TEKVIR 81:3
سُيِّرَتْ
suyyirat
yürütüldüğü
|
Dağlar, yürütüldüğü zaman,
|
وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ
Ve izelcibalu suyyiret.
|
KAF 50:43
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren Biziz, Biz. Ve dönüş de Bizedir.
|
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ
İnna nahnu nuhyi ve numitu ve ileynel mesıyr
|
FURKAN 25:15
وَمَصِيرًا
ve meSīran
ve varış yeri
|
De ki "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va’dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır."
|
قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا
Kul e zalike hayrun em cennetül huldilletı vüıdel müttekun kanet lehüm cezaev ve mesıyra
|
FATIR 35:18
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Hiçbir günahkar bir başka günahkarın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, yakın-akrabası da olsa- kendisine ondan hiçbir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden ’içleri titreyerek-korkmakta’ olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah’adır.
|
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۗ إِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ ۚ وَمَنْ تَزَكَّىٰ فَإِنَّمَا يَتَزَكَّىٰ لِنَفْسِهِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
Ve la teziru vaziratüv vizra uhra ve in ted’u müskaletün ila hımliha la yuhmel minhü şey’üv ve lev kane za kurba innema tünzirullezıne yahşevne rabbehüm bil ğaybi ve ekamus salah ve men tezekka fe innema yetezekka li nefsih ve ilellahil mesıyr
|
FATIR 35:44
يَسِيرُوا
yesīrū
hiç gez(ip dolaş)madılar mı?
|
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah’ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir.
|
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا
E ve lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve kanu eşedde minhüm kuvveh ve ma kanellahü li yu’cizehu min şey’in fis semavati ve la fil ard innehu kane alimen kadıraw
|
TA-HA 20:21
سِيرَتَهَا
sīratehā
durumuna
|
Dedi ki "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
|
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ ۖ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَىٰ
Kale huzha ve la tehaf se nüıydüha sıratehel ula
|
NEML 27:69
سِيرُوا
sīrū
yürüyün (gezin)
|
De ki "Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkarların nasıl bir sona uğradıklarını görün"
|
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ
Kul sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül mücrimın
|
KASAS 28:29
وَسَارَ
ve sāra
ve yola çıkınca
|
Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm" dedi.
|
فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Felemma kada musel ecele ve sara bi ehlihı anese min canibit türi nasa kale li ehlihimküsu innı anestü naral leallı atıküm minha bi haberin ev cezvetim minen nari lealleküm tastalun
|
YUNUS 10:22
يُسَيِّرُكُمْ
yuseyyirukum
sizi gezdiren
|
Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O’na ’gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)’ olarak Allah’a dua etmeye başlarlar "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız."
|
هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ ۙ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنْجَيْتَنَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
Hüvellezı yüseyyiruküm fil berri vel bahr hatta iza küntüm fil fülk ve cerayne bihim bi rıyhın tayyibetiv ve ferihu biha caetha rıhun asıfüv ve caehümül mevcü min külli mekaniv ve zannu ennehüm ühıyta bihim deavüllahe muhlisıyne lehüd dın lein enceytena min hazihı le nekunenne mineş şakirın
|
YUSUF 12:10
السَّيَّارَةِ
s-seyyārati
kervanlardan
|
İçlerinden bir sözcü dedi ki "Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf’u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın."
|
قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ
Kale kailüm minhüm la taktülu yusüfe ve elkuhü fı ğayabetil cübbi yeltekıthü ba’düs seyyarati in küntüm faılın
|
YUSUF 12:19
سَيَّارَةٌ
seyyāratun
bir kervan
|
Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Hey müjde... Bu bir çocuk." dedi. Ve onu (kuyudan çıkarıp) ’ticaret konusu bir mal’ olarak sakladılar. Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.
|
وَجَاءَتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَأَدْلَىٰ دَلْوَهُ ۖ قَالَ يَا بُشْرَىٰ هَٰذَا غُلَامٌ ۚ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
Ve caet seyyaratün fe erselu varidehüm fe edla delveh kale ya büşra haza ğulam ve eserruhü bidaah vallahü alımün bi ma ya’melun
|
YUSUF 12:109
يَسِيرُوا
yesīrū
hiç gezmediler mi?
|
Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz kimseler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?
|
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ ۗ أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۗ وَلَدَارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhıy ileyhim min ehlil kura e fe lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve la darul ahırati hayrul lillezınettekav e fe la ta’kılun
|
EN'ÂM 6:11
|
De ki "Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra yalanlayanların sonu nasıl oldu, bir görün."
|
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Kul sıru fil erdı sümmenzuru keyfe kane akıbetül mükezzibın
|
LOKMAN 31:14
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır."
