Celal Yıldırım 

1. Elif - Lâm - Râ. Bu Kitab’ı, Rablarının izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa, O yegâne üstün ve övülmeğe lâyık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.

2. (O övülmeğe lâyık olan) Allah ki, göktekiler de, yerde olanlar da O’nundur. Çok şiddetli azabından da vay o kâfirlere !

3. Onlar ki Dünya hayatını sever, Âhiret’e tercîh ederler; Allah’ın yolundan alıkoyarlar da onu eğri göstermek isterler. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler.

4. Biz, her peygamberi, onlara açık-seçik anlatsınlar diye kendi milletinin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır; dilediğini doğru yola iletir.

5. And olsun ki Musa’yı da «kavmine-milietine karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat» diye âyetlerimizle (açık belgelerimiz ve mu’cizelerimizle) göndermiştik. Şüphesiz ki, bunda çokça sabreden, çokça şükreden herkes için ibretler, öğütler vardır.

6. Ve Musa da o vakit kavmine şöyle demişti «Allah’ın size olan nîmetini anın ; hani sizi Fir’avn hanedanımın zulmünjden kurtarmıştı ki, onlar sizi azabın kötüsüne uğratıyor; erkek çocuklarınızı boğazlıyor, kız çocuklarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunlarda Rabbınız tarafından sizin içirt büyük bir imtihan vardı.

7. Yine hatırlayın ki, Rabbınız şöyle buyurmuştu Şanıma and olsun ki, şükrederseniz elbette (lütuf ve nimetimi) artırırım. Nankörlük ederseniz, (bilin ki) azabım şüphesiz ki çok şiddetlidir.

8. Musa (devamla) dedi ki Siz ve yeryüzündekilerin hepsi inkâra sapıp nankörlük edecek olursanız, şüpheniz olmasın ki, Allah müstağnidir (her şeyden ganîdir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, fakat her şey O’na mutlaka muhtaçtır) ve övülmeğe de (her zaman çok daha) lâyıktır.

9. Sizden önce gelip geçen Nûh, Âd, Semûd’un ve onlardan sonra gelip (ismini, sayısını, kıssalarını) Allah’ tan başkasının bilmediği kavimlerin (ve milletlerin) haberleri size gelmedi mi ? Peygamberleri onlara açık belgelerle, mu’cizelerle geldiler; onlar ise (peygamberleri konuşturmamak için) ellerini (onların) ağızlarına doğru uzatıp, «doğrusu biz sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz; bizi davet ettiğiniz şeyden de iyice şüphe içindeyiz!» dediler.

10. Peygamberleri onlara dediler ki «Geçmişte hiçbir örneği ve benzeri olmaksızın gökleri ve yeri yaratan ; günahlarınızdan temizleyip bağışlamak için sizi davet eden ve sizi belli bir süreye kadar (yok etmeyip) geciktiren Allah hakkında mı şüphe ediyorsunuz ?! Onlar, «siz de bizim gibi insansınız, babalarımızın taptıklarından bizi alıkoymak istiyorsunuz. O halde bize açık belge ve delil getirin» dediler.

11. Peygamberleri onlara dediler ki «Doğrusu biz de sizin gibi insandan başkası değiliz, ama Allah, kullarından dilediğine minnet buyurup nîmetini verir. Allah’ın izni olmadıkça size belge ve delil (açık mu’cize) getirmek ne haddimize. Ve artık mü’minler ancak Allah’a güvenip dayansınlar!

12. Biz ne diye ancak Allah’a güvenip dayanmıyalım ki O cidden bize yollarımızı göstermiştir. Bize yaptığınız eziyetlere karşı elbette sabredeceğiz. Artık tevekkül edenler sadece Allah’a güvenip dayansınlar.

13. İnkâra sapanlar, peygamberlerine, «and olsun, ya sizi yurdumuzdan çıkarırız, ya da bizim dinimize dönersiniz !» diyerek (tehdîdde bulundular). Bu sebeple Rabları onlara ; «Şanıma and olsun ki, zâlimleri elbette yok edeceğiz» diye vahyetti.

