ın haram kıldığı sayıya uydurmak için onu bir yıl helâl, bir yıl haram sayarlar ve böylece Allah’ın haram kıldığını helâl kabul ederler. Kötü işleri kendilerine süslenip hoş görünmüştür. Allah ise küfür üzere olan milleti doğru yola eriştirmez.

38. Ey imân edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda seferber olun !» denildiği zaman (bulunduğunuz) yerde ağırlaşıp kalıyorsunuz ?! Yoksa Âhiretten (yüzçevirip) Dünya hayatına mı razı oldunuz ? Dünya hayatının yarar ve geçimliği Âhiret’e oranla pek azdır.

39. Eğer seferber olup çıkmazsanız, O sizi elem verici bir azâbla azâblandırır ve yerinize başka bir millet getirip koyar da siz O’na hiç bir zarar veremezsiniz. Allah’ın kudreti her şeye yeter.

40. Eğer Ona (Muhammed’e) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir. Hani o küfredenler, iki kişiden biri olarak Onu (yurdundan) çıkarmışlardı da. ikisi mağarada iken arkadaşına, «Üzülme Allah bizimle beraberdir» demişti. Allah da Onun üzerine sükûnet, huzur, kalb yatışkanlığı indirmiş ve Onu görmediğiniz askerlerle desteklemişti; aynı zamanda küfredenlerin sözünü alçalttıkça alçaltmıştı. Allah sözü ise en yücedir. Allah yegâne üstündür, çok güçlüdür, (sonsuz ve sınırsız) hikmet sahibidir.

41. Sizler hafifliğiniz ve ağırlığınızla savaşa çıkın; Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihâda devam edin. Eğer bilirseniz bu sizin için hayırlıdır.

42. Eğer yakın bir yarar, orta (mesafede) bir sefer olsaydı, elbette arkana takılırlardı. Ne var ki o meşakkatli (mesafe) onlara uzun geldi. «Gücümüz yetseydi seninle beraber çıkardık» diyerek Allah ile yemin edecekler de kendilerini (yalanları sebebiyle) mahvedecekler. Allah onların elbette yalancı olduklarını bilir.

43. Allah seni affetsin ! Doğru söyleyenler sence belli oluncaya ve yalancılar bilininceye kadar neden onlara izin verdin ?

44. Ama Allah’a ve Âhiret gününe (dosdoğru) imân edenler, mallariyle, canlarıyla (Allah yolunda) cihâd etmeleri hususunda (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah (iki yüzlülükten ve döneklikten) sakınanları sever.

45. Senden ancak Allah’a ve Âhiret gününe imân etmiyenler; kalbleri şüpheyle çalkanıp şüpheleri içinde bocalayıp duranlar (savaşa çıkmamak için) izin isterler.

46. Eğer onlar savaşa çıkmayı isteselerdi, onun için bir takım hazırlıklarda bulunurlardı; ama Allah davranmalarını hoş görmedi de onları alıkoydu, «oturun, oturanlarla beraber» denildi.

47. Eğer aranızda onlar da (savaşa) çıkmış olsalardı, fesad ve fenalık artırmaktan başka bir şey yapmazlardı. Sizi fitneye düşürmek arzusuyla aranıza sokulup entrikalar çevirirlerdi; aranızda onlara kulak verenler de vardır. Allah zâlimleri çok iyi bilir.

48. And olsun ki, onlar bundan önce de fitne çıkarmak istemişlerdi, sana karşı birtakım entrikalar çevirmişlerdi. Hoşlanmadıkları halde hak geldi ve Allah’ın emri üstünlük sağladı.

49. Onlardan bir kısmı «Bana izin ver de beni fitneye düşürme» diyordu. Haberiniz olsun ki kendileri fitneye düşmüşlerdir ve şüphesiz ki Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatacaktır.

50. Sana bir iyilik dokunursa, onları üzüp tasalandırır. Sana bir musîbet (kötülük) dokunursa. «Biz işimizi önceden yoluna koyup önlem aldık» derler ve buna sevindikleri halde dönüp giderler.