|
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَىٰ وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ
Ve vessaynel insane bi valideyh hamelethü ümmühu vehnen ala vehniv ve fisalühu fı ameyni enişkür lı ve li valideyk ileyyel mesıyr
|
SEBE 34:18
السَّيْرَ
s-seyra
yürümeyi
|
Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri diğerinden) görünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme (imkanlarını) takdir ettik "Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın" (dedik).
|
وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ ۖ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ
Ve cealna beynehüm ve beynel kuralletı barakna fıha kuran zahiratev ve kadderna fıhes seyr sıru fıha leyaliye ve eyyamen aminın
|
SEBE 34:18
|
Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri diğerinden) görünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme (imkanlarını) takdir ettik "Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın" (dedik).
|
وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ ۖ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ
Ve cealna beynehüm ve beynel kuralletı barakna fıha kuran zahiratev ve kadderna fıhes seyr sıru fıha leyaliye ve eyyamen aminın
|
MÜ'MIN 40:3
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası pek şiddetli olan ve lütuf sahibi (Allah’tan). O’ndan başka İlah yoktur. Dönüş O’nadır.
|
غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Ğafiriz zembi ve kabilit tevbi şedıdil ıkabi zit tavl la ilahe illa hu ileyhil mesıyr
|
MÜ'MIN 40:21
يَسِيرُوا
yesīrū
gezip dolaşmadılar mı?
|
Onlar, yeryüzünde gezip-dolaşmıyorlar mı ki, böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allah, onları günahları dolayısıyla (azapla) yakalayıverdi. Onları Allah’tan koruyacak kimse olmadı.
|
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَاقٍ
E ve lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne kanu min kablihim kanu hüm eşedde minhüm kuvvetev ve asaran fil erdı fe ehazehümüllahü bi zünubihim ve ma kane lehüm minellahi miv vak
|
MÜ'MIN 40:82
يَسِيرُوا
yesīrū
gezip dolaşmadılar mı?
|
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kendilerinden (sayıca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından daha üstündüler. Fakat kazandıkları şeyler, (azaba karşı) onlara hiçbir şey sağlayamadı.
|
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
E fe lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim kanu eksera minhüm ve eşedde kuvvetev ve asaran fil erdı fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun
|
ŞURA 42:15
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda ‘deliller getirerek tartışma (ya, huccete gerek)’ yoktur. Allah bizi biraraya getirip-toplayacaktır. Dönüş O’nadır."
|
فَلِذَٰلِكَ فَادْعُ ۖ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ ۖ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ ۖ وَقُلْ آمَنْتُ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنْ كِتَابٍ ۖ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ ۖ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ ۖ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ ۖ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ ۖ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا ۖ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Fe li zalike fed’u vestekım kema ümirt ve la tettebı’ ehvaehüm ve kul amentü bima enzelellahü min kitab ve ümirtü li a’dile beyneküm allahü rabbüna ve rabbüküm lena a’malüna ve leküm a’malüküm la huccete beynena ve beyneküm allahü yecmeu beynena ve ileyhil mesıyr
|
ŞURA 42:53
تَصِيرُ
teSīru
sonunda varır
|
Göklerde ve yerde bulunanların tümü Kendisi’ne ait olan Allah’ın yoluna. Haberiniz olsun; işler Allah’a döner.
|
صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الْأُمُورُ
Sıratıllahıllezı lehu ma fis semavati ve ma fil ard e la ilellahi tesıyrul ümur
|
KEHF 18:47
نُسَيِّرُ
nuseyyiru
yürütürüz
|
Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları birarada toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarda bırakmamışızdır.
|
وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا
Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizetev ve hasernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada
|
NAHL 16:36
فَسِيرُوا
fesīrū
işte gezin
|
Andolsun, Biz her ümmete "Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.
|
وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ ۚ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Ve le kad beasna fı külli ümmetir rasulen enı’büdüllahe vectenibüt tağut fe minhüm men hedellahü ve minhüm men hakkat aleyhid dalaleh fe sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül mükezzibın
|
İBRAHIM 14:30
مَصِيرَكُمْ
meSīrakum
gideceğiniz yer
|
O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler koştular. De ki "Yararlanın. Çünkü elbette sizin varışınız ateşedir."
|
وَجَعَلُوا لِلَّهِ أَنْدَادًا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِهِ ۗ قُلْ تَمَتَّعُوا فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى النَّارِ
Ve cealu lillahi endadel li yüdıllu an sebılih kul temetteu fe inne mesıyraküm ilen nar
|
TUR 52:10
وَتَسِيرُ
ve tesīru
yürür
|
Ve dağlar (yerlerinden oynatan) bir yürüyüşle yürür.
