Ömer Nasuhi Bilmen 

1. Elif, Lâm, Râ. Bir kitaptır ki, bunu sana indirdik, nâsı Rablerinin izniyle karanlıklardan nûra, O azîz, Hamîdin yoluna çıkarasın.

2. Allah’ın (yoluna) ki, göklerde ne varsa ve yerde ne varsa hep O’nundur. Ve şiddetli bir azaptan dolayı vay kâfirlere!

3. Onlar ki, dünya hayatını ahiret üzerine seve seve tercih ederler ve Allah’ın yolundan çevirirler ve onun için eğrilik isterler, işte onlar pek uzak bir sapıklıktadırlar.

4. Ve Biz her peygamberi ancak kendi kavminin lisaniyle gönderdik ki, onlara beyan etsin. Artık Allah Teâlâ dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola sevkeder. Ve azîz, hakîm olan O’dur.

5. Ve andolsun ki, Biz Mûsa’yı âyetlerimizle gönderdik. Kavmini zulmetlerden nûra çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat diye. Şüphe yok ki, bunda çok sabreden, çok şükür eden her bir kimse için büyük ibretler vardır.

6. Ve o vakit Mûsa kavmine demişti ki Allah’ın üzerinize olan nîmetini yâd edin. O zaman ki sizi Fir’avun’un erlerinden kurtardı. Onlar sizi kötü azaba sürüklüyorlardı. Ve oğullarınızı boğazlıyorlardı, kadınlarınızı da diri bırakıyorlardı ve bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.

7. Ve yâd ediniz ki, Rabbiniz size bildirmişti «Eğer şükrederseniz elbette size arttırırım, ve eğer nankörlük edersiniz şüphe yok ki, benim azabım elbette pek şiddetlidir.»

8. Ve Mûsa dedi ki «Eğer siz ve bütün yeryüzünde bulunanlar nankörlük etseniz, şüphe yok ki, Allah Teâlâ elbette ganîdir, hamîd’dir.»

9. Size sizden evvelkilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavminin ve onlardan sonrakilerin (ki onları Allah’tan başkası bilmez) haberleri gelmedi mi? Onlara peygamberleri mûcizelerle gelmişlerdi. Onlar ellerini ağızlarına itmişler ve demişlerdi ki «Biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi inkar ettik ve biz kendisine bizi dâvet ettiğiniz şey hakkında şüphe yok ki, kuşkulandırıcı bir şey içindeyiz.

10. Peygamberleri demişti ki «Gökleri ve yeri yaratan Allah Teâlâ’dan şekk edilebilir mi? Sizi dâvet ediyor ki, sizi günahlarınızdan yarlığasın ve sizi muayyen bir vakte kadar geriye bıraksın.» Dediler ki «Siz de bizim gibi beşerden başka değilsiniz. Bizi atalarımızın tapar oldukları şeylerden döndürmek istiyorsunuz. O halde bize apaçık bir bürhan getiriniz.»

11. Peygamberleri onlara dedi ki «Biz sizin gibi bir beşer olmaktan başka değiliz. Velâkin Allah Teâlâ kullarından dilediği kimseye ihsan eder ve Allah Teâlâ’nın izni olmadıkça bizim size bir hüccet getirmeğe kudretimiz yoktur ve mü’minler artık Allah Teâlâ’ya tevekkül etsinler.»

12. «Ve biz ne için Allah Teâlâ’ya tevekkül etmeyelim ki, bize yollarımızı muhakkak O dosdoğru göstermiştir ve elbette bize yaptığınız eziyetlere sabrederiz. Ve mütevekkil olanlar da artık Allah’a tevekkülde bulunsunlar.»

13. Ve kâfir olanlar, peygamberlerine dediler ki «Elbette sizi yurdumuzdan çıkarırız, veyahut bizim milletimize dönüverirsiniz.» Artık Rableri de onlara vahyetti ki «Elbette biz o zalimleri helâk edeceğiz.»

14. «Ve elbette onlardan sonra o yurda sizi yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve vaadimden korkana mahsustur.»