51. De ki Bize ancak Allah’ın (takdir edip) yazdığı dokunur; O bizim Mevlâmızdır. Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayansınlar.

52. De ki Bizim hakkımızda bekleyedurduğunuz, gözetleyip beklediğiniz, iki iyilikten başkası mıdır ? (Yo gazi, ya da şehîd olmak). Biz de Allah’ın kendi tarafından veya bizim elimizle size bir azâb dokunduracağını bekliyoruz. Siz de bekleyin ; doğrusu biz de sizinle beraber beklemekteyiz.

53. De ki Gerek isteyerek, gerek istemiyerek harcayın, elbetteki sizden kabul edilmiyecektir. Çünkü siz (ilâhî emri dinlemeyen) hak yolundan çıkmış bir topluluksunuz.

54. Harcadıklarının kendilerinden kabul edilmesini ancak, Allah’ı ve Peygamberini inkâr etmeleri, üşenerek namaza gelmeleri ve bir de istemeyerek (mallarını hayır işlerinde) sarfetmeleri engellemiştir.

55. Onların mallarının ve çocuklarının (bolluğu) seni imrendirmesin. Allah bunlarla dünya hayatında onlara azâb etmek ve kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını istiyor.

56. Elbette sizden yana olduklarına dair Allah ile yemin ederler. Halbuki sizden yana değildirler. Fakat onlar korkup ödleri patlayan bir topluluktur.

57. Eğer sığınacak bir yer veya barınacak bir takım mağaralar veya sokulacak bir çukur bulsalardı, önlerine geçilmiyecek şekilde yüzçevirip oraya koşarlardı.

58. Onlardan bir kısmı da sadakaların taksim ve dağıtımı hakkında sana dil uzatıp kınamada bulunurlar. Ondan kendilerine verilirse hoşnud olurlar; verilmezse bir de bakarsın kızıp öfkelenirler.

59. Eğer onlar Allah ve Peygamberinin kendilerine verdiğine razı olsalardı ve «Allah bize yeter; Allah ve Resulü bize kendi fazl-u keremlerinden vereceklerdir. Biz elbette Allah’a rağbet edicileriz» deselerdi, (ne iyi olurdu!).

60. Zekâtlar, Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere (yoksullara), (zekât toplamakla görevli) tahsildarlara; (hürriyetlerine kavuşturulacak) kölelere, esirlere; borçlulara; Allah yolunda (lüzumlu görülen yerlere, cihâda çıkanlara) ve yolda kalmışlaradır. Allah her şeyi en iyi bilen, her şeyi hikmetle uygulayandır.

61. Onlardan kimi de Peygamber’i incitiyor ve «O (her şeyi işiten) bir kulaktır!» diyorlar. De ki O, sizin için hayırlı kulaktır; Allah’a imân eder, mü’minlere inanır ve sizden imân edenlere bir rahmettir. Allah’ın peygamberini incitip üzenler için elem verici bir azâb vardır.

62. Onlar sizi hoşnut etmek için gelip Allah ile yemin ederler. Eğer (cidden) inanıyorlarsa, Allah ve Peygamberini hoşnut etmeleri daha doğru ve daha uygundur.

63. Bilmiyorlar mı ki, kim Allah ve Peygamberine muhalefette bulunup düşmanlık ederse, şüphesiz ki onun için, içinde ebedî kalacağı Cehennem ateşi vardır, işte bu, rüsvaylığın büyüğüdür!

64. Münafıklar kalblerinde olan şeyleri haber verecek bir sûrenin başlarına inmesinden çekinip endişe etmekteler. De ki İstediğiniz gibi eğlenin ; Allah elbette sizin çekinip endişe duyduğunuz şeyleri ortaya çıkaracaktır.

