Kadri Çelik 

1. Elif, Lam, Mim.

2. Rum (orduları) yenilgiye uğradı.

3. (Hicaz’a) Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir.

4. Birkaç yıl (üç ila dokuz sene) içinde. Bundan önce de bundan sonra da emir Allah’ındır ve o gün müminler sevineceklerdir.

5. Allah’ın yardımıyla. O, dilediğine yardım eder. O üstün güç sahibidir, esirgeyendir.

6. (Bu,) Allah’ın vaadidir; Allah vaadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.

7. Onlar, dünya hayatından (yalnızca) zahirde olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.

8. Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.

9. Yeryüzünde gezip kendilerinden önceki insanların sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Onlar güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

10. Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah’ın ayetlerini yalan saymaları ve onları alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu.

11. Allah yaratmayı başlatır, sonra onu yineler, sonra da siz O’na döndürülürsünüz.

12. Kıyametin kopacağı gün, suçlu günahkârlar umutsuz kesilirler.

13. (Allah’a eş koştukları) Ortaklarından kendilerine şefaatçi olan yoktur; onlar, ortaklarını da inkâr etmektedirler.

14. Kıyametin kopacağı gün, (müminlerle küfre sapanlar birbirlerinden) ayrılırlar.

15. İman edip salih amellerde bulunanlara gelince, artık onlar bir bahçe içinde neşelenirler.

16. Ancak küfre sapıp ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayanlar (var ya), artık onlar da azap için hazır bulundurulanlardır.

17. Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de sabaha erdiğiniz vakit de "Allah münezzehtir (deyin)."

18. Göklerde ve yerde; günün sonunda da öğleye girerken de bütün güzel övgüler O’na mahsustur.

19. O ölüden diriyi çıkarır ve diriden de ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.

20. Sizi topraktan yaratmış bulunması, O’nun ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz.

21. Onda sükûn bulup rahatlığa ermeniz için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

22. Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, bilenler için gerçekten ayetler vardır.

23. Geceleyin ve gündüzün uyumanız ve O’nun lütfünden (geçiminizi temin için rızkınızı) aramanız da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz işitebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

24. Size bir korku ve umut (unsuru) olarak şimşeği göstermesi ile gökten su indirmek suretiyle ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi de O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilecek bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

25. Göğün ve yerin O’nun emriyle ayakta durması da O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen çıkıverirsiniz.

26. Göklerde ve yerde bulunanlar O’nundur; hepsi O’na gönülden boyun eğmiş bulunmaktadırlar.

27. Yaratmayı başlatan, sonra onu yineleyecek olan O’dur; bu O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnek O’nundur. O üstün güç sahibidir, hikmet sahibidir.

28. (İşte şimdi de Allah) Size kendi nefislerinizden bir örnek vermekte Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde sizinle eşit olup (ihanet noktasında) birbirinizden korktuğunuz (hürler) gibi kendilerinden de korkmakta olduğunuz sağ ellerinizin malik olduklarından (kölelerden) sizin için ortaklar var mıdır? (O halde neden cansız putları bana ortak koşuyorsunuz?) İşte biz aklını kullanabilen bir kavim için ayetleri böyle birer birer açıklarız.

29. Hayır, zulmetmekte olanlar, hiç bir bilgiye dayanmaksızın kendi hevalarına uymuşlardır. Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur.

30. O halde yüzünü, Allah’ı birleyerek dine, insanları üzerine yaratmış olduğu Allah’ın fıtratına doğrult. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

31. O’na dönenlerden olarak (yüzünüzü ilahi fıtrata doğrultun). O’ndan korkup sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.

32. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın). Her fırka, kendilerinde olan ile sevinip ferahlamaktadır.

33. İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, hemen O’na dönücüler olarak Rablerine dua ederler, sonra kendinden onlara bir rahmet tattırınca hemencecik onlardan bir grup rablerine şirk koşarlar.

34. Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler (bakalım)! Öyleyse faydalanıp yararlanın; artık yakında bileceksiniz!

35. Yoksa biz, onlara bir delil indirdik de o mu O’na ortak koşmalarını söylüyor?

36. Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla sevinirler; kendi ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onlara bir kötülük isabet ettiğinde de hemen umutsuzluğa kapılıverirler.

37. Onlar, Allah’ın, dilediğine rızkı yayıp genişlettiğini ve kıstığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bunda, iman etmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

38. Öyleyse yakınlara hakkını ver; yoksula da, yolcuya da. Allah’ın yüzünü (rızasını) istemekte olanlar için bu daha hayırlıdır ve kurtuluşa erenler de onlardır.

39. İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (rızasını) isteyerek vermekte olduğunuz zekâta gelince, işte (bu amel sahipleri, sevaplarını ve gelirlerini) kat kat arttıranlardır.

40. Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah’tır. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı? O, şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.

41. İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki dönerler diye (Allah) onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.

42. De ki "Yeryüzünde gezip dolaşın da böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrikler idi."

43. Öyleyse sen, Allah’tan (bir takdir olarak) geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, yüzünü dimdik ayakta duran dine çevir. O gün onlar parça parça bölünecekler.

44. Kim küfre saparsa, artık onun küfrü kendi aleyhinedir; kim de salih bir amelde bulunursa, artık onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) döşeyip hazırlamaktadırlar.

45. (Bu, Allah’ın) Kendi fazlından olarak iman edip salih amellerde bulunanları ödüllendirmesi içindir. Şüphesiz O, kâfirleri sevmez.

46. Rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetini tattırması, buyruğu ile gemilerin yürümesi ve lütfünden rızık istemeniz O’nun ayetlerindendir; umulur ki şükredersiniz.

47. Şüphesiz biz senden önce kendi kavimlerine peygamberler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler ve böylece biz de suçlu günahkârlardan intikam aldık. İman etmekte olanlara yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır.

48. O Allah rüzgârları gönderir, rüzgârlar da bulutu harekete geçirir. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder de nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar hemen seviniverirler.

49. Oysa onlar, daha önce üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi.

50. Şimdi Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl da diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de dirilticidir. O, her şeye güç yetirendir.

51. Şüphesiz biz bir rüzgâr göndersek de onu (rahmetin eseri olan ekini) sararmış görseler, mutlaka onun ardından nankörlük ederler.

52. Şimdi sen, ölülere (söz) duyuramazsın ve arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.

53. Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin. Sen yalnızca bizim ayetlerimize iman edenlere ve böylece de Müslüman olan kimselere duyurabilirsin.

54. Allah, sizi bir zaaftan yarattı, sonra (bu) zaafın ardından bir kuvvet kıldı, sonra da bu kuvvetin ardından da bir zaaf ve yaşlılık verdi. Dilediğini yaratmaktadır. O bilendir, güç yetirendir.

55. Kıyametin kopacağı gün suçlu günahkârlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına yemin içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı.

56. Kendilerine ilim ve iman verilenler ise derler ki "Şüphesiz siz Allah’ın kitabında (yazılı takdiri esasınca) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme günüdür; ama siz daha önceden bilmiyordunuz."

57. Artık o gün, zulmetmekte olanların ne mazeretleri bir yarar sağlayacak ve ne de (Allah’tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir.

58. Şüphesiz biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü örneği gösterdik. Hiç tartışmasız, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman o küfre sapanlar mutlaka, "Siz ancak batıl ehlinden başkası değilsiniz" derler.

59. İşte Allah, bilmeyenlerin kalplerini böyle damgalamaktadır.

60. Öyleyse sen sabret. Hiç şüphesiz Allah’ın vaadi haktır; sakın yakini olmayanlar seni hafifliğe (gevşekliğe) sevk etmesinler.