14. Onların ardından sizi o yurda mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu (mutlu sonuç) makamımdan ve tehdidimden korkanlaradır.

15. Peygamberler fetih ve yardım dilediler; inatçı her zorba ise ziyana uğrayıp mahvoldu.

16. Önünde ise, Cehennem vardır ; kanlı su ve irin içirilir.

17. Yudum yudum içmeye çalışacak, hiç de boğazından rahat geçmeyecek. Ölüm her yandan gelecek, ama o yine ölmiyecek. (Bunun) arkasından da büyük bir azâb vardır.

18. Rablerini inkâr edip küfre sapanların (Allah’ı tanımıyanların) misâli, amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle esip savurduğu küle benzer. Kazandıklarından bir şey elde edemezler. Bu da (gerçekten) uzak sapıklığın, şaşkınlığın kendisidir.

19. Görmedin mi, Allah gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Dilerse sizi giderip yok eder, yerinize yeni bir insan topluluğu getirir.

20. Bu da Allah’a göre zor değildir.

21. Bunların hepsi Allah’ın huzuruna çıkıp toplanırlar; zayıflar, o büyüklük taslayıp (Allah’a imânı) gururlarına yediremiyenlere derler ki «Doğrusu bizler size uymuştuk (uydunuz olmuştuk). Allah’ın azabından az bir şey olsun savıp bizi ondan koruyabilir misiniz ?» Onlar, «ne yapalım, Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi artık bizler sızlansak da, sabretsek de birdir. Bizim için kaçıp sığınacak bir kurtuluş yoktur» derler.

22. İş olup bitince, ilâhî hüküm yerine gelince, şeytan der ki «Doğrusu Allah size gerçek bir va’dde bulunmuştu, ben de size söz vermiştim, ama sözümden döndüm, (döneklik yaptım). Zaten üzerinizde bir sultam ve nüfuzum da yoktu, sadece sizi davet ettim, siz de olumlu karşılayıp bana geldiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ben sizin feryadınıza koşup kurtaramam; siz de benim feryadıma koşup beni kurtaramazsınız. Aslında beni daha önce Allah’a ortak tutmanızı da tanımamıştım.» Şüphesiz ki zâlimlere elem verici azâb vardır.

23. İmân edip, iyi-yararlı amellerde bulunanlar, altlarından ırmaklar akan Cennetlere sokulacaklardır. Rablerinin izniyle orada devamlı kalırlar. Oradaki kutlamaları «selâmadır.

24. Allah’ın sana nasıl misâl verdiğine baksana ; güzel bir söz, kökü sağlam, sabit, dalları gökte güzel bir ağaç gibidir.

25. Rabbinin izniyle her an meyve verir; düşünüp öğüt alsınlar diye Allah insanlara (böyle) misâller verir,

26. Kötü bir söz ise, yerin üstünde gövdesi koparılmış hiçbir yararı olmayan bir ağaç gibidir.

27. Allah imân edenleri Dünya hayatında da, Âhiret’te de sabit bir söz ile sağlamlaştırır. Zâlimleri ise saptırır ve Allah dilediğini yapar.

28. (28-29) Allah’ın nîmetini küfre, nankörlüğe değiştirenleri ve milletlerini de helak yurduna (sürükleyip) sokanları görmedin mi ? Cehennem’e yaslanırlar; orası ne kötü karargâh !

29. (28-29) Allah’ın nîmetini küfre, nankörlüğe değiştirenleri ve milletlerini de helak yurduna (sürükleyip) sokanları görmedin mi ? Cehennem’e yaslanırlar; orası ne kötü karargâh !

30. (Halkı) Allah’ın yolundan saptırmak için O’na ortaklar, benzerler koştular. De ki Bir süre keyfinize bakıp yararlanın; elbette varacağınız yer Cehennem’dir.

31. İmân eden kullarıma de ki İçinde alım-satım, dostluk bulunmayan gün gelmeden önce namazı kılsınlar, kendilerine rızık olarak sunduğumuz şeylerden gizli-açık (Allah için) harcasınlar.

