Şaban Piriş | |
---|---|
1. Hakimiyeti elinde bulunduran ne yücedir. Onun her şeye gücü yeter! |
تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Tebarekelleziy biyedihilmulku ve huve ’ala kulli şey’in kadiyrun. |
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ Elleziy halekalmevte velhayate liyebluvekum eyyukum ahsenu ’amelen ve huvel’aziyzulğafuru. |
|
الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا ۖ مَا تَرَىٰ فِي خَلْقِ الرَّحْمَٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍ ۖ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِنْ فُطُورٍ Elleziy haleka seb’a semavatin tıbakan ma tera fiy halkırrahmani min tefavutin ferci’ılbasare hel tera min futurin. |
|
4. Sonra tekrar çevir, o göz sana, bitkin ve aradığını bulamamış olarak geri dönecektir. |
ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَسِيرٌ Summerci’ılbasare kerreteyni yenkalib ileykelbesaru hasien ve huve hasiyrun. |
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ Ve lekad zeyyennessemaeddunya bimesabiyha ve ce’alnaha rucumen lişşeyatıyni ve a’tedna lehum ’azabesse’ıyri. |
|
6. Rab’lerini inkar edenler için de cehennem azabı vardır. Ne kötü bir son! |
وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ Ve lilleziyne keferu birabbihim ’azabu cehenneme ve bi’selmasıyru. |
7. Oraya atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu duyarlar. |
إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِيَ تَفُورُ İza ulku fiyha semi’u leha şehiykan ve hiye tefuru. |
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ۖ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ Tekadu temeyyezu minelğayzı kullema ulkıye fiyha fevcun seelehum hazenetuha elem yet’kum neziyrun. |
|
قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ Kalu bela kad caena neziyrun fekezzebna ve kulna ma nezzelellahü min şey’in in entüm illa fiy dalalin kebiyrin. |
|
10. Eğer dinlemiş veya akletmiş olsaydık bu ateş halkı içinde olmazdık, derler. |
وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ Ve kalu lev kunna nesme’u ev na’kılu ma kunna fiy ashabisse’ıyri. |
11. İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Kahrolsun çılgın ateş halkı! |
فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْ فَسُحْقًا لِأَصْحَابِ السَّعِيرِ Fa’teref’u bizenbihim fesuhkan liashabisse’ıyri. |
إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ İnnelleziyne yahşevne rabbehum bilğaybi lehum mağfiretun ve ecrun kebiyrun. |
|
13. Sözünüzü ister gizleyin, ister açıklayın. Şüphesiz O, kalplerin özünü bilir. |
وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ ۖ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ Ve esirru kavlekum evicheru bihi innehu ’aliymun bizatissuduri. |
14. -Yaratan bilmez mi? O, gizli sırlara da vakıf ve haberdardır. |
أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ Ela ya’lemu men haleka ve huvelletıyfulhabiyru. |
15. Yeri sizin için, üzerinde yürüyün ve rızkından yiyin diye alçak kılan O’dur. Dönüş de O’nadır. |
هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِهِ ۖ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ Huvelleziy ce’ale lekumul’arda zelulen femşu fiy menakibiha ve kulu min rizkıhi ve ileyhinnuşuru. |
16. Gökte olanın sizi yere batırmayacağından güvende misiniz, O sarsıldığı zaman? |
أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ Eemintum men fiyssemai en yahsife bikumul’arda feiza hiye temuru. |
أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ Em emintum men fiyssemai en yursile ’aleykum hasıben feseta’lemune keyfe neziyri. |
|
18. Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Fakat, beni inkar etmek nasılmış? |
وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ Ve lekad kezzebilleziyne min kablihim fekeyfe kane nekiyri. |
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ ۚ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَٰنُ ۚ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ Evelem yerev ilettayri fevkahum saffatin ve yakbıdne ma yumsikuhunne illerrahmanu innehu bikulli şey’in basıyrun. |
|
أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ ۚ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ Emmen hazelleziy huve cundun lekum yansurukum min dunirrahmani inilkafirune illa fiy ğururin. |
|
أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ ۚ بَلْ لَجُّوا فِي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ Emmen hazelleziy yerzukukum in emseke rizkahu bel leccu fiy ’utuvvin ve nufurin. |
|
22. O halde, yüzüstü sürünen mi daha doğru yoldadır; yoksa, dosdoğru yolda dümdüz yürüyen mi? |
أَفَمَنْ يَمْشِي مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّنْ يَمْشِي سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ Efemen yemşiy mukibben ’ala vechihi ehda emmen yemşiy seviyyen ’ala sıratın mustekıymin. |
23. De ki -Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz. |
قُلْ هُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۖ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ Kul huvelleziy enşeekum ve ce’ale lekumussem’a vel’ebsare vel’ef’idete kaliylen ma teşkurune. |
24. De ki -Sizi yeryüzünde türeten O’dur. O’nun huzurunda toplanacaksınız. |
قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Kul huvelleziy zereekum fiyl’ardı ve ileyhi tuhşerune. |
25. - Bu vaat ne zaman gerçekleşecek, eğer doğru söylüyorsanız? derler. |
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Ve yekulune meta hazelva’du in kuntum sadikıyne. |
26. De ki - Bunun bilgisi yalnız Allah’tadır. Ben sadece bir uyarıcıyım. |
قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ Kul innemel’ılmu ’ındallahi ve innema ene neziyrun mubiynun. |
فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَقِيلَ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَدَّعُونَ Felemma reevhu zulfeten siy-et vucuhulleziyne keferu ve kıyle hazelleziy kuntum bihi tedde’une. |
|
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَنْ مَعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَنْ يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ Kul ereeytum in ehlekeniyallahu ve men me’ıye ev rahımena femen yuciyrulkafiriyne min ’azabin eliymin. |
|
قُلْ هُوَ الرَّحْمَٰنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Kul huverrahmanu amenna bihi ve ’aleyhi tevekkelna feseta’lemune men huve fiy dalalin mubiynin. |
|
30. De ki -Eğer suyunuz yerin dibine çekilse, söyleyin bakalım, size akar bir su kim getirebilir? |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتِيكُمْ بِمَاءٍ مَعِينٍ Kul ereeytum in asbeha maukum ğavren femen ye’tiykum bimain me’ıynin. |