Süleyman Ateş 

1. Elif lâm mim.

2. İnsanlar yalnız "inandık" demekle, hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?

3. Andolsun biz, onlardan öncekilerini sınadık. Elbette Allâh (sınayıp) doğruları bilecek, yalancıları bilecektir.

4. Yoksa kötülükleri yapanlar, bizi geçeceklerini (bizim, kendilerine yetişip onları cezâlandıramayacağımızı) mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar.

5. Kim Allâh ile buluşmayı umarsa; Allâh’ın (buluşma) süresi gelmektedir. O, işitendir, bilendir.

6. Kim cihâd ederse ancak kendi yararına cihâd eder. Allâh, âlemlerden zengindir. (Kimsenin cihâdına muhtaç değildir. İnsanların cihâd ve ibâdetleri kendi menfaatleri içindir).

7. İnanıp iyi işler yapanların, mutlaka kötülüklerini örteceğiz ve onları, yaptıklarının en güzeliyle mükâfâtlandıracağız.

8. Biz insana ana babasına iyilik etmeyi tavsiye ettik. Eğer onlar seni, (gerçekliği) hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa (bu hususta) onlara itâ’at etme. Dönüşünüz banadır. O zaman size yaptıklarınızı haber veririm.

9. İnanıp iyi işler yapanları, sâlihler arasına sokarız.

10. İnsanlardan kimi vardır ki "Allah’a inandık." der, fakat Allâh uğrunda kendisine eziyet edilince insanların işkencesini, Allâh’ın azâbı gibi sayar. Ama Rabbinden (sana) bir yardım gelse, andolsun "Biz de sizinle beraberdik," derler. Allâh, âlemlerin göğüslerinde bulunan (düşünceler)i daha iyi bilmez mi?

11. Allâh, elbette inananları da bilir ve elbette iki yüzlüleri de bilir.

12. İnkâr edenler, inananlara "Siz bizim yolumuza uyun. Sizin hatâlarınızı biz taşırız" dediler. Oysa kendileri, onların hatâlarından hiçbir şey taşıyacak değillerdir. Onlar tamamen yalancıdırlar.

13. Onlar, hem kendi yüklerini, hem de kendi yükleriyle beraber başka yükleri (başkalarını kandırıp saptırmalarının vebâlini) taşıyacaklar ve elbette uydurdukları şeylerden kıyâmet gününde sorguya çekileceklerdir.

14. Andolsun biz, Nûh’u kavmine gönderdik, onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı (öğüt verdi, dinlemediler), sonunda haksızlık etmekte olan insanları Tûfân yakaladı.

15. Onu ve gemi halkını kurtardık ve o gemiyi âlemlere bir ibret yaptık.

16. İbrâhim’i de (gönderdik). Kavmine dedi ki "Allah’a kulluk edin, O’ndan korkun, bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır."

17. "Siz Allah’tan başka bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan şeyler uyduruyorsunuz. Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, size rızık vermezler. Siz rızkı Allâh’ın yanında arayın, O’na tapın ve O’na şükredin. O’na döndürüleceksiniz."

18. "Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Elçiye düşen, yalnız açıkça duyurmaktıır."

19. Görmediler mi Allâh nasıl yaratmayı başlatıyor, sonra onu iâde ediyor (dönüp yeniden yaratıyor). Bu, Allah’a göre kolaydır.

20. De ki "Yeryüzünde gezin, bakın yaratmağa nasıl başladı, sonra Allâh, son yaratmayı da yapacaktır. Çünkü Allâh, her şeyi yapabilendir.

21. Dilediğine azâbeder, dilediğine acır ve hepiniz O’na çevrilirsiniz.

22. Siz, ne yerde, ne de gökte Allâh’(ın yapacağı iş)i engelleyemezsiniz. Sizin Allah’tan başka ne bir koruyucunuz, ne de bir yardımcınız vardır.

23. Allâh’ın âyetlerini ve O’nunla buluşmayı inkâr edenler, işte onlar benim rahmetimden ümidi kesmişlerdir ve onlar için acı bir azâb vardır.

