Harun Yıldırım 

1. Ha, Mim.

2. Ayn, Sin, Kaf.

3. Azîz, Hakîm Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.

4. Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. Şüphesiz O, Aliyy’dir, Azîm’dir.

5. Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıpparçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler, yeryüzünde olanlara mağfiret dilerler. Şunu bilin ki, gerçekten Allah Ğafûr, Rahîm O’dur.

6. O’nun dışında veliler edinenlere gelince; Allah onların üzerinde gözetleyicidir. Sen ise onların üzerinde bir vekil değilsin.

7. Hem şehirlerin anasını ve onun etrafında bulunanları uyarıp korkutasın, hem de kendisinde şüphe bulunmayan toplanma günü ile uyarıp korkutasın diye, sana da böylece arapça bir Kur’an vahyettik. Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.

8. Eğer Allah dileseydi, elbette onları tek bir ümmet kılardı. Fakat dilediği kimseyi rahmetine girdirir. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne bir yardımcı.

9. Yoksa O’nun dışında bir takım veliler mi edindiler? İşte Allah; veli O’dur, ölüleri dirilten O’dur. Şüphesiz O, her şeye kadirdir.

10. Herhangi bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz, onun hakkında hüküm vermek Allah’ındır. İşte Rabbim olan Allah. Ben O’na tevekkül ettim ve yalnızca O’na dönüpyönelirim.

11. O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. O, sizi bu yolla üretip çoğaltıyor. O’nun benzeri gibi olan hiç bir şey yoktur. Şüphesiz O, Semî’dir, Basîr’dir.

12. Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. O, dilediğine rızkı genişletipyayar ve kısar da. Çünkü O, her şeyi en iyi bilendir.

13. O ‘Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.’ diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi size de şeriat yaptı. Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.

14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki tecavüz ve haksızlık dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, belirli bir süreye kadar bir söz geçmiş olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmişti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, elbette onun hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

15. Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların arzularına uyma ve de ki "Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda artık bir delile gerek yoktur. Allah hepimizi bir arada toplayacaktır ve dönüş yalnız O’nadır."

16. O’nun çağrısı kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışanların delilleri Rableri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazap vardır ve şiddetli bir azap onlaradır.

17. Allah hak ile Kitabı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; kıyametsaati belki de pek yakındır.

18. Ona iman etmeyenler, onun alelacele gelmesini isterler. İman edenler ise, ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten bir hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki kıyametsaati hakkında tartışanlar, gerçekten uzak bir sapıklık içindedirler.

19. Allah, kullarına karşı çok lütufkârdır, dilediğine rızık verir. Şüphesiz O, Kaviyy’dir, Azîz’dir.

20. Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde artırmalar yaparız. Kim de dünya ekinini isterse kendisine ondan bir şeyler veririz. Ahirette ise onun hiç bir payı yoktur.

21. Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine bir şeriat kıldılar? Eğer ayırdedici söz olmasaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten zalimler için can yakıcı bir azap vardır.

22. Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amel işleyenler ise, cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında istedikleri her şey vardır. İşte bu, büyük lütfun ta kendisidir.

23. İşte Allah, iman edip salih amel işleyen kullarına böyle müjde vermektedir. De ki "Ben sizden buna karşılık akrabalıkta sevgiden başka bir ücret istemem." Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah Ğafûr’dur, Şekûr’dur.

24. Yoksa onlar ‘Allah’a karşı yalan iftira etti’ mi diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok ediportadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak gerçekleştirir. Çünkü O, sinelerin özünde olanı çok iyi bilendir.

25. Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O’dur.

26. O, iman edip salih amel işleyenlere icabet eder ve onlara lütfundan daha fazlasını da verir. Kâfirlere gelince; onlara şiddetli bir azap vardır.

27. Eğer Allah, kulları için rızkı geniş tutupyaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Şüphesiz O, kullarına karşı Habîr’dir, Basîr’dir.

28. Ümitsizliğe düşmelerinden sonra yağmuru indiren ve rahmetini seripyayan O’dur. Şüphesiz O, Veliyy’dir, Hamîd’dir.

29. Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetipyayması O’nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya kadirdir.

30. Size isabet eden her musibet, ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. Çoğunu da affeder.

31. Siz, yeryüzünde aciz bırakabilecekler değilsiniz. Ve sizin Allah’ın dışında ne bir veliniz vardır, ne bir yardımcınız.

32. Denizlerde yüksek dağlar gibi akıp giden gemiler de O’nun ayetlerindendir.

33. Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz ki bunlarda çok sabreden ve çok şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır.

34. Ya da kazandıkları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.

35. Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için kaçacakları bir yer olmadığını bilipöğrensinler.

36. Size verilen herhangi bir şey dünya hayatının geçimliğidir. Allah katında olan ise, iman edip Rablerine tevekkül edenler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

37. Onlar ki, büyük günahlardan ve hayasızca davranışlardan uzak dururlar, öfkelendiklerinde de bağışlarlar.

38. Onlar ki, Rablerinin çağrısını kabul ederler, namazı dosdoğru kılarlar, işleri de aralarında şûra iledir, rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler.

39. Onlar ki, haklarına tecavüz edildiği zaman yardımlaşarak karşı koyarlar.

40. Bir kötülüğün cezası onun gibi bir kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse, artık onun ecri Allah’a aittir. Şüphe yok ki O, zalimleri sevmez.

41. Kim de zulme uğradıktan sonra intikamını alırsa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.

42. Ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık gösterenler aleyhine yol vardır. İşte bunlar için çok acıklı bir azap vardır.

43. Bununla beraber kim de sabreder ve bağışlarsa, muhakkak bu, üzerinde kararlılıkla durmaya değer işlerdendir.

44. Allah, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiç bir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen "Geri dönmeye bir yol var mı?" derler.

45. Onları, ona arz olunduklarında zilletten boyunlarını bükmüş, göz ucuyla gizlice baktıklarını görürsün. İman edenler de "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akrabalarını da hüsrana uğratmışlardır." dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler.

46. Onların Allah’ın dışında kendilerine yardım edecek velileri de yoktur. Allah’ın saptırdığı kimselerin yol bulmalarına imkan yoktur.

47. Allah’tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden evvel, Rabbinize icabet edin. O günde sizin sığınacak bir yeriniz de olmaz, hiç inkâr da edemezsiniz.

48. Eğer yüz çevirecek olurlarsa, Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermedik. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, bundan dolayı o sevinir. Şayet ellerinin önden gönderdikleri sebebi ile onlara bir kötülük isabet etse, bu durumda insan şüphesiz bir nankör kesiliverir.

49. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.

50. Veya erkekler ve dişiler olarak çift verir. Dilediğini de kısır bırakır. Gerçekten O, Alîm’dir, Kadîr’dir.

51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak şey değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi başka. Şüphesiz O, Aliyy’dir, Hakîm’dir.

52. Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu, kendisiyle kullarımızdan dilediğimizi hidayete ilettiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen dosdoğru bir yola hidayet edersin.

53. Göklerde ve yerde bulunanların tümü kendisine ait olan Allah’ın yoluna. Haberiniz olsun; bütün işler Allah’a döner.