Celal Yıldırım | |
---|---|
1. İnsan üzerine zamandan öyle bir dönem gelip geçti ki, o anılmaya değer bir şey değildi. |
هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا Hel eta alel’insani hıynüm mined dehri lem yekun şey’en mezkura. |
إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا İnna halaknel’insane min nutfetin emşacin nebteliyhi fece’alnahu semiy’an basıyra. |
|
3. Gerçekten biz, insana yol gösterdik ; o ya şükredici, ya da nankör inkarcı olur. |
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura. |
4. Hakikat biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alev alev köpüren bir ateş hazırladık. |
إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلَاسِلَ وَأَغْلَالًا وَسَعِيرًا İnna a’tedna lilkafiriyne selasile ve ağlalen ve se’ıyren. |
5. Şüphesiz ki, iyi kişiler, karışımı kâfur olan bir bardaktan içerler. |
إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا İnnel’ebrare yeşrebune min ke’sin kane mizacuha kafura |
6. Bir pınardan ki Allah’ın kulları ondan içer de fışkırttıkça fışkırtırlar. |
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا Aynen yeşrebu biha ’ıbadullahi yufecciruneha tefciyra. |
7. Bunlar adaklarını yerine getirirler ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar. |
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا Yufune binnezri ve yehafune yevmen kane şerruhu mustetıyren. |
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا Ve yut’ımunetta’ame ’ala hubbihi miskiynen ve yetiymen ve esiyren. |
|
إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا İnnema nut’ımukum livechillahi la nuriydu minkum cezaen ve la şukuren. |
|
10. Şüphesiz ki biz, asık suratlı (yüzlerin asık olacağı) bir günde Rabbımızdan korkarız (derler). |
إِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا İnna nehafu min rabbina yevmen ’abusen kamtariyren. |
11. Allah da onları o günün şerrinden korudu ve yüzlerini ışılar hale getirip sevince erdirdi. |
فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا Fevekahumullahu şerre zalikelyevmi ve lakkahum nadreten ve sururen. |
12. Sabretmelerine karşılık onları Cennet ve (oradaki) ipekle mükâfatlandırdı. |
وَجَزَاهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا Ve cezahum bima saberu cenneten ve hariyren. |
13. Orada tahtlara ve kanepelere yaslanırlar, orada ne güneş, ne de dondurucu bir soğuk görürler. |
مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ ۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا Muttekiiyne fiyha ’alel’eraiki la yerevne fiyha şemsen ve la zemheriyren. |
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا Ve daniyeten ’aleyhim zılaluha ve zullilet kutufuha tezliylen. |
|
15. Çevrelerinde gümüşten kaplar ve billurdan olan küpler dolaştırılır. |
وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِآنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا Ve yutafu ’aleyhim bianiyetin min fıddatin ve ekvabin kanet kavariyle. |
16. Gümüşten (işlemeli) billurları belli ölçülere göre takdîr etmişlerdir. |
قَوَارِيرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا Kavariyle min fıddatin kadderuha takdiyren. |
وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَبِيلًا Ve yuskavne fiyha ke’sen kane mizacuha zencebiylen. |
|
عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا ’Aynen fiyha tusemma selsebiylen. |
|
19. Çevrelerinde hep taze kalan civanlar dolaşırlar. Onları gördüğünde saçılmış inciler sanırsın. |
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَنْثُورًا Ve yetufu ’aleyhim vildanun muhalledune iza reeytehum hasibtehum lu’luen mensuren. |
20. Orada nereye baksan hep nîmet ve büyük bir mülk görürsün. |
وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا Ve iza reeyte semme reeyte ne’ıymen ve mulken kebiyren. |
عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ ۖ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا ’Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavire min fıddatin ve sekahum rabbuhum şeraben tahuren. |
|
22. Şüphesiz ki, bu sizin için bir mükâfattır; çalışıp çabalamanız şükre lâyık görülmüştür. |
إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا İnne haza kane lekum cezaen ve kane sa’yukum meşkuren. |
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنْزِيلًا İnna nahnu nezzelna ’aleykelkur’ane tenziylen. |
|
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا Fasbir lihukmi rabbike ve la tutı’ minhum asimen ev kefuren. |
|
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا Veskurisme rabbike bukreten ve asıylen. |
|
وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا Ve minelleyli fescud lehu ve sebbıhhu leylen taviylen. |
|
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا İnne haulai yuhıbbunel’acilete ve yezerune veraehum yevmen sekıylen. |
|
نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ ۖ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلًا Nahnu halaknahum ve şededna esrehum ve iza şi’na beddelna emsalehum tebdiylen. |
|
29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık isteyen Rabbına bir yol tutar. |
إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi sebiylen. |
30. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz ki Allah bilendir, hikmet sahibidir. |
وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا Ve ma teşaune illa en yeşaallahu innallahe kane ’aliymen hakiymen. |
يُدْخِلُ مَنْ يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ ۚ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا Yudhılu men yeşau fiv rahmetihi vezzalimiyne e’adde lehum ’azaben eliymen. |