|
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا
Ve tesirul cibalu seyra
|
TUR 52:10
سَيْرًا
seyran
bir yürüyüş
|
Ve dağlar (yerlerinden oynatan) bir yürüyüşle yürür.
|
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا
Ve tesirul cibalu seyra
|
MÜLK 67:6
الْمَصِيرُ
l-meSīru
gidilecek sonuçtur
|
Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o.
|
وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Ve lilleziyne keferu birabbihim ’azabu cehenneme ve bi’selmasıyru.
|
NEBE 78:20
وَسُيِّرَتِ
ve suyyirati
ve yürütülmüştür
|
Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir.
|
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا
Ve suyyiretilcibalu fekanet seraben.
|
RUM 30:9
يَسِيرُوا
yesīrū
gezmediler mi?
|
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt-üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
|
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
E ve lem yesıru fil irdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim kanu eşedde minhüm kuvvetev ve esarul erda ve ameruha eksera mimma ameruha ve caethüm rusülühüm bil beyyinat kanu eşedde minhüm kuvvetev ve esarul erda ve ameruha eksera mimma ameruha ve caethüm rusülühüm bil beyyinat fema kanellahü li yazlimehüm ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun
|
RUM 30:42
|
De ki "Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik kimselerdi."
|
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ ۚ كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُشْرِكِينَ
Kul sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kabl kane ekseruhüm müşrikın
|
ANKEBUT 29:20
|
De ki "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.
|
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ۚ ثُمَّ اللَّهُ يُنْشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Kul sıru fil erdı fenzuru keyfe bedeel halka sümmellahü yünşiün neş’etel ahırahinnellahe ala külli şey’in kadır
|
RA'D 13:31
سُيِّرَتْ
suyyirat
yürütüldüğü
|
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı (yine bu Kur’an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah’ındır. İman edenler hala anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkar edenler, Allah’ın va’di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)
|
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَىٰ ۗ بَلْ لِلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا ۗ أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا ۗ وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِنْ دَارِهِمْ حَتَّىٰ يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Ve lev enne kur’anen süyyirat bihil cibalü ev kuttıat bihil erdu ev küllime bihil mevta bel lillahil emru cemıa e fe lem yey’esillezıne amenu el lev yeşaüllahü le heden nase cemıa ve la yezalüllezıne keferu tüsıybühüm bi ma saneu kariatün ev tehullü karıbem min darihim hatta ye’tiye va’düllah innellahe la yuhlifül mıad
|
HAC 22:46
يَسِيرُوا
yesīrū
gezmediler mi?
|
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körelir.
|
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا ۖ فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ
E fe lem yesıru fil erdı fe tekune lehüm kulubüy ya’kılune biha ev azanüy yesmeune biha fe innehü la ta’mel ebsaru ve lakin ta’mel kulubülletı fis sudur
|
HAC 22:48
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Nice ülkeler vardır ki, (halkı) zulmediyorken Ben ona bir süre tanıdım, sonra yakalayıverdim; dönüş yalnızca Banadır.
|
وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ
Ve keeyyim min karyetin emleytü leha ve hiye zalimetün sümme ehaztüha ve ileyyel mesıyr
|
HAC 22:72
الْمَصِيرُ
l-meSīru
sondur
|
Onlara karşı apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, sen o inkar edenlerin yüzlerindeki ’red ve inkarı’ tanıyabilirsin. Neredeyse, kendilerine karşı ayetlerimizi okuyanın üzerine çullanıverecekler. De ki "Size, bundan daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş... Allah, onu inkar edenlere va’detmiş bulunmaktadır; ne kötü bir duraktır."
|
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ ۖ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذِينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا ۗ قُلْ أَفَأُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَٰلِكُمُ ۗ النَّارُ وَعَدَهَا اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin ta’rifü fı vücuhillezıne keferul münker yekadune yestune billezıne yetlune aleyhim ayatina kul efe ünebbiüküm bişerrim min zaliküm ennar veadehellahüllezıne keferu ve bi’sel mesıyr
|
BAKARA 2:126
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş yeridir
|
Hani İbrahim "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de (Allah "Sadece inananları değil) inkar edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti.
|
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُمْ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ قَالَ وَمَنْ كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَىٰ عَذَابِ النَّارِ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Ve iz kale ibrahımü rabbic’al haza beleden aminev verzuk ehlehu mines semerati min amene minhüm billahi vel yevmil ahır kale ve men kefera fe ümettiuhu kalılen sümme adtarruhu ila azabin nar ve bi’sel mesıyr
|
BAKARA 2:285
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş(ümüz)
|
Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. "O’nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sanadır" dediler.