65. Kendilerine (yaptıkları maskaralığı) soracak olsan, yeminle derler ki, «Biz sadece (lâfa) dalıp eğleniyorduk». De ki Siz Allah ile, âyetleriyle ve Peygamberiyle mi eğlenip duruyordunuz ?

66. (Boşuna) özür dilemeyin. Doğrusu siz imân ettiğinizi (açıkladıktan) sonra küfre saptınız. İçinizden bir topluluğu (tevbeleri sebebiyle) affedersek, diğer bir topluluğu suç ve günahta (İsrar ettiklerinden) dolayı azaba uğratacağız.

67. Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerinin (kopyası ve ta mamlayıcısı)dır; Kötülükleri emrederler, iyilikten alıkoyarlar ve ellerini (cimriliklerinden dolayı) sımsıkı tutarlar. Allah’ı unuttular, Allah da onları unutmaya terketti (inayet ve hidâyetini onlardan kesti.) Şüphesiz ki münafıklar, fâsıklar (ilâhî buyrukları çiğneyip şer’î hükümleri aşanlar)dır, onlar.

68. Allah münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere, içinde ebedî kalacakları Cehennem ateşini va’d etmiştir; o onlara yeter. Allah onları lanetledi (rahmetinden kovup uzaklaştırdı). Onlar için devamlı bir azâb vardır.

69. (Ey münafıklar!) sizin durumunuz, sizden öncekilerin durumuna benzer. (Ne var ki) onlar sizden daha güçlü, mal ve evlâd bakımından daha çok (imkânlara sahip) idiler. Kendi paylarından yararlanmaya (zevk almaya) çalıştılar; sizden öncekiler (dünyalıktan) kendi paylarından yararlanmak istedikleri gibi siz de kendi (nifak) payınızdan yararlanıp (zevk almak) istediniz, (böyle bir bataklığa) dalanlar gibi daldınız, işte bunların amelleri hem Dünya’da, hem Âhiret’te boşa gitmiştir ve işte ziyana uğrayanlar bunlardır.

70. Kendilerinden önce (gelip geçen) Nûh, Âd, Semûd kavimlerinin, ibrahim kavminin, Medyen’in yerli halkının ve altüst olup yıkılan kasabalar halkının haberi bunlara gelmedi mi ? Onlara peygamberleri açık âyet ve mu’cizelerle gelmişti; (o halde) Allah onlara zulmetmedi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.

71. Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar birbirlerinin velîleri (yardımcıları, destekleyicileri ve Allah için dost ve yakınları)dırlar. İyilikle emrederler, fenalıktan men’ederler; namazı vaktince kılarlar, zekâtı (yerli yerince) verirler ve Allah’a, Peygamberine itaat ederler. İşte bunları Allah (geniş) rahmetine eriştirecektir. Şüphesiz ki Allah yegâne üstündür, her işinde hikmet sahibidir.

72. Allah, mü’min erkeklerle mü’min kadınlara, altlarından ırmaklar akan Cennetler va’detmiştir; orada ebedî kalıcılardır ve ayrıca Adn Cennetlerinde güzel, gönül çekici konaklar da va’detmiştir. Allah’ın razı olması ise, (hepsinden) daha büyük. İşte bu büyük bir kurtuluştur.

73. Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münafıklarla savaş ; onlara karşı sert davran ; onların eyleşecekleri yer Cehennem’dir. Orası ne kötü gidilecek yerdir!

74. (Küfrü gerektiren sözü) söylemediklerine Allah ile yemîn ediyorlar. And olsun ki, o küfür sözünü söylediler ; İslâm’dan sonra küfre saptılar ; erişemedikleri (büyük bir cinayet) işine de kasdedip yöneldiler. Onların kin ve intikamı, sadece Allah ve Peygamberinin kendi fazl-u keremiyle mü’minleri doygun kılmalarından ileri geliyordu. Eğer tevbe ederlerse, kendileri için hayırlı olur; yüzçevirirlerse, Allah onları Dünya’da da, Âhiret’te de elem verici bir azâbla azâblandıracak ve yeryüzünde kendileri için bir dost ve yardımcı da yoktur.

