Gültekin Onan 

1. Hamd, gökleri ve yeri yaratan (fatır), ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Tanrı’nındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Tanrı, her şeye güç yetirendir.

2. Tanrı, insanlar için rahmetinden her neyi açacak olsa, artık onu kısıp tutacak yoktur; her neyi kısar / tutarsa, artık onu da ondan sonra salıverecek yoktur. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

3. Ey insanlar, Tanrı’nın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Tanrı’nın dışında bir başka yaratıcı var mı? O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?

4. Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki elçiler de yalanlandı. (En sonunda bütün) Buyruklar Tanrı’ya döndürülür.

5. Ey insanlar, hiç şüphesiz Tanrı’nın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Tanrı ile (Tanrı’nın adını kullanarak) aldatmasın.

6. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.

7. O küfredenler; onlar için şiddetli bir azab vardır. İnanıp salih amellerde bulunanlar ise, onlar için de bir bağışlanma ve büyük bir ecir vardır.

8. Kötü olarak işledikleri kendisine çekici, süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Tanrı katında kabul görecek)? Artık şüphesiz Tanrı, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirir. Öyleyse, onlara karşı nefsin hasretlere kapılıp gitmesin. Gerçekten Tanrı, yaptıklarını bilendir.

9. Tanrı, rüzgarları gönderir, onlar da bulutu kaldırır, böylece biz onu ölü bir beldeye sürükleriz, onunla, yeri ölümünden sonra diriltiriz. İşte (ölümden sonra) dirilip yayılma da böyledir.

10. Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Tanrı’nındır. Güzel söz O’na yükselir, salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise, onlar için şiddetli bir azab vardır. Onların tasarladıkları ’boşa çıkıp bozulur’.

11. Tanrı sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O’nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Tanrı’ya göre kolaydır.

12. İki deniz bir değildir. Şu, tatlı, susuzluğu keser ve içimi kolay; şu da tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et yersiniz ve takınmakta olduğunuz süs eşyalarını çıkarırsınız. O’nun fazlından aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün.

13. (Tanrı) Geceyi gündüze bağlayıp katar, gündüzü de geceye bağlayıp katar, güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir ecele kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Tanrı sizin rabbinizdir; mülk O’nundur. O’ndan başka taptıklarınız ise, ’bir çekirdeğin incecik zarına’ bile malik olamazlar.

14. Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise, sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır (yekfürune). (Bunu her şeyden) Haberi olan Tanrı gibi sana (hiç kimse) haber vermez.

15. Ey insanlar, siz Tanrı’ya (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Tanrı ise, ganiy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır. Hamid (övülmeye layık)tır.

16. Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir.

17. Bu, Tanrı’ya göre güç değildir.

18. Hiçbir günahkar bir başka günahkarın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, bu, yakın akrabası da olsa, kendisine ondan hiç bir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile rablerinden ’içleri titreyerek korkmakta’ olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip arınmıştır. Sonunda dönüş Tanrı’yadır.

19. Kör olanla (basiretle) gören bir değildir.

20. Karanlıklarla aydınlık.

21. Gölge ile sıcaklık da.

22. Diri olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Tanrı, dilediğine işittirir; sen ise kabirlerde olanlara işittirecek değilsin.

23. Sen, yalnızca bir uyarıcısın.

24. Şüphesiz, biz seni hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.

25. Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden öncekiler de yalanlandı; elçileri ise, kendilerine apaçık ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi.

26. Sonra ben de o küfredenleri yakalayıverdim. Benim inkarım nasıl oldu?

27. Tanrı’nın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık).

28. İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Tanrı’dan ancak alim olanlar ’içleri titreyerek korkar’. Şüphesiz Tanrı, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.

29. Gerçekten Tanrı’nın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.

30. Çünkü (Tanrı,) ecirlerini noksansız olarak öder ve kendi fazlından onlara arttırır. Şüphesiz O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.

31. Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak sana Kitap’tan vahyettiğimiz gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz Tanrı, elbette haber alandır, görendir.

32. Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Tanrı’nın izniyle hayırlarda yarışır, öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.

33. Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir.

34. Derler ki "Bizden hüznü giderip yok eden Tanrı’ya hamdolsun; şüphesiz rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir."

35. "Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz."

36. Küfredenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne, karar verilir, ki böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte biz, her (çok) kafiri (mübala sigası) böyle cezalandırırız.

37. İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orada (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.

38. Şüphesiz Tanrı, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı bilir.

39. Yeryüzünde sizi halifeler kılan O’dur. Öyleyse kim küfrederse, artık küfrü kendi aleyhinedir. Rableri katında kafirlere kendi küfürleri gazabtan başkasını arttırmaz ve kafirlere kendi küfürleri kayıptan başkasını arttırmaz.

40. De ki "Siz, Tanrı’nın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır?" Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.

41. Şüphesiz Tanrı, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, halimdir, bağışlayandır.

42. Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir uyarıcı, korkutucu gelecek olsa, ümmetlerinin herhangi birinden mutlaka daha doğru olacaklarına dair Tanrı’ya and içtiler. Ancak onlara bir uyarıcı, korkutucu geldiğinde (bu) nefretlerinden başkasını arttırmadı.

43. (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi ehlinden başkasını sarıp kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler. Sen, Tanrı’nın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Tanrı’nın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.

44. Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Tanrı’yı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir.

45. Eğer Tanrı kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı; ancak onları, adı konulmuş bir ecele kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Tanrı kendi kullarını görendir.