|
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ ۚ كُلٌّ آمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ ۚ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۖ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Amener rasulü bi ma ünzile ileyhi mir rabbihı vel mü’minun küllün amene billahi ve melaiketihı ve kütübihı ve rusülih la nüferriku beyne ehadim mir rusülih ve kalu semı’na ve eta’na ğufraneke rabbena ve ileykel masıyr
|
ENFAL 8:16
الْمَصِيرُ
l-meSīru
varılacak bir yerdir
|
Kim onlara böyle bir günde -yine savaşmak için bir yana çekilen ya da bir başka bölüğe katılmak için yer tutanın dışında- arkasını çevirirse, gerçekten o, Allah’tan bir gazaba uğramıştır ve onun barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o.
|
وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ إِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزًا إِلَىٰ فِئَةٍ فَقَدْ بَاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Ve mey yüvellihim yevmeizin dübürahu illa müteharrifel li kıtalin ev mütehayyizen ila fietin fe kad bae bi ğadabim minellahi ve me’vahü cehennem ve bi’sel mesıyr
|
ÂL-I İMRAN 3:28
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah’tan hiçbir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah, sizi Kendisi’nden sakındırır. Varış Allah’adır.
|
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۖ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللَّهِ فِي شَيْءٍ إِلَّا أَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقَاةً ۗ وَيُحَذِّرُكُمُ اللَّهُ نَفْسَهُ ۗ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
La yettehızil mü’minunel kafirıne evliyae min dunil mü’minın ve mey yef’al zalike fe leyse minallahi fı şey’in illa en tetteku minhüm tükah ve yühazzirukümüllahü nefseh ve ilellahil masıyr
|
ÂL-I İMRAN 3:137
|
Gerçek şu ki, sizden önce nice sünnetler gelip-geçmiştir. Bundan dolayı yeryüzünde gezip-dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonuç nasıl oldu bir görün.
|
قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Kad halet mim kabliküm sünenün fe sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül mükezzibın
|
ÂL-I İMRAN 3:162
الْمَصِيرُ
l-meSīru
sonuçtur orası
|
Allah’ın rızasına uyan kişi, Allah’tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? Ne kötü barınaktır o.
|
أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللَّهِ كَمَنْ بَاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ ۚ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
E fe menittebea rıdvanellahi ke mem bae bi sehatım minellahi ve me’vahü cehennem ve bi’sel mesıyr
|
NISA 4:97
مَصِيرًا
meSīran
bir gidiş yeridir
|
Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki "Nerede idiniz?" Onlar "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik." derler. (Melekler de) "Hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?
|
إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ ۖ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الْأَرْضِ ۚ قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا ۚ فَأُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا
İnnellezıne teveffahümül melaiketü zalimı enfüsihim kalu fıme küntüm kalu künna müstad’afıne fil ard kalu e lem tekün erdullahi vasiaten fe tühaciru fıha fe ülaike me’vahüm cehennem ve saet mesıyra
|
NISA 4:115
مَصِيرًا
meSīran
bir gidiş yeridir
|
Kim kendisine ’dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!..
|
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا
Ve mey yüşakıkır rasule mim ba’di ma tebeyyene lehül hüda ve yettebı’ ğayra sebılil mü’minıne nüvellihı ma tevella ve nuslihı cehennem ve saet mesıyra
|
MUHAMMED 47:10
يَسِيرُوا
yesīrū
gezip dolaşmadılar mı?
|
Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Allah, onları yerle bir etti. O kafirler için de bunun bir benzeri vardır.
|
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ۖ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا
E fe lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim demmerallahü aleyhim ve lil kafirıne emsalüha
|
NUR 24:42
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır ve dönüş yalnızca O’nadır.
|
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
Ve lillahi mülküs semavati vel ard ve ilellahil mesıyr
|
NUR 24:57
الْمَصِيرُ
l-meSīru
bir varış yeridir
|
İnkara sapanların, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacaklarını sanma. Onların son barınma yerleri ateştir. Ne kötü bir dönüştür o.
|
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ ۚ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ ۖ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ
La tahsebennellezıne keferu mu’cizıne fil ard ve me’vahümün nar ve le bi’sel mesıyr
|
MÜCADELE 58:8
الْمَصِيرُ
l-meSīru
gidilecek yerdir
|
’Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis) men’ edilip sonra men’ edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah’ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya." derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
|
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ وَيَقُولُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ ۚ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا ۖ فَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Elem tere ilelleziyne nuhu ’aninnecva summe ye’udune lima nuhu ’anhu ve yetenacevne bil’ismi vel’udvani ve ma’sıyetirresuli ve iza cauke hayyevke bima lem yuhayyike bilillahu ve yekulune fiy enfusihim lev la yu’azzibunallahu bima nekulu hasbuhum cehennemu yaslevneha febi;’selmasıyru.
