Muhammed Esed | |
---|---|
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ Vessemai zatilbüruci. |
|
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ Velyevmilmev’udi. |
|
3. ve O (her şeye) tanıklık eden ile (O’nun tarafından) tanıklık edileni! |
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ Ve şahidin ve meşhudin. |
4. Onlar (yalnızca) kendilerini yok ederler, o çukuru hazırlayanlar, |
قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ Kutile ashabül’uhdudi. |
5. (imana ermiş olanlara karşı) şiddetle yanan ateş (çukurunu)! |
النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ En nari zatelvekudi. |
إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ İz hüm ’aleyha ku’udün. |
|
وَهُمْ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ Ve hüm ’ala ma yef’alune bilmü’miniyne şühudün. |
|
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ Ve ma nekamu minhüm illa en yü’minu billahil’aziyzilhamiydi. |
|
9. O Allah ki göklerin ve yerin hükümranlığına sahiptir. Allah ki her şeye tanıktır! |
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ Elleziy lehu mülküssemavati vel’ardı vallahü ’ala külli şey’in şehiydün. |
إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ İnnelleziyne fetenülmü’miniyne velmü’minati sümme lem yetubu felehüm ’azabü cehenneme ve lehüm ’azabülhariykı. |
|
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ İnnelleziyne amenu ve ’amilussalihati lehüm cennatün tecriy min tahtihel’enharü zalikelfevzülkebiyrü. |
|
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ İnne batşe rabbike leşediydün. |
|
13. O’dur (insanı) yoktan var eden ve sonra yeniden hayata getiren. |
إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ İnnehu hüve yübdiü ve yü’ıydü. |
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ Ve hüvelğafurülvedudü. |
|
ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ Zül’arşilmeciydü. |
|
فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ Fa’’alün lima yüriydü. |
|
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ Hel etake hadiysülcünudi. |
|
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ Fir’avne ve semude. |
|
19. Ama, hakikati inkara şartlanmış olanlar onu yalanlamakta ısrar ederler |
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ Belilleziyne keferu fiy tekziybin. |
20. halbuki Allah onları, farkında olmadıkları halde, (ilmi ve kudreti ile) kuşatır. |
وَاللَّهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ Vallahü min veraihim muhıytun. |
21. Yok yok, hayır! Bu (reddettikleri ilahi kelam) şerefli/soylu bir hitabedir, |
بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَجِيدٌ Bel hüve kur’anün meciydün. |
فِي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ Fiy levhın mahfuzın. |