75. Onlardan kimi de, «eğer Allah bize kendi geniş nimetinden verirse, herhalde zekât ve sadaka verir ve sâlihler (iyi-yararlı kişiler)den oluruz» diyerek Allah’a karşı .söz vermişlerdi.

76. Ne vakit ki, Allah onlara geniş nimetinden verdi, onunla cimrilik edip yüzçevirdiler; zaten onlar dönek kimselerdir.

77. Allah’a karşı verdikleri sözü yerine getirmedikleri, va’dlerini tutmadıkları ve yalan söyledikleri için Allah da kendisine kavuşacakları güne kadar, yaptıklarını kendi kalblerinde nifaka çeviriverdi.

78. Bilmezler mi ki, Allah onların sırlarını da, gizli toplantı ve fısıltılarını da bilir. Allah gaybleri de yeterince bilendir.

79. Mü’minlerden, sadakalar hususunda, zekâttan başka bir de arzu ve istekle bağışta bulunanlara dil uzatanları ve ancak o didinerek ele geçirdiklerini tasadduk edenleri alaya alanları, Allah alaya alıp rezîl eder ve onlar için elem verici bir azâb vardır.

80. Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (farketmez). Onlar için yetmiş defa bağışlanma dilesen, Allah elbette onları bağışlamıyacaktır. Bu böyledir; çünkü onlar Allah ve Peygamber’i inkâr ettiler. Allah ise hak yolundan çıkmış ahlâksızları doğru yola eriştirmez.

81. (Savaşa çıkmayıp) Resûlüllah’tan ayrılarak geriye kalanlar (evlerinde) oturmalarıyle sevindiler de Allah yolunda mallarıyle, canlarıyle savaşmaktan hoşlanmadılar ve «bu sıcakta savaşa çıkmayın!» dediler. De ki Cehennem ateşi daha sıcak. Bunu bir bilip anlasalardı..

82. İşledikleri günahın cezası olarak bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar.

83. Eğer Allah seni (Tebük’ten) döndürür de onlardan bir grupla karşılaşırsan, onlar da (başka bir savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki Artık benimle birlikte hiçbir zaman çıkamıyacaksınız ve benimle beraber hiçbir düşmanla sava-şamıyacaksınız. Çünkü siz ilk önce (evinizde) oturmaya razı oldunuz; artık geride kalanlarla beraber hep oturun.

84. Ve onlardan ölenin namazını kesinlikle kılma, kabri başında (duâ ve istiğfar için) durma ! Çünkü onlar gerçekten Allah ve Peygamberini inkâr edip fâsık olarak (ilâhî buyrukları çiğneyip hiçe sayarak) can verdiler.

85. Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bununla Dünya’da onları azaba uğratmayı ve kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını istiyor.

86. Allah’a imân edin ve Peygamberiyle beraber savaşın, diye bir sûre indiği zaman, onlardan servet sahipleri senden izin isterler «Bizi bırak da (evlerinde) oturan (kadın)larla birlikte olalım» derler.

87. Geriye kalan kadınlarla beraber olmaya istekli çıktılar; kalblerine mühür vuruldu, artık onlar (gerçeği) anlayamazlar.

88. Fakat o peygamber ve onun maiyetinde bulunan mü’minler mallarıyle, canlarıyle savaştılar. İşte onlar, bütün hayırlar onlarındır. Onlar umduklarına kavuşanların tâ kendileridir.

89. Allah onlara, içinde ebedî kalmaları üzere altlarından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. İşte bu en büyük kurtuluş ve saadettir.

90. Bedevilerden kendilerine izin verilsin diye özür beyân edenler geldiler ; Allah’a ve Peygamberine karşı yalan söyleyenler de evlerinde oturdular ; bunlardan kâfir olanlara elbette elem verici bir azâb dokunacaktır.

