Sadık Türkmen 

1. Elif, lâm, Ra. SANA/(SİZE) bir Kitap indirdik ki; Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın[ız], güçlü, övgüye lâyık olanın yoluna (önderlik edesin[ız]).

2. O Allah ki; gökyüzünde ve yeryüzünde ne varsa, hepsi O’nundur. Gerçeği kabul etmeyen/kâfirlerin çekecekleri var, çetin bir azaptan dolayı!

3. Onlar, o kimseler ki; dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah’ın yolundan çevirirler/alıkoyarlar ve o yolu karıştırmak/eğriltmek/saptırmak isterler! İşte onlar, uzak bir sapkınlık içindedirler.

4. Biz her RASÛLÜ/ELÇİYİ, mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah; (sapıklığı) isteyen/dileyen kimseyi sapıklığında bırakır, (hidayeti/doğru yolu) isteyen kimseyi de doğru yola iletir. O güçlüdür, doğru hüküm/karar verendir.

5. Şüphesiz biz Musa’yı, "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için kesin ayetler vardır.

6. Hani o zaman, Musa kavmine demişti ki "Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir zaman sizi Firavun ailesinden/hanedanından kurtardı. Onlar, size azabın en kötüsünü reva görüyorlar; oğullarınızı boğazlıyorlar ve kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Rabbinizden izin verilmiş bir belâ (açığa çıkarılma), hem de büyük bir belâ (açığa çıkarılma cezası) vardı!"

7. Hatirlayin, rabbiniz şöyle ilan etmişti/buyurmuştu "Eğer şükrederseniz elbette size artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, elbette azabım pek çetindir."

8. Musa dedi ki "Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de, muhakkak ki Allah; zengindir, övgüye lâyıktır."

9. Size, sizden önceki kimselerin haberleri gelmedi mi? Nuh, Âd ve Semud kavminin ve onların ardından gelenlerin! Onları ancak Allah bilir. Elçileri onlara apaçık kanıtlar getirmişlerdi; ama onlar elleri ile o elçilerin ağızlarını kapattılar ve dediler ki "Gerçekten biz, ona gönderilen o şeyi inkâr ettik, bizi kendisine çağırdığınız şeyden, kuşkulu bir şüphe içindeyiz."

10. Elçileri dedi ki "Gökleri ve yeryüzünü var eden Allah hakkında şüphe olur mu? Sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet ediyor ve bir süreye kadar sizi ertelemek istiyor." Dediler ki "Siz de yalnızca bizim gibi birer insansınız. Bizi, atalarımızın taptığı şeylerden çevirmek istiyorsunuz. Öyleyse, bize apaçık bir delil getirin!"

11. "evet, biz de sizin gibi yalnızca ölümlü birer insanız. Ancak, Allah kullarından dilediği kişiye (risâlet) lütfeder. Allah’ın izni olmaksızın, (risâletten) size bir delil getirmemiz mümkün değildir. İnananlar Allah’a güvensinler.

12. Allah’a güvensizlik duymamız bize yaraşmaz; bizlere hidayet/doğruya iletici yollarımızı göstermiş iken! Elbette, bize yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz/katlanacağız. Güvenenler, yalnız Allah’a güvensinler."

13. Inkâr edenler, elçilere dediler ki "Ya mutlaka sizi vatanımızdan çıkarırız ya da mutlaka dinimize dönersiniz." Rableri onlara şöyle vahyetti "Kesinlikle, zalimleri/hainleri helâk edeceğiz.

14. Muhakkak ki onların ardından oraya/o yere sizi yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan ve uyarımdan korkan içindir."

15. Ve (elçiler) zafer istediler. Sonunda her inatçı zorba mahvoldu/hüsrana uğradı!

16. Ardından da cehennem vardır, orada irinli bir sudan içirilir.

17. O irinli suyu yutmaya çalışır, fakat onu kolayca yutup boğazından geçiremez. Her yandan ona ölüm geldiği halde, yine de ölemez. Ardından da daha kaba bir azap vardır.

18. Rablerine karşi nankörlük edenlerin misali şöyledir Onların yaptıkları işler; fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu kül gibidir! Kazandıklarından hiçbir şeyi ele geçiremezler! İşte, asıl uzak sapma budur!

19. Görmedin mi? Allah gökleri ve yeryüzünü hak ile/gerçek ile yaratmıştır. Dilerse sizi götürür ve yepyeni bir halk getirir!

20. Bu, Allah’a göre güç bir iş değildir.

21. Hepsi, Allah’ın huzuruna çıkacaklar! Zayıflar, büyüklük taslayan önderlerine diyecekler ki "Şüphesiz biz size uymuştuk. Allah’ın azabından bir şey bizden savabilir misiniz?" (Önderleri ise) derler ki "Allah bize yol gösterseydi, elbette biz de size yol gösterirdik. Şimdi sızlansak da sabretsek de bizim için birdir; bizim için kaçıp sığınacak bir yer de yoktur!"

22. Iş/hüküm yerine getirildikten sonra, şeytan dedi ki "Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vadetti, ben de size vadettim; ama ben, sözümden caydım/yalancı çıktım! Zaten, benim size karşı hiçbir gücüm yoktu ki. Ben sadece sizi çağırdım, siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın; siz, kendi kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Zaten ben, daha önce beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul edemezdim! Şüphesiz zalimler/hainler için, acıklı bir azap vardır."