24. Kavminin (İbrâhim’e) cevabı, sâdece "Onu öldürün, yahut yakın!" demeleri oldu. Allâh onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.

25. (İbrâhim kavmine) dedi ki "Siz dünyâ hayâtında birbirinizi sevmek için Allâh’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. (O putlara tapmanız, dünyâda aranızda bir sevgi meydana gelmesine sebep olsa bile) daha sonra kıyâmet gününde birbirinizi inkâr eder ve birbirinizi la’netlersiniz. Varacağınız yer de ateştir ve hiçbir yardımcınız da yoktur.

26. Bunun üzerine Lût ona inandı ve (İbrâhim, kavmine) dedi ki "Rabbim(e ibadet edeceğim yer)e göç edeceğim. Kuşkusuz O, gâlibdir, hüküm ve hikmet sâhibidir."

27. Biz ona İshak’ı ve (torunu) Ya’kûb’u armağan ettik. Onun nesli içine peygamberlik ve Kitap koyduk. Ona dünyâda (yaptığı güzel işin) karşılığını verdik. Şüphesiz o, âhirette de iyilerdendir.

28. Lût’u da (gönderdik). Kavmine dedi ki "Siz, sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fuhşa gidiyorsunuz."

29. "Siz (kadınları bırakıp) erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz ha?.." Kavmi’nin cevabı, sadece "Eğer doğrulardan isen, haydi Allâh’ın azâbını getir!" demeleri oldu.

30. (Lût) "Rabbim, şu bozguncu kavme karşı bana yardım et," dedi.

31. Elçilerimiz İbrâhim’e (oğlu olacağına dâir) müjdeyi getirdikleri zaman dediler ki "Biz şu (Sodom) kenti(ni)n halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zâlim oldular."

32. (İbrâhim) dedi "Ama orada Lût var?" Dediler "Biz orada kimin bulunduğunu daha iyi biliriz. Onu ve âilesini kurtaracağız. Yalnız karısı (azâbda) kalacaklardandır."

33. Elçilerimiz Lût’a gelince (Lût) onlar yüzünden fenalaştı ve onlar hakkında arşını daraldı. (Melekler) "Korkma üzülme dediler, biz seni ve âileni kurtaracağız, yalnız karın kalacaklardan olmuştur."

34. "Biz yoldan çıkan şu ülke halkının üstüne gökten bir azâb indireceğiz."

35. Andolsun biz, aklını kullanan bir toplum için ondan, (harâb ettiğimiz o ülkeden) açık bir işâret bırakmışızdır.

36. Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i (gönderdik) "Ey kavmim, dedi, Allah’a kuluk edin, âhiret gününü umun, yeryüzünde karışıklık çıkarıp bozgunculuk yapmayın!"

37. Onu yalanladılar, bu yüzden onları (o müthiş) deprem yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.

38. Âd ve Semûd’u da (helâk ettik). Bu, oturdukları yerlerden size belli olmaktadır. Şeytân onlara yaptıkları işleri süsleyip onları yoldan çıkardı. Oysa bakıp ibret alabilirlerdi (ama almadılar).

39. Kaarûn’u, Fir’avn’ı, Hâmân’ı da (helâk ettik). Andolsun, Mûsâ onlara açık kanıtlar getirdi, fakat onlar o yerde büyüklük tasla(yıp âyetlerimizi kabule tenezzül etme)diler. Ama geçip gidecek, (elimizden kurtulacak) değillerdi.

40. Nitekim hepsini günâhiyle yakaladık. Onlardan kiminin üstüne taş yağdıran bir fırtına gönderdik, kimini korkunç ses yakaladı, kimini yere batırdık, kimini de boğduk. Allâh onlara zulmedecek değildi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı.

41. Allah’tan başka veliler edinenler, bir ev edinen örümceğe benzerler. Evlerin en gevşeği örümcek evidir, keşke bilselerdi.

42. Allâh, onların kendisinden başka ne gibi şeylere yalvardıklarını bilir, O üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.

43. Biz bu misalleri insanlara anlatıyoruz ama onları, bilenlerden başkası düşünüp anlamaz.

44. Allâh, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.

45. Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl. Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allâh’ı anmak, en büyük (ibâdet)tir. Allâh, ne yaptığınızı bilir.