32. Öyle Allah ki, gökleri ve yeri yaratmış, gökten su indirerek size rızık olsun diye onunla türlü ürünler çıkarmış ; denizde O’nun emriyle (koyduğu kanunla) dolaşıp gezmeniz için gemiyi sizin buyruğunuza vermiş ; nehirleri de sizin (yararınıza) baş eğdirmiştir.

33. Güneş’le Ay’ı bağlı bulundukları kanun gereği (görevlerini) biteviye sürdürmek üzere hizmetinize veren, gece ile gündüzü size musahhar kılan da O’dur.

34. İsteyebileceğiniz her şeyi veren de O’dur. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışacak olursanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok haksız ve çok nankördür.

35. Bir zaman İbrahim demişti ki «Rabbim ! Bu şehri (Mekke’yi) güvenli eyle ; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak bulundur.»

36. «Rabbim! O putlar insanlardan bir çoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, şüphesiz ki o bendendir ; kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki sen çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.»

37. «Rabbimiz ! Doğrusu ben çccuklarımdan bir kısmını senin Hürmetli Evin’in yanına ziraatsız bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namaz kılsınlar diye (böyle bir yer seçtim). Artık sen insanlardan bir kısmının gönlünü hevesle onlara meylettir; onları bazı meyvelerle rızıklandır; umulur ki şükrederler.»

38. «Rabbimiz ! Şüphesiz ki Sen bizim gizlediklerimizi de, açıkladığımızı da bilirsin. Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.»

39. «Hamd o Allah’a ki, bana yaşlılığımda İsmail ile İshâk’ı bağışladı. Şüphesiz ki Rabbim duayı işitendir.»

40. «Rabbim ! Beni de, çocuklarımı da namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur.»

41. «Rabbimiz ! Beni de, ana-babamı da, bütün mü’minleri de hesaba durulacağı gün bağışla.»

42. (Bu geçen olayları hatırla da) Allah’ı, o zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma ! Onları ancak gözlerin bir noktaya dikilip kalacağı güne kadar geciktiriyor.

43. (O gün) başları yukarıya dikilmiş, gözlerini kendilerine (bile) çevirip bakamazlar; kalbleri de bomboş halde koşarlar.

44. İnsanları azabın geleceği gün hakkında uyar! Zulmedenler diyecekler ki, «ey Rabbimiz! Bizi yakın bir geleceğe kadar ertele ki dâvetine olumlu cevap vererek gelelim, peygamberlere uyalım.» Ama daha önce sizin için zeval (=sonunuzun gelmesi) yok diye yemin eden sizler değil miydiniz?

45. Hem kendilerine zulmeden (şaşkınların) yerlerine yerleştiniz ; üstelik onlara neler yaptıklarımız da size açık şekilde belli olmuştu; ayrıca size birtakım misaller de vermiştik.

46. Onlar kurmak istedikleri tuzağı kurdular; hile ve tuzaklarıyla dağlar bile yerinden oynasa, Allah yanında da onların tuzağına karşı tuzak var.

47. Allah’ın peygamberine verdiği sözden cayacağını sakın sanma ! Şüphesiz ki Allah çok üstündür, çok güçlüdür; cezaya lâyık olanın cezasını verendir.

48. O günde ki, yer başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir ve (hepsi de) O bir olan, her şeyi kahr-u saltanatı altında tutan Allah’ın huzuruna koşarlar.

49. Suçlu günahkârları o gün bukağılara vurulmuş görürsün.

50. Gömlekleri katrandan ; yüzlerini de ateş kaplar.

51. (Bütün bunlar) Allah’ın herkese elde ettiğinin karşılığını vermesi içindir. Doğrusu Allah hesabı çarçabuk görendir.

52. Bu (Kur’ân) insanlara bir tebliğdir ki, onunla uyarılsınlar, Allah’ın tek bir ilâh olduğunu bilsinler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar.