Suat Yıldırım | |
---|---|
1. Hayır! Gerçek, kâfirlerin dediği gibi değil. Bu şanlı belde hakkı için! |
لَا أُقْسِمُ بِهَٰذَا الْبَلَدِ La uksimü bilhazelbeledi. |
وَأَنْتَ حِلٌّ بِهَٰذَا الْبَلَدِ Ve ente hıllün bihazelbeledi. |
|
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ Ve validin ve ma velede. |
|
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي كَبَدٍ Lekad halaknel’insane fiy kebedin. |
|
5. O insan kendi üzerinde kimsenin güç sahibi olmadığını mı sanır? |
أَيَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ Eyahsebü en len yakdire ’aleyhi ehadün. |
يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًا Yekulü ehlektü malen lübeden. |
|
أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ Eyahsebü en lem yerehu ehadün. |
|
أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ Elem nec’al lehu ’ayneyni. |
|
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ Ve lisanen ve şefeteyni. |
|
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ Ve hedeynahünnecdeyni. |
|
11. Fakat o sarp yokuşu aşmaya çalışmadı. (Böyle yaparak verilen nimetlerin şükrünü eda etmedi.) |
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ Felaktehamel’akabete. |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ Ve ma edrake mel’akabetü. |
|
13. Sarp yokuş Bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır! |
فَكُّ رَقَبَةٍ Fekkü rekabetin. |
أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ Ev ıt’amün fiy yevmin ziy mesğabetin. |
|
يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ Yetiymen za makrebetin. |
|
16. Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan, barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır. |
أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ Ev miskiynen za metrebetin. |
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ Sümme kane minelleziyne amenu ve tevasav bissabri ve tevasav bilmerhameti. |
|
18. İşte hesap defterleri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır. |
أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ Ol,eke ashabülmeymene |
19. Ayetlerimizi inkâr edenlerin hesap defterleri ise, sol ellerine verilecektir. |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ Velleziyne keferu biayatina hüm ashabülmeş’emeti |
20. Onların cezası da, kapıları, üzerlerine sımsıkı kapatılmış ateş deposuna konulmak olacaktır. |
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ ’Aleyhim narün mü’sadetün |