Ömer Nasuhi Bilmen 

1. Ey Peygamber! Allah’tan korkmaya devam et ve kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphe yok ki Allah alîm, hakîm bulunuyor.

2. Ve sana Rabbinden vahyolunana tâbi ol! Muhakkak ki Allah ne yapar olduğunuzdan haberdardır.

3. Ve Allah’a tevekkülde bulun. Vekil olmaya Allah kâfidir.

4. Allah bir kişi için içerisinde iki kalp yaratmamıştır. Ve kendilerinden müzaherede bulunduğunuz zevcelerinizi sizin valideleriniz kılmamıştır ve evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmış değildir. O sizin ağızlarınızdaki bir lâkırdınızdır. Ve Allah hakkı söyler ve O, doğru yola irşad buyurur.

5. Onları babaları namına çağırınız. Bu, Allah katında adâlete daha yakındır. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir ve dostlarınızdır. Ve sizin için kendisinde hata ettiğiniz şeyden dolayı bir günah yoktur. Fakat kalplerinizin kastettiği şeyden (dolayı günah vardır) ve Allah Teâlâ çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.

6. Peygamber, mü’minlere kendi nefslerinden daha mukaddemdir. Ve onun refikaları da mü’minlerin valideleridir. Karabet sahipleri de Allah’ın kitabında birbirlerine diğer mü’minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapacak olmanız müstesna. Bu, kitapta yazılmış bulunmaktadır.

7. Ve yâd et ki, Biz peygamberlerden misâklarını almıştık ve senden ve Nûh’tan ve İbrahim’den ve Mûsa ile Meryem’in oğlu İsâ’dan da (misâk almıştık) ve onlardan pek mühim bir misâk (ahd ü peyman) almış olduk.

8. Tâ ki, o sâdıklara sadâkatlarından sual etsin ve kâfirler için de pek acıklı bir azap hazırlamıştır.

9. Ey imân edenler! Allah’ın üzerinize olan nîmetini yâd ediniz. O vakit ki, size (düşmanlarınız tarafından) ordular gelmişti. Biz de onların üzerlerine hemen bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah ne yapar olduğunuzu görüyordu.

10. O vakit ki, size hem üstünüzden gelmişlerdi hem de aşağı tarafınızdan ve o vakit ki, gözler kaymış ve yürekler gırtlaklara kavuşmuştu ve Allah’a türlü türlü zanlar ile zanda bulunuyordunuz.

11. İşte orada mü’minler imtihana tutulmuşlardı ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

12. Ve o vakit münafıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar diyordu ki, «Allah ve Resûlü bize bir aldatıştan başka vaadetmiş olmadı».

13. Ve o vakit onlardan bir tâife demişti ki «Ey Yesrib ahalisi! Sizin için bir duracak yer yok. Artık geri dönünüz». Ve onlardan bir zümre de Peygamberden izin isteyerek diyorlardı ki «Muhakkak evlerimiz açıktır.» Halbuki, onlar açık değildi. Onlar firar etmekten başka bir şey dilemiş olmuyorlardı.

14. Eğer onların üzerlerine her taraflarından girilse, sonra da kendilerinden fitne