15. Ve (peygamberler) fütühat istediler. Her zorba, inatcı da hüsrâna uğradı.

16. Onun arkasından da cehennem vardır. Ve irinli sudan içirilecektir.

17. Onu yudum yudum içer ve onu boğazından geçiremeyecektir ve ona her taraftan ölüm gelecek. Halbuki, o ölmüş olmayacaktır, ve onun arkasından da ağır bir azap vardır.

18. Rablerini inkâr edenlerin meseli şöyledir; onların amelleri, fırtınalı bir günde şiddetli bir rüzgâra uğrayan bir kül gibidir. Onlar kazandıklarından bir şey üzerine kâdir olamazlar. İşte uzak sapıklık budur.

19. Görmedin mi ki, muhakkak Allah Teâlâ gökleri ve yeri bihakkın yaratmıştır. Eğer dilerse sizleri giderir ve yeni bir halk getirir.

20. Ve bu, Allah Teâlâ için güç bir şey değildir.

21. Ve hepsi Allah Teâlâ’nın huzuruna çıkmış olacaklardır. Artık zayıflar, kendilerini büyük görmekte bulunmuş olanlara diyecekler ki Muhakkak biz size tâbi olmuştuk, şimdi siz Allah’ın azabından bir şeyi bizden bertaraf edebilir misiniz? (Onlar da) derler ki Allah Teâlâ, bize hidâyet etse idi, elbette sizi hidâyete dâvet ederdik. Bizim için şimdi (fazla mahzun olsak da, sabretsek de) müsavîdir. Bizim için bir sığınacak yer yoktur.

22. Ve iş hükme iktiran edince şeytan der ki «Şüphesiz Allah size hak bir vaad ile vaadetmişti. Ben de size vaadetmiştim, sonra size vaadimden caydım. Ve benim için sizin üzerinize bir tahakküm yoktur. Ben sizi ancak dâvet ettim, siz de bana hemen icabet ettiniz. Artık beni kınamayınız, kendi nefislerinizi kınayınız. Ve ben sizi kurtarıcı değilim, siz de beni kurtarıcı değilsiniz. Şüphe yok ki beni evvelce şerik koşmanızı ben inkar etmiş oldum. Muhakkaktır ki, zalimler için pek acı bir azap vardır.»

23. Ve imân eden ve sâlih sâlih amellerde bulunan kimseler, altlarından ırmaklar akar cennetlere konulmuşlardır, orada Rablerinin izniyle ebedî bir halde kalacaklardır. Onların duaları orada selâmdır.

24. Görmedin mi ki, Allah Teâlâ nasıl bir temsil irâd etmiştir, bir temiz kelimeyi ki kökü sabit ve dalı semâda olan hoş bir ağaç gibidir.

25. Öyle bir ağaç ki (yemişlerini) Rabbinin izniyle her zaman verir ve Allah Teâlâ insanlara misaller irad eder, tâ ki, düşünüp ibret alsınlar.

26. Habis bir kelimenin misali ise, yerin üzerinden kapanmış nâpâk bir ağaç gibidir ki, onun için bir sebat yoktur.

27. Allah Teâlâ mü’minleri dünya hayatında da, ahirette de sabit kavil ile tesbit eder ve Allah Teâlâ zalimleri dalâlete düşürür ve Allah Teâlâ dilediğini yapar.

28. Allah’ın nîmetini küfre tebdîl edenleri ve kavimlerini helâk yurduna sevkeyleyenleri görmedin mi?

29. Cehenneme, oraya gireceklerdir. O ne kötü karargâh!

30. Ve Allah için şerikler edindiler, O’nun yolundan saptırmak için. De ki «Faidelenin, sonra muhakkak ki, dönüp gideceğiniz yer, ateştir.»

31. İmân etmiş olan kullarıma söyle, namazı kılsınlar ve kendilerini merzûk etmiş olduğumuz şeylerden gizlice ve âşikâre infakta bulunsunlar, bir günün gelmesinden evvelki, onda ne satış vardır, ne de dostluk.

32. Allah, O (Hâlık-i Azîm) dir ki gökleri ve yeri yaratmıştır ve gökten su indirmiştir. Sonra onunla semerelerden sizin için rızk meydana çıkarmıştır ve O’nun emriyle denizde de cereyan etmek için size gemileri musahhar kıldı ve size ırmakları da musahhar kılmıştır.

