Ali Fikri Yavuz | |
---|---|
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ Vessemai zatilbüruci. |
|
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ Velyevmilmev’udi. |
|
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ Ve şahidin ve meşhudin. |
|
قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ Kutile ashabül’uhdudi. |
|
النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ En nari zatelvekudi. |
|
6. O vakit, (o zalim kâfirler) ateşin etrafında oturmuştular; |
إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ İz hüm ’aleyha ku’udün. |
7. Ve müminlere yaptıklarına, (onları yakmalarına) şahid bulunuyorlardı. |
وَهُمْ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ Ve hüm ’ala ma yef’alune bilmü’miniyne şühudün. |
8. Müminlere kızdıkları da, ancak Azîz, Hamîd olan Allah’a iman etmeleri idi. |
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ Ve ma nekamu minhüm illa en yü’minu billahil’aziyzilhamiydi. |
9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur; ve Allah her şeye şahiddir. |
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ Elleziy lehu mülküssemavati vel’ardı vallahü ’ala külli şey’in şehiydün. |
إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ İnnelleziyne fetenülmü’miniyne velmü’minati sümme lem yetubu felehüm ’azabü cehenneme ve lehüm ’azabülhariykı. |
|
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ İnnelleziyne amenu ve ’amilussalihati lehüm cennatün tecriy min tahtihel’enharü zalikelfevzülkebiyrü. |
|
12. Gerçekten Rabbinin (zalimleri azabla) yakalayıvermesi çok şiddetlidir. |
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ İnne batşe rabbike leşediydün. |
13. Çünkü O, (mahlûkâtı yoktan var edib) yaratır ve, (sonra öldürüb tekrar) diriltir. |
إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ İnnehu hüve yübdiü ve yü’ıydü. |
14. Bununla beraber O, Gafûr’dur = tevbe edenleri bağışlayandır. Vedûd’dur = itaatkârları sevendir. |
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ Ve hüvelğafurülvedudü. |
15. Arşın sahibidir, Mecîd’dir = zâtında ve sıfatında pek büyüktür. |
ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ Zül’arşilmeciydü. |
فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ Fa’’alün lima yüriydü. |
|
17. (Ey Rasûlüm) geldi ya sana haberleri (o kâfirler topluluğu) orduların |
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ Hel etake hadiysülcünudi. |
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ Fir’avne ve semude. |
|
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ Belilleziyne keferu fiy tekziybin. |
|
20. Halbuki, Allah (kendilerini, ilim ve kudreti ile) arkalarından kuşatmıştır. |
وَاللَّهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ Vallahü min veraihim muhıytun. |
21. (Onlar Kur’an’ı inkâr ededursunlar), doğrusu o çok şerefli bir Kur’an’dır. |
بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَجِيدٌ Bel hüve kur’anün meciydün. |
22. Bir Levh-i Mahfûz’dadır. (tahrif ve tağyirden korunmuştur). |
فِي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ Fiy levhın mahfuzın. |