91. Zayıflara, hastalara ve (savaşta) sarfedeceklerini bulamıyanlara —Allah ve Peygamberine bağlı kalıp hayırlı davrandıkları takdirde— bir sorumluluk ve sakınca yoktur. İyilikte bulunmayı prensip edinenleri kınamaya yol yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

92. Binek veresin diye sana geldiklerinde, «sizi bindirecek binek bulamıyorum» dediğin zaman, Allah yolunda harcayacak bir şey bulamadıklarına üzülerek göz yaşı döke döke dönüp gidenlere de kınama-ayıplama yoktur.

93. Kınama ve ayıplamaya yol, ancak zengin oldukları halde senden izin isteyip geriye kalanlar (kadınlarca beraber olmaya razı olanlardır. Allah da bunların kalblerini mühürledi ; artık (sonun ne olacağını) bilmezler.

94. Münafıklar (savaştan) döndüğünüzde sizden özür dilerler. De ki Özür dilemeyin ! Elbette size inanmıyoruz. Allah haberlerinizi bize açıkça bildirmiştir. Bundan böyle de Allah da Peygamberi de yaptıklarınızı görecek (ve değerlendirecek). Sonra da (ölüp) gizli ve açık her şeyi hakkıyle bilen (Allah)e döndürüleceksiniz; O da yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir.

95. Kendilerine döndüğünüz zaman (kınama ve ayıplamadan) vazgeçesiniz diye Allah ile yemîn edeceklerdir. Siz de onlara (böyle yapmaktan) vazgeçin. Çünkü gerçekten onlar murdardırlar. Eyleşecekleri yer de —kazandıkları şeye karşılık— Cehennem’dir.

96. Kendilerinden hoşnud olasınız diye size yemîn ederler. Siz onlardan hoşnud olsanız bile elbette Allah fâsıklar (ilâhi sınırları aşıp itaat dışında kalanlardan razı olmaz.

97. Bedeviler küfür ve nifak bakımından daha şiddetlidirler ve Allah’ın Peygamberine indirdiği (dini hükümlerin) sınırlarını bilmemeye, tanımamaya daha yatkın ve uyumludurlar. Allah her şeyi bilen, her şeyi hikmetle yürütendir.

98. Bedevilerden öylesi de var ki, (Allah yolunda harcadığını) cerime sayar ve (kurtulmak için) başınıza türlü belâların gelmesini bekleyip dururlar; belâlar onların başına... Allah her şeyi işitendir, bilendir.

99. Yine Bedevilerden öylesi de var ki, Allah’a, Âhiret gününe imân ederler. (Allah yolunda) harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamberin dualarına (lâyık olmaya vesile) edinirler. İyi bilin ki bu onlar için Allah katında bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine lâyık görüp kavuşturacaktır. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

100. Muhacir ve Ansar’dan (hicret etmede ve Peygamber’e Yardımda) yarışırcasına öne geçen ilk (grupta gelen)ler ve onlara iyilik ve güzellikle uyanlardan Allah razı oldu; onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlar için, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları Cennetler hazırlamıştır. İşte bu en büyük kurtuluştur.

101. Çevrenizdeki Bedevîler’den bir kısmı münafıktırlar. Medineliler’ den de bir kısmı münafıklıkta inatla ısrar etmekteler, siz onları bilmezsiniz, biz biliriz. Onları iki defa azaba uğratacağız. Sonra da büyük bir azaba döndürüleceklerdir.

102. (Tebük Seferi’ne katılmayanlardan) diğer bir kısmı da günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli kötüsüyle karıştırdılar. Allah’ın onların tevbesini kabul etmesi umulur. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

103. Onların mallarından zekât al ki, onunla kendilerini temizler ve (günah ile kusurlarını) paklarsın ; ayrıca onlara duâ et, çünkü senin duan onlar için sükûnet ve gönül yatışkanlığıdır. Allah her şeyi işitendir, bilendir.

