Abdullah Parlıyan 

1. Hâ, Mîm.

2. Ayn, Sîn, Kâf.

3. O çok üstün, çok güçlü ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapan Allah, böylece hem sana, hem de senden öncekilere vahyeder.

4. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O’nundur, O yücedir, uludur.

5. Müşriklerin Allah’a bazı şeyleri yakıştırmalarından, üstlerinden neredeyse gökler çatlayıp yarılacak. Halbuki tüm melekler, devamlı Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yeryüzündeki tüm insanlar için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok acıyandır.

6. Allah’ı bırakıp ta O’ndan başka dostlar ve ilahlar kabul edenlerin yaptıklarını, Allah görür ve gözetir. Ama onların yaptıklarını görüp, gözetecek, savunacak sen değilsin.

7. Şehirlerin anası olan Mekke’lileri ve etrafında bulunan insanları uyarman ve meydana geleceğinde hiç şüphe olmayan, o toplanma gününü hatırlatıp korkutasın diye, sana böyle Arapça bir Kur’ân vahyettik. O gün insanların bir kısmı cennette, bir kısmı da yakıp kavuran cehennemdedir.

8. Eğer Allah dileseydi, bütün insanları hidayete ermiş tek bir din ve millet üzere, yani İslâm dinine mensup kılardı. Bununla birlikte O, rahmetine girmeyi dileyeni rahmetine kavuşturur. Halbuki yaratılış gayesi dışında ömür tüketenler, Allah’ın azabına karşı ne kendilerini koruyacak bir kimse, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.

9. Yoksa onlar Allah’ı bırakarak, O’ndan başka dostlar mı edindiler. Halbuki asıl dost ve sahip çıkan ancak Allah’tır. Çünkü yalnız O’dur, ölüye can veren ve yalnız O’dur, herşeye gücü yeten.

10. Ey mü’minler! Ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm vermek Allah’a aittir. İşte bu Allah benim Rabbimdir. Ancak O’na güvenip dayanır ve ancak O’na yönelirim ben.

11. O gökleri ve yeri yaratandır. Size kendi cinsinizden eşler meydana getirmiştir. Hayvanları da çifter çifter, erkekli dişili yaratmıştır. Sizi bu şekilde çoğaltıp durmaktadır. Ama hiçbir yönde, hiçbir şey Allah’ın  benzeri değildir. Yalnızca O’dur herşeyi işiten ve herşeyi gören.

12. Göklerin ve yerin tüm hazinelerinin anahtarları O’nun elindedir, rızkı dilediğine açarak bol verir, dilediğine de kısarak ölçüyle verir. Çünkü O herşeyi bilendir.

13. Nuh’a öğütlediğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya öğütlediğimiz yolu; Allah size de hakhukuk düzeni olarak din kıldı. Öyleyse o dini dosdoğru ayakta tutun ve onun hakkında hiçbir ayrılığa düşmeyin. Allah’a ortak koşanları davet ettiğin bu düzen, kendilerine çok büyük ve çok ağır gelmektedir. Ama Allah, dilediği kimseyi kendisine peygamber seçer ve kendisine yönelenleri de dilediği şekilde doğru yoluna ulaştırır.

14. Bize de kitap verildi diyenler, kendilerine gerçek bilgiler vahiy yoluyla gelince, ayrılığa düştüler. Eğer kıyamet saatinin önceden alınmış bir kararla daha sonra gerçekleşeceği belirlenmiş olmasaydı, hemen aralarında kesin karar verilir ve iş bitirilmiş olurdu. Ama onlardan sonra kitaba varis olanlar da, yine kitaptan yana tam bir şüphe içindeydiler.

15. Ben Allah’ın kitaptan ne indirdiyse hepsine inandım ve aranızda adaletle hükmetmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimizin karşılığı bizim, sizin işlediklerinizin karşılığı ise size aittir. Artık bizimle sizin aranızda tartışmayı gerektirecek bir durum yoktur. Allah aramızı bulur, yahut bizi bir araya toplar, dönüşte O’nadır.

16. İnsanlar kabul edip Allah’ın çağrısına uyduktan sonra onların inanmasını engellemek için Allah hakkında batıl yollarla tartışanlara gelince, onların gösterdikleri düşmanlık ve tüm itirazları Rableri katında geçersizdir ve boştur ve onlar gazaba uğrarlar ve şiddetli azaba çarptırılırlar.