46. Kitâp ehliyle, -haksızlık edenleri dışında- en güzel tarzda tartışın ve deyin ki "Bize indirilene de size indirilene de inandık. Tanrımız ve tanrınız birdir, biz de O’na teslim olanlarız."

47. İşte böylece Kitabı sana da indirdik. Kendilerine Kitabı verdiklerimiz, ona inanırlar Şunlardan (şu Araplardan) da ona inananlar vardır. Âyetlerimizi, kâfirlerden başkası inkâr etmez.

48. (Ey Muhammed) Sen bundan önce bir Kitap okumuyordun, elinle de onu yazmıyorsun. Öyle olsaydı o zaman (Allâh’ın sözlerini boşa çıkarmaya çalışan) iptalciler, kuşkulanırlardı.

49. Hayır, o (sana vahyedilenler) kendilerine bilgi verilmiş olanların göğüslerinde bulunan açık açık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi, zâlimlerden başkası inkâr etmez.

50. Dediler ki "Ona Rabbinden âyetler indirilmeli değil miydi?" De ki "Âyetler (mu’cizeler) Allâh’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

51. Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.

52. De ki "Benimle sizin aranızda şâhid olarak Allâh yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir. Bâtıla inanıp Allah’a karşı nankörlük edenler, işte ziyana uğrayacaklar onlardır."

53. Senden azâbı çabuk istiyorlar. Eğer (azâb için) belirtilmiş bir süre olmasaydı, onlara hemen azâb gelirdi. Fakat hiç farkına varmadıkları bir sırada o, kendilerine ansızın gelecektir.

54. Cehennem o nankörleri kuşatmış iken, onlar hâlâ senden azâbı çabuk istiyorlar.

55. O gün azâb, onları üstlerinden, ayaklarının altından örter ve (Allâh onlara) "Yaptığınız işleri tadın!" der.

56. Ey inanan kullarım, benim arzım geniştir, bana kulluk edin.

57. Her can, ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

58. İnanıp iyi işler yapanları, cennette, altlarından ırmaklar akan yüksek odalara yerleştiririz. Orada ebedi kalırlar. Çalışanların ücreti ne güzeldir!

59. Onlar ki sabrettiler ve Rabblerine dayanmaktadırlar

60. Nice canlı var ki rızkını taşıyamaz, onları da sizi de Allâh besler. O, işitendir, bilendir.

61. Andolsun, onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim (sizin yararınıza) boyun eğdirdi?" desen; "Allâh", derler. O halde nasıl Allâh’ın (birliğinden) döndürülüyorsunuz?

62. Allâh kullarından dilediğine rızkı açar da, kısar da. Şüphesiz Allâh, her şeyi bilendir.

63. Onlara "Kim gökten suyu indirip de ölmüş olan yeri onunla diriltti?" diye sorsan; "Allâh", derler. De ki "Hamd (övgü), Allah’a lâyıktır." Doğrusu çokları düşünmezler.

64. Bu dünyâ hayâtı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu, işte asıl hayât odur (asıl yaşanacak yer orasıdır), keşke bilselerdi!

65. Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah’a hâlis kılarak O’na yalvarırlar. Fakat (Allâh) onları salimen karaya çıkarınca hemen (O’na) ortak koşarlar.

66. Ki kendilerine verdiğimiz (ni’metler)e nankörlük etsinler ve (şu geçici hayâtta) zevk içinde yaşasınlar. Ama yakında (gerçeği) bileceklerdir.

67. Görmediler mi çevrelerinde insanlar kaçırılırken biz (kendi şehirleri Mekke’yi), güvenli, dokunulmaz bir bölge yaptık? Hâlâ bâtıla inanıp Allâh’ın ni’metine nankörlük mü ediyorlar?

68. Uydurduğu yalanı Allâh’ın üzerine atan veya kendisine gelen gerçeği yalanlayandan daha zâlim kimdir? Kâfirlerin durağı cehennemde değil midir?

69. Ama biz(im uğrumuz)da cihâd edenleri biz, elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allâh, iyilik edenlerle beraberdir.