104. Bilmediler mi ki, ancak Allah kullarının tevbesini kabul eder; sadakalarını alır ve Allah’tır ancak tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhamet eden.

105. De ki İstediğiniz şekilde amel edin. Allah işlediğinizi görüp (değerlendirecektir). Peygamberi de, mü’minler de sizin yaptıklarınızı görüp (gerekeni yapacaklardır). Sonra da gizli açık her şeyi bilen (Yüce Kudret’e) döndürüleceksiniz; O da amel edegeldiğiniz şeyleri bir bir size haber verecektir.

106. (Tebük Seferi’ne katılmayanlardan) başka bir kısmı da Allah’ in vereceği hükme bırakılmışlardır; ya onlara azâb eder ya da tevbe nasîb edip pişmanlıklarını kabul eder. Allah her şeyi bilendir, her şeyi hikmetle yürütendir.

107. Zarar vermek, küfrün gereğini yapmak, mü’minleri bölmek ; daha önce Allah ve Peygamber’i ile savaşanı gözetlemek için mescid yapan lar var ya, «biz bununla ancak iyilik arzu ettik» diye yemîn ederler. Allah da onların yalancı olduğuna hiç şüphesiz şehâdet eder.

108. O mescidde hiçbir zaman (namaz için) durma. İlk gününde takva (Allah korkusu, saygısı ve kötülükten korunma) üzere kurulan mescidde durman daha lâyık ve uygundur. Onun içinde temizlenip arınmayı sevenler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.

109. Yapısını, Allah’tan korkup (kötülüklerden) sakınmak ve O’nun rızâsına erişmek (temeli ve niyeti) üzerine kuran mı hayırlıdır, yoksa yapısını, çökmek üzere bulunan bir yar kenarına kurup da onunla beraber Cehennem ateşine yıkılıp giden mi hayırlıdır ? Allah zulmeden topluluğu doğru yola eriştirmez.

110. Onların kurdukları yapı, kalblerinde hep bir şüphe olarak kala cak; kalbleri didik didik oluncaya kadar (sürüp gidecek). Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmetle yürütendir.

111. Şüphesiz ki Allah, Tevrat’da incil’de ve Kur’ân’da va’dettiği bir hak olarak, karşılığında kendilerine Cennet verilmek üzere mü’minlerden canlarını ve mallarını satın almıştı. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Allah’tan daha fazla va’dini yerine getiren kim ? O halde yaptığınız alım-satımdan dolayı müjdelenip sevinin. İşte bu, selâmete giden büyük bir kurtuluştur.

112. Pişmanlık duyup tevbe edenleri ; ibâdete devam edenleri, (Allah’a) hamd edenleri; (ilim elde etmek, din, ahlâk ve fazileti yaymak için) seyahat edenleri; rükû’ ve secde edenleri; iyilikle emredenleri, kötülükten men’edenleri; Allah’ın koymuş olduğu hududu (şer’î hükümleri, dinî sınırları) koruyanları, (evet bu şuurlu) mü’minleri müjdele!

113. Müşriklerin Cehennemlik oldukları besbelli anlaşıldıktan sonra, hısım da olsalar, Peygamberin ve imân edenlerin onlar için istiğfar etmeleri uygun olmaz.

114. İbrahim’in kendi babası için istiğfarına gelince, bu sırf ona verdiği bir sözden dolayı idi. Babasının bir Allah düşmanı olduğu ona belli olunca, İbrahim ondan ilgisini kesip uzaklaştı. Doğrusu ibrahim yufka yürekli ve çok yumuşak tabiatlı, güzel ahlâklı idi.

115. Allah bir milleti doğru yola çıkardıktan sonra ne gibi şeylerden sakınmaları gerektiğini açıklamadıkça onları doğru yoldan saptıracak değildir. Şüphesiz ki Allah her şeyi yeterince bilendir.

116. Şüphesiz ki göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Diriltir ve öldürür. Allah’tan başka yoktur sizin için ne bir dost, ne de bir yardımcı.

