Kadri Çelik 

1. Ha, Mim.

2. Ayn, Sin, Kaf.

3. O, güçlü, hikmet sahibi Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.

4. Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. O, yücedir, büyüktür.

5. Gökler, (vahyin ağırlığından dolayı) neredeyse üstlerinden çatlayıp parçalanacak! Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. İyi bilin ki sadece Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

6. Allah’ın dışında birtakım veliler edinenler (var ya), Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.

7. Böylece şehirlerin anasını (Mekke halkını) ve çevresinde olanları uyarman ve kendisinden şüphe olmayan toplanma günü ile uyarıp korkutman için sana Arapça bir Kur’an vahyettik. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgınca yanan ateşin içindedir.

8. Eğer Allah dileseydi, onları tek bir ümmet kılmış olurdu. Ancak O, dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince, onlar için ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı.

9. Yoksa O’nun dışında birtakım veliler mi edindiler? Oysa Allah, veli olan ancak O’dur; ölü olanları dirilten da ancak O’dur. O, her şeye güç yetirendir.

10. Hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şeye gelince, artık O’nun hükmü Allah’ındır. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben O’na tevekkül ettim ve yalnızca O’na dönüp yönelirim.

11. O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, hayvanlardan da çiftler var etmiştir. Sizleri bu tarzda (çiftler var ederek) türetip yaymaktadır. O’nun benzeri olan hiç bir şey yoktur. O işitendir, görendir.

12. Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. O, dilediğine rızkı genişletip yayar ve kısar da. Çünkü O, her şeyi bilendir.

13. O, "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de yasadı. Senin kendilerini çağırmakta olduğun şey, müşriklere ağır gelmektedir. Allah, dilediğini buna (çağırmakta olduğun şeye) seçer ve içten kendisine yöneleni ona (çağırmakta olduğun şeye) hidayete eriştirir.

14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ihtirastan kaynaklanan azgınlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer senin Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar verilmiş bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hemen hüküm verilmiş olurdu. Şüphesiz onların ardından kitaba mirasçı olanlar ise, ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

15. İşte onun için sen (tevhit dinine) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların hevalarına uyma ve de ki "Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz de sizindir. Bizimle sizin aranızda bir tartışma (konusu) yoktur. Allah bizi bir araya getirip toplayacaktır ve dönüş de O’nadır."

16. Allah için icabette bulunulduktan sonra, Allah hakkında tartışanların delilleri, Rableri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazap vardır ve şiddetli azap onlar içindir.

17. Kitab’ı ve mizanı hak olarak indiren Allah’tır. Ne bilirsin; belki kıyamet pek yakındır!

18. Onda (kıyametin kopması hususunda) acele davrananlar, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İman edenler ise, ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki kıyamet konusunda tartışmakta olanlar, gerçekten derin bir sapıklık içindedirler.

19. Allah, kullarına karşı lütuf sahibi olandır; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, güçlüdür.

20. Kim ahiret ekinini isterse, biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim de dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun (bu durumda) ahirette bir nasibi yoktur.

21. Yoksa onların, dinden Allah’ın izin vermediği bir şeyi yasayan ortakları mı var? Eğer (azabın ertelenmesine dair) kesin bir hüküm olmasaydı, aralarında hemen hükmedilirdi. Gerçekten zalimler için acıklı bir azap vardır.

22. Yaptıkları şeyler başlarına gelirken, zalimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük lütuf budur.

23. İşte Allah, iman edip de salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki "Ben, buna (peygamberliğe) karşılık yakınlıkta (Ehli Beyt’ime duyulan) sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği (sevabı) arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.

24. Yoksa onlar, (sadece Ehli Beyt sevgisini istediğin için) "Allah’a karşı yalan düzüp uydurdu" mu diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse, senin de kalbini mühürler. Allah batılı yok eder ve hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Doğrusu O, kalplerde olanı bilendir.

25. Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlemekte olduklarınızı bilen O’dur.

26. O, iman edip salih amellerde bulunanlara icabet eder ve onlara kendi fazlından arttırır. Küfre sapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır.

27. Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.

28. İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O’dur. Övülmeye layık olan gerçek veli de O’dur.

29. Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip yayması O’nun ayetlerindendir ve O, dilediği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.

30. Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.

31. Siz yeryüzünde (O’nu) aciz bırakıcılar da değilsiniz ve sizin Allah’ın dışında ne bir veliniz vardır, ne de bir yardımcınız.

32. Denizde yüksek dağlar gibi seyretmekte olan gemiler O’nun ayetlerindendir.

33. Eğer dileyecek olsa rüzgârı durdurur, böylece onlar da (gemiler de) onun (denizin) üstünde kalakalırlar. Hiç şüphesiz çokça sabreden, çokça şükreden kimse için bunda elbette (nice) ayetler vardır.

34. Ya da kazanmakta oldukları dolayısıyla (rüzgârı şiddetli estirir de) onları yok eder, birçoğunu da affeder.

35. Öyle ki, ayetlerimiz hakkında tartışıp duranlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.

36. Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının geçimliğidir. Allah katında olan ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) İman edip rablerine tevekkül edenler içindir.

37. Onlar büyük günahlardan ve çirkinliklerden kaçınırlar ve gazaplandıkları zaman bağışlarlar.

38. Rablerine icabet ederler, dosdoğru namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler.

39. Bir zulüm ve haksızlık kendilerine gelip çattığında; yardımlaşarak/birbirlerine arka çıkarak karşı koyanlardır!

40. Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve (bozuklukları) ıslah ederse artık onun ecri Allah’a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.

41. Kim de zulme uğradıktan sonra intikam alırsa, onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.

42. Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlerin aleyhinedir. İşte bunlar için acıklı bir azap vardır.

43. Kim de sabreder ve bağışlarsa, hiç şüphesiz bu, azim gerektiren işlerdendir.

44. Allah kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiç bir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen, "Geri dönmeye bir yol var mı?" derler.

45. Onları zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlarken bir görsen! İman edenler ise, "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır" derler. İyi bilin ki, gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler.

46. Onların Allah’ın dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiç bir (çıkılacak) yol yoktur.

47. Allah’tan geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce, Rabbinize icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne de sizin için inkâr (etme imkânı).

48. Şayet onlar sırt çevirecek olurlarsa, artık biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Şüphesiz biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla sevinç duyar. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda da insan bir nankör kesiliverir.

49. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk verir.

50. Veya onları erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.

51. Ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi (melek) gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi dışında, kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir. Gerçekten O yücedir, hikmet sahibidir.

52. Böylece sana da biz kendi emrimizden bir ruh (Kur’an) vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.

53. Göklerde ve yerde bulunanların tümü kendisine ait olan Allah’ın yoluna (hidayet ediyorsun). İyi bilin ki işler sonunda, Allah’a döner.