33. Ve sizin için aleddevam deveran eden güneşi ve kameri musahhar kıldı ve sizin için geceyi ve gündüzü de musahhar kılmıştır.

34. Ve size istedikleriniz şeylerin hepsinden vermiştir ve Eğer Allah’ın nîmetini sayacak olsanız sayıp bitiremezsiniz. Şüphe yok ki insan elbette çok zalîmdir, çok nankördür.

35. Ve yâd et o zamanı ki, İbrahim demişti «Yarabbi! Bu şehri emin kıl, ve beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak bulundur.»

36. «Ey Rabbim! Muhakkak ki onlar nâstan birçoklarını idlâl ettiler. İmdi her kim bana tâbi olursa şüphe yok ki, o bendendir ve kim bana âsi olursa, artık muhakkak ki, Sen çok yarlığayıcısın, çok esirgeyicisin.»

37. «Rabbimiz! Ben zürriyetimden bazısını senin Beyt-i Muharrem’inin yanındaki ekinsiz bir vadide iskan ettim. Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılsınlar diye. Artık insanlardan bir kısmını gönüllerini onlara meyleder kıl ve onları mahsulâttan merzûk et. Umulur ki, onlar şükrederler.»

38. «Ey Rabbimiz! Şüphe yok ki, Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilirsin. Ve Allah Teâlâ’ya ne yerde ve ne de gökte hiçbir şey gizli kalamaz.»

39. «Hamdolsun o Allah’a ki, bana ihtiyarlık çağında İsmail’i ve İshak’ı ihsan buyurdu. Şüphe yok ki Rabbim, elbette duayı bihakkın işiticidir.»

40. «Yarabbi! Beni ve zürriyetimden olanı da namaza müdavim kıl. Ey Rabbimiz! Ve duamı kabul buyur.»

41. «Ey Rabbimiz! Hesap zuhûra geleceği gün beni, anamı, babamı ve mü’minleri mağfiretine nâil kıl.»

42. Ve Allah Teâlâ’yı zalimlerin yapar oldukları şeylerden gâfil sanma. Onları, kendisinde gözlerin yerlerinde karar edemeyeceği bir gün için tehir eder.

43. (Öyle ki) Başlarını yukarıya dikerek koşarlar. Gözleri kendilerine dönüp bakamaz ve yürekleri ise bomboş hava kesilmiş bulunur.

44. Ve nâsı korkut, o azabın kendilerine geleceği bir gün ile ki, o zalim olanlar diyeceklerdir ki «Ey Rabbimiz! Bizi bir yakın vakte kadar tehir et, senin davetine icabet edelim, ve peygamberlere tâbi olalım.» (Onlara denilecektir ki) «Sizin için bir zeval yoktur diye siz evvelce yemin etmiş değil mi idiniz?»

45. Halbuki, siz nefislerine zulmetmiş olanların yurtlarında ikamet etmiş ve onlara neler yapmış olduğumuz sizin için apaçık belli olmuş idi ve sizin için misaller de beyan etmiştik.

46. Ve muhakkak ki, (onlar) hileleriyle hilede bulundular ve onların hilesi, Allah katında (malum)dur. Ve onların hilesi, ondan dağlar zail olacak bir (kuvvette) değildir.

47. Artık Allah Teâlâ’yı peygamberlerine olan vaadinden hulf edici sanma. Şüphe yok ki Allah Teâlâ azîzdir, intikam sahibidir.

48. O günde ki, bu yer başka bir yere tebeddül eder, gökler de. Ve vâhid, kahhar olan Allah Teâlâ’nın huzuruna çıkmış olurlar.

49. Ve o günde günahkârları bukağılara vurulmuş bir halde görürsün.

50. Onların gömlekleri katrandandır ve onların yüzlerini ateş kaplayacaktır.

51. Allah Teâlâ, her kimseyi kazandığı ile cezalandırmak için böyle yapacaktır. Şüphe yok ki Allah Teâlâ’nın hesabı pek süratlidir.

52. İşte bu, nâsa kat’i bir tebliğdir. Hem bununla korkutulmuş olsunlar ve hem de O’nun muhakkak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri de güzelce düşünsünler.