23. Inananlar ve faydalı işi en iyi şekilde (dürüstçe) yapanlar, altlarından nehirler akan cennetlere konuldular. Rablerinin izniyle orada sürekli kalacaklardır. Orada onların iyilik temennileri; "Selâm"dır.

24. Görmedin mi, Allah nasıl bir misal verdi? Güzel bir söz; kökü sabit ve dalları gökyüzünde olan güzel bir ağaç gibidir!

25. O, rabbinin izniyle her zaman meyvelerini verir. Allah insanlara böyle misaller verir; umulur ki, öğüt alırlar.

26. Kötü bir sözün örneği ise; yerin üstünden, kökünden sökülüp çıkarılmış, sabit durması mümkün olmayan kötü bir ağaç gibidir!

27. Allah gerçeklere inananları, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir sözle destekler. Allah zalimleri ise sapıklıkta bırakır. Allah dilediğini (doğruluk ve adaletle) yapandır.

28. Allah’in nimetini, nankörlükle değiştiren kimseleri görmedin mi? Onlar, kavimlerini mutsuzluk yurduna kondurdular...

29. Cehennem!.. Ona yaslanırlar. O, ne kötü bir karargah!

30. Allah’a eşler koştular, O’nun yolundan saptırmak için! De ki "Şimdilik eğlenin. Çünkü gidişiniz ateşedir/varacağınız yer ateştir."

31. Inanan kullarima söyle "Namazı gereği gibi kılsınlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, gizlice ve açıkça bağışlasınlar. İçinde alışverişin ve dostluğun bulunmayacağı gün gelmeden önce."

32. O Allah Kİ; gökleri ve yeryüzünü yarattı. Gökyüzünden bir su indirip, onunla sizin için rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmesi için, gemileri sizin hizmetinize verdi. Ve nehirleri de sizin hizmetinize verdi!

33. Sürekli görevlerini yapan ikili olarak, Güneş’i ve Ay’ı da emrinize verdi. Yine geceyi ve gündüzü de sizin hizmetinize sundu.

34. Size, istediğiniz şeylerden biraz verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olsanız, onu sayamazsınız! Gerçekten insan; pek zalim, pek nankördür.

35. Hani bir ZAMAN, İbrahim demişti ki "Rabbim, bu bölgeyi güvenli bir yer kıl! Beni ve çocuklarımı putlara kul olmaktan uzak tut!

36. Rabbim! gerçekten insanlardan birçoğu, onlarla saptılar. Bundan böyle, kim bana uyarsa, işte o bendendir. Kim bana isyan ederse/karşı gelirse, artık Senin (merhametine kalmıştır). Şüphesiz Sen; çok bağışlayan ve çok esirgeyensin!

37. Rabbimiz! ben, çocuklarımdan bir kısmını, Beyti Muharremin’in/Kâbe’nin yanında, ekin bitmez (çorak) bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Salat’ı/Namaz’ı, (ayetleri anlayarak, sürekli ve bilinçli olarak) yerine getirsinler! Bundan böyle insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara yönelt! Onları çeşitli ürünlerle rızıklandır, umulur ki şükrederler!

38. Rabbimiz! Şüphesiz Sen, gizlediğimizi ve açığa vurduğumuzu bilirsin. ‘Ne yeryüzünde, ne de gökyüzünde, hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz!’

39. Ihtiyarlığımda bana İsmail’i ve İshak’ı lütfeden Allah’a sayısız övgüler olsun! Şüphesiz, Rabbim duayı işitendir.

40. Rabbim! bana, namazı sürekli kılmamda yardımcı ol, soyumdan olanlara da!.. Rabbimiz! Duamı kabul buyur!

41. Rabbimiz! beni, annemi babamı ve gerçeklere inananları bağışla, hesabın görüleceği gün!"

42. Sakin Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Sadece onları, dehşetten gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor!

43. O zaman başlarını dikerek koşarlar, bakışları kendilerine dönmez, yürekleri de sanki bomboştur!

44. Insanlari, kendilerine azabın geleceği şu günden uyar; o gün zulmedenler der ki "Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de Senin çağrına uyalım, elçilere tabi olalım!" Siz daha önce de kendiniz için; ’hiçbir yıkım yoktur’ diye, yemin etmemiş miydiniz?

45. Siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında yerleşmiştiniz! Onlara karşı ne yaptığımızı açıkça gördünüz. Size örnekler de vermiştik.

46. Gerçekten onlar tuzaklarını kurmuşlardı. Oysa onların tuzakları/planları Allah’ın bilgisi dahilindeydi; velev ki tuzakları dağları yerinden oynatacak olsa bile!...

47. Bunun içindir Kİ sakın Allah’ı, elçilerine verdiği sözden cayar sanma! Şüphesiz Allah; daima üstündür, intikam alandır.

48. O gün yeryüzü, başkasıyla değiştirilir. Ve gökler de... Bütün insanlar; O tek, hâkim Allah’ın huzurunda dururlar.

49. O gün suçluları, birbirlerine bağlı zincirlere vurulmuş olarak görürsün!

50. Gömlekleri katrandandır, yüzlerini ateş kaplamaktadır!

51. Böylece Allah herkese kazandıklarının karşılığını verir! Muhakkak ki Allah hesabı çabuk görendir.

52. Işte bu bütün insanlığa bir duyurudur "Bununla uyarılsınlar, O Allah’ın, Tek İlâh/Kainatın İmparatoru olduğunu bilsinler ve temiz düşünce/akıl sahipleri de düşünüp öğüt alsınlar!"