|
TAHRIM 66:9
الْمَصِيرُ
l-meSīru
varılacak yerdir
|
Ey Peygamber, kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı ’sert ve caydırıcı’ davran. Onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir o.
|
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ ۚ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Ya eyyuhennebiyyu cahidilkuffare velmunafikıyne vağluz ’aleyhim ve me’vahum cehennemu ve bi’selmasıyru.
|
TEĞABUN 64:3
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (suret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O’nadır.
|
خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ ۖ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Halekassemavati vel’arda bilhakkı ve savverekum feahsene suverekum ve ileyhilmasıyru.
|
TEĞABUN 64:10
الْمَصِيرُ
l-meSīru
gidilecek yerdir orası
|
İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince; onlar da içinde sürekli kalıcılar olmak üzere, ateşin halkıdırlar. Ne kötü bir dönüş yeridir O.
|
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Velleziyne keferu ve kezzebu biayatina ulaike ashabunnari halidiyne fiyha ve bi’selmasıyru.
|
FETIH 48:6
مَصِيرًا
meSīran
bir varılacak yerdir
|
Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azaplandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür.
|
وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ ۚ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ ۖ وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا
Ve yüazzibel münafikıyne vel münafikati vel müşrikıne vel müşrikatiz zannıne billahi zannez sev’ aleyhim dairatüs sev’ ve ğadıbellahü aleyhim ve leanehüm ve eadde lehüm cehennem ve saet masıyra
|
MAIDE 5:18
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş de
|
Yahudi ve Hıristiyanlar "Biz Allah’ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz" dedi. De ki "Peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azaplandırıyor? Hayır, siz O’nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır."
|
وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارَىٰ نَحْنُ أَبْنَاءُ اللَّهِ وَأَحِبَّاؤُهُ ۚ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْ ۖ بَلْ أَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَ ۚ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Ve kaleltil yehudü ven nesara nahnü ebnaüllahi ve ehıbbaüh kul fe lime yüazzibüküm bi zünubiküm bel entüm beşerum mimmen halak yağfiru li mey yeşaü ve yüazzibü mey yeşa’ ve lillahi mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ileyhil mesıyr
|
MAIDE 5:96
وَلِلسَّيَّارَةِ
velisseyyārati
ve yolculara
|
Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) dolaşanlara bir yarar olarak helal kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı ise size haram kılınmıştır. O’na (götürülüp) toplanacağınız Allah’tan korkup-sakının.
|
أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ ۖ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًا ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Ühılle leküm saydül bahri ve taamühu metaal leküm ve lis seyyarah ve hurrime aleyküm saydül birri ma düntüm huruma vettekullahellezı ileyhi tuhşerun
|
MÜMTEHINE 60:4
الْمَصِيرُ
l-meSīru
dönüş
|
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki "Biz, sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim’in babasına "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah’tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve ’içten Sana yöneldik.’ Dönüş Sanadır."
|
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَآءُ مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًا حَتَّىٰ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ ۖ رَبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Kad kanet lekum usvetun hasenetun fiy ibrahiyme velleziyne me’ahu iz kalu likavmihim inna bureau minkum ve mimma ta’budune min dunillahi keferna bikum ve beda beynena ve beynekumul’adavetu velbağdau illa kavle ibrahiyme liebiyhi leestağfirenne leke ve ma emliku leke minallahi min şey’in rabbena ’aleyke tevekkelna ve ileyke enebna ve ileykelmesıyru.
|
HADID 57:15
الْمَصِيرُ
l-meSīru
gidilecek yerdir orası
|
Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz ve inkar edenlerden de.. Barınma yeriniz ateştir, sizin veliniz (size yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidiş yeridir.
|
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا ۚ مَأْوَاكُمُ النَّارُ ۖ هِيَ مَوْلَاكُمْ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Felyevme la yu’hazu minkum fidyetun ve la minelleziyne keferu me’vakumunnaru hiye mevlakum ve bi’selmesıyru.
|
TEVBE 9:73
الْمَصِيرُ
l-meSīru
bir gidiş yeridir
|
Ey Peygamber, kafirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!..
|
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ ۚ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Ya eyyühen nebiyyü cahidil küffara vel münafikıyne vağluz aleyhim ve me’vahüm cehennem ve bi’sel mesıyr
|