117. And olsun ki, mü’minlerden bir kısmının kalbleri kaymak üzere iken Allah, Peygamberini (münafıklara izin verdiğinden dolayı affettiği gibi) sıkıntılı anda ona uyan Muhacirler’le Ansâr’ı tevbeye muvaffak kıldıktan sonra tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki O, onlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.

118. Ve geriye kalan o üç kişinin de, bütün genişliğiyle beraber (öylesine bunalmışlardı ki) yeryüzü onlara dar gelip, vicdanları için için onları sıkıp durduktan ve Allah’tan başka sığınacak bir (kapı) bulunmadığını kesinlikle anladıktan sonra eski hallerine dönmeleri için onları tevbeye muvaffak kıldı. Şüphesiz ki Allah tevbeleri çokça kabul edendir ve O çok merhametlidir.

119. Ey imân edenler! Allah’tan korkup (kötülüklerden) sakının ve doğrularla beraber olun.

120. Medine halkına ve çevresindeki Bedevilere (savaşta ve diğer umumu ilgilendiren konularda) Allah’ın Peygamberinden geri kalmaları ve kendilerini tercih edip Peygamberden yüzçevirmeleri yakışmaz ve yaraşmaz. Bu böyledir; çünkü onlara Allah yolunda bir susuzluk veya yorgunluk veya bir açlık sıkıntısı ; kâfirlerin öfkesini kabartacak bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarıya nail olmaları karşılığında mutlaka kendilerine iyi-yararlı bir amel yazılır. Şüphesiz ki Allah iyilerin mükâfatını zayi’ etmez.

121. Onlar küçük olsun, büyük olsun (Allah yolunda) bir şey harcamaya görsünler ve (Allah yolunda) bir vadiyi kat’etmeye dursunlar, mutlaka Allah işleyegeldikleri (iyi-yararlı) şeylere daha güzeliyle karşılık vermek için onlar adına (amelleri) yazılır.

122. Mü’minlerin toptan (hiç kimse geriye kalmamak şartiyle) savaşa çıkmaları uygun değildir. Her grup (kabile) savaşa çıkarken kendilerinden birkaç kişinin dinî ilimleri öğrenmeleri ve geri döndükleri zaman sakınırlar diye kavimlerini bu hususta uyarmaları (onlara öğrendiklerini öğretmeleri) gerekmez mi?

123. Ey imân edenler! Kâfirlerden (coğrafî bakımdan) size yakın olanlarla savaşın. Onlar sizde sertlik ve üstün gayret görsünler. Bilin ki, Allah (kötülüklerden ve adaletsizlikten) sakınıp korunanlarla beraberdir.

124. Bir sûre indirildiğinde, içlerinden kimisi, «bu sûre hanginizin imânını artırdı ?» diyerek (ilâhî vahyi küçümserler), imân edenlerin ise imânını artırmıştır ve onlar (bununla) sevinip müjdelenirler.

125. Kalblerinde hastalık bulunanlara gelince Onların, murdarlıklarına murdarlık katıp artırmıştır ve onlar kâfir oldukları halde ölmüşlerdir.

126. Onlar her yıl bir veya iki defa fitneye uğradıklarını görmüyorlar mı ? Sonra da tevbe etmiyorlar ve onlar ibret ve öğüt de almıyorlar.

127. Bir sûre inince, «sizi bir kimse görüyor mu ?» diye birbirlerine bakarlar, sonra da ayrılıp giderler. Allah onların kalblerini (imân ve irfandan) döndürmüştür. Çünkü onlar anlamaz bir topluluktur.

128. And olsun ki size sizden bir Peygamber geldi. Meşakkat ve sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; (doğru yolu bulup imân nimeti içinde hayra yönelmenizi) çok arzu eder, mü’ minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.

129. Buna rağmen yüzçevirirlerse, de ki Allah bana yeter; O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur; ancak O’na güvenip dayanırım. O, büyük Arş’ın sahibidir.