Ömer Nasuhi Bilmen | |
---|---|
1. (1-2) Sana salgın Kıyametin haberi geldi mi? O gün nice yüzler zillete düşmüştür. |
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ Hel etake hadiysülğaşiyeti. |
2. (1-2) Sana salgın Kıyametin haberi geldi mi? O gün nice yüzler zillete düşmüştür. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ Vücuhün yevmeizin haşi’atün. |
3. (3-4) Çalışmış, yorgun kalmıştır. Son derece sıcak bir ateşe girecektir. |
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ ’Amiletün nasıbetün. |
4. (3-4) Çalışmış, yorgun kalmıştır. Son derece sıcak bir ateşe girecektir. |
تَصْلَىٰ نَارًا حَامِيَةً Tasla naren hamiyeten. |
تُسْقَىٰ مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ Tüska min ’aynin aniyetin. |
|
لَيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ إِلَّا مِنْ ضَرِيعٍ Leyse lehüm ta’amün illa min dariy’ın. |
|
لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْنِي مِنْ جُوعٍ La yüsminü ve la yuğniy min cu’ın. |
|
8. (8-9) Bir kısım yüzler de o günde güzellik sahibidir. Çalışmış olmasından dolayı hoşnuttur. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌ Vücuhün yevmeizin na’ımetün. |
9. (8-9) Bir kısım yüzler de o günde güzellik sahibidir. Çalışmış olmasından dolayı hoşnuttur. |
لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌ Lisa’yiha radıyetün. |
10. (10-11) Bir yüksek cennette. Orada boş bir lâkırdı işitmezsin. |
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ Fiy cennetin ’aliyetin. |
11. (10-11) Bir yüksek cennette. Orada boş bir lâkırdı işitmezsin. |
لَا تَسْمَعُ فِيهَا لَاغِيَةً La tesme’u fiyha lağıyeten |
12. (12-13) Orada akan bir su kaynağı vardır. Orada yüksek tahtlar vardır. |
فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ Fiyha ’aynün cariyetün. |
13. (12-13) Orada akan bir su kaynağı vardır. Orada yüksek tahtlar vardır. |
فِيهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌ Fiyha sürürin merfu’atün. |
14. (14-16) Hazırlanmış sürahiler... Dizilmiş yastıklar. Ve döşenmiş nefis sergiler (vardır). |
وَأَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌ Ve ekvabün mevdu’atün. |
15. (14-16) Hazırlanmış sürahiler... Dizilmiş yastıklar. Ve döşenmiş nefis sergiler (vardır). |
وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌ Ve nemariku masfufetün. |
16. (14-16) Hazırlanmış sürahiler... Dizilmiş yastıklar. Ve döşenmiş nefis sergiler (vardır). |
وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌ Ve zerabiyyü mebsusetün. |
أَفَلَا يَنْظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ Efela yenzurune ilel’ibilli keyfe hulikat. |
|
18. (18-19) Ve göğe ki, nâsıl yükseltilmiş? Ve dağlara ki nasıl dikilmiş? |
وَإِلَى السَّمَاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ Ve ilessemai keyfe rufi’at. |
19. (18-19) Ve göğe ki, nâsıl yükseltilmiş? Ve dağlara ki nasıl dikilmiş? |
وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ Ve ilelcibali keyfe nusıbet. |
وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ Ve ilel’ardı keyfe sutihat. |
|
فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ Fezekkir innema ente müzekkirün. |
|
لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍ Leste’aleyhim bimusaytırin. |
|
إِلَّا مَنْ تَوَلَّىٰ وَكَفَرَ İlla men tevella ve kefere. |
|
فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ Feyü’azzibühullahül’azabel’ekbere. |
|
إِنَّ إِلَيْنَا إِيَابَهُمْ İnne ileyna iyabehüm. |
|
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ Sümme inne ’aleyna hısabehüm. |