17. Allah Kur’ân’ı ve diğer kitapları kesin bir doğruluk üzere; hukuk, adalet ve dengeli bir hayat için, ölçü ve prensipler olarak indirendir. Ne bilirsin belki de kıyamet saati pek yakındır.

18. İnkar edenler kıyametin çarçabuk gelmesini isterler. Ona inananlar ise, onun kopmasından korkarlar ve onun mutlaka meydana geleceğini bilirler. Dikkat edin! Kıyamet saati hakkında tartışanlar haktan uzak bir sapıklık içindedirler.

19. Allah kullarına çok şefkatli ve bol ikramlıdır, dilediğine rızkı bol bol verir, O çok kuvvetli, üstün ve güçlüdür.

20. Kim öteki dünyada kazanç elde etmeyi isterse, onun kazancında bir artış sağlarız. Bu dünyada bir kazanç isteyene ise, ondan birşeyler verebiliriz, fakat böyle biri öteki dünyanın nimetlerinden hiçbir pay alamayacaktır.

21. Yoksa Allah’ın emir ve izin vermediği bir dini onlara meşru kılıp, ortaya koyan ortakları mı var? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin bir söz geçmemiş olsaydı, çoktan aralarında iş olup biterdi. Şüphe yok ki, yaratılış gayesi dışında yaşayanlara can yakıcı bir azap vardır.

22. Yaratılış gayesi dışında hayat sürenleri, o gün kazanıp elde ettikleri şeyden dolayı, korku ve kuşku içinde görürsün. Oysa korktukları başlarına mutlaka gelecektir. İman edip doğru dürüst işler yapanlar ise, cennet bahçelerindedirler, onlar Rableri katında diledikleri herşeye sahip olacaklardır. İşte büyük nimet ve ikram budur ki,

23. "Ben sizden, peygamberlik görevime karşılık bir ücret istemiyorum. İstediğim ancak akrabalık sevgisidir. Kim güzel bir iş yaparsa, biz onun bu husustaki sevabını kat kat artırırız. Şüphesiz ki Allah, suçları bağışlayan ve şükrün karşılığını verendir."

24. Yoksa o inkârcılar senin için, Allah’a karşı yalan uydurdu mu diyorlar? Eğer sen Allah’a karşı yalan uydursaydın, mutlaka senin kalbini mühürler ve O Kur’ân’ı senin kalbinden soyar alırdık. Allah böylece batıl olan boş ve amaçsız, anlamsız şeyleri yok eder, siler süpürür ve gerçeği sözleriyle ortaya koyar. Gerçek şu ki O, insanların kalplerinde olanı tümüyle bilir.

25. O’dur kullarının tevbelerini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız herşeyi bilen.

26. İnanıp doğru ve yararlı işler yapanların dileklerini kabul eden ve O’dur öteki dünyada lütfuyla, onlara hak ettiklerinden fazlasını verecek olan. Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri, çetin bir azap beklemektedir.

27. Eğer Allah, bu dünyada kullarına bol bol rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde azgınlıkta bulunurlardı. Fakat O ne kadar dilerse, o kadar ikram etmektedir. Çünkü O, kullarının ihtiyaçlarından tamamıyle haberdardır ve onları görmektedir.

28. O’dur ki, kulları ümitlerini kestikten sonra, yağmuru indirir, rahmetini her tarafa yayar. Gerçek dost ve yardımcı O’dur, eksiksiz övgülere layık olan da O’dur.

29. O’nun varlığına ve birliğine delalet eden belgelerden biri de, göklerin ve yerin yaratılması ve her ikisinde de mahlukatı yayıp, serpiştirmesidir. O dilediği zaman tüm mahlukatını bir araya toplamaya kadirdir veya kullarını, kıyamette mahşer yerine toplamaya da güç yetirendir.

30. Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek çoğunu da affeder.

31. Siz O’nu yeryüzünde âciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur.

32. Denizde yüce dağlar gibi akıp giden gemiler de, O’nun varlığına ve birliğine işaret eden alametlerdendir.

33. Dilerse rüzgarı durdurur da, yelkenli olanlar denizin üstünde durakalırlar. Şüphesiz bunda her türlü sıkıntılara göğüs geren ve Allah’a gönülden şükreden herkes için mesajlar vardır.

34. Yahut da gemidekileri veya yeryüzündekileri yapıp ettiklerinden dolayı yok eder, çoğunu da affedebilir.

35. Allah’ın ayetlerini hükümsüz bırakmak için tartışıp didişenler, kendileri için kaçıp kurtulacak bir yer olmadığını bilsinler.

36. Unutmayın ki size verilen herhangi birşey, dünya hayatının kısa süreli bir geçimliğidir. Allah yanındaki ise, daha hayırlı ve devamlıdır. Bu mükafat iman eden ve Rablerine güvenenler içindir.

37. Onlar büyük günahlardan ve her türlü kötülükten kaçınırlar, öfkelendiklerinde kolayca affederler.

38. Onlar Rablerinin davetine uyarlar. Namazlarına dikkatli ve devamlıdırlar. İşlerini aralarında danışarak yaparlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden başkalarına da harcarlar.

39. Ve bir zulme uğradıkları zaman, birbirlerine yardım ederek karşı dururlar.

40. Ve kötülüğün karşılığı, ona benzer kötü bir cezadır. Gerçekten de kim bağışlar ve barışı sağlarsa, mükafatı Allah’a aittir. Şüphe yok ki O, yaratılış gayesi dışında hayat sürenleri sevmez.

41. Zulme uğradıktan sonra kendilerini savunup hakkını alan kimseye gelince; bunlara hiçbir suç isnat edilemez, kınanmaz ve cezalandırılmazlar.

42. Ceza ve sorumluluk ancak, insanlara haksızlık edip, yeryüzünde haksızlıkla azgınlıkta bulunanlaradır. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap vardır.

43. Kim her türlü sıkıntı ve eziyetlere sabreder, yapılan kötülüklere de intikam almayıp affetme yolunu tutarsa, şüphesiz bu hareketi yapılmaya değer işlerdendir.

44. "Eyvah bunun dönüşü yok mu?" diyeceklerini görürsün.

45. "Gerçekten zarara uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi kendilerini, hem de yakın akraba ve yandaşlarını zarara uğratmışlardır." Haberiniz olsun ki, varoluş gayesinin dışında hareket edenler, sürekli bir azap içindedirler.

46. Ve Allah’a karşı kendilerine yardım edecek bir koruyucu bulamayacaklardır. Çünkü Allah’ın saptırdığı kimse için bir kurtuluş yolu yoktur.

47. Öyleyse ey insanlar! Allah’tan geri çevrilmesi imkansız bir gün gelmezden önce, Rabbinizin çağrısına olumlu cevap verin. Çünkü o gün, ne sığınacak bir yeriniz var, ne de yaptıklarınızı inkâra çare.

48. Ama ey peygamber! Onlar senden yüz çevirip uzaklaşırlarsa, bil ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik, sana düşen yalnızca emanet edilen mesajı iletmektir. Şüphesiz biz insana, kendi katımızdan bir rahmet, bir nimet tattırsak onunla sevinir ve şımarır. Kendi ellerinin yapıp öne sürdüğü işlerden dolayı başlarına bir kötülük gelirse, o zaman da cidden Allah’tan gelen nimet ve gerçekleri örtbas eden bir nankör oluverir.

49. Göklerin ve yerin egemenliği Allah’ındır. Dilediğini dilediği gibi yaratmak O’nun elindedir. Dilediğine kız çocukları bağışlar, dilediğine erkek.

50. Yahut dilediğine hem erkek, hem kız çocukları verir ve dilediğini de kısır yapabilir. Çünkü O, herşeyi bilendir, sınırsız güç sahibidir.

51. Allah bir insanla karşılıklı konuşmaz. Ancak vahiy vasıtasıyla, yahut perde arkasından konuşur, ya da bir elçi gönderip, kendi izniyle dilediğini vahyeder. Şüphesiz O, yücelerin yücesidir ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapar.

52. İşte ey Muhammed! Sana da kendi buyruğumuz altında, hayat veren bir mesaj vahyettik. Bu mesaj sana gelmezden önce, kitap nedir, iman nedir bilmezdin, ama şimdi bu mesajı bir nur, bir ışık yaptık ki, onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ulaştıralım. Şüphesiz sen de, insanları O’nunla doğru yola ulaştıracaksın.

53. Göklerde ne varsa, yerde ne varsa hepsi kendisine ait olan Allah’ın yoluna ulaştırıyorsun. İyi bilin ki, işlerin hepsi eninde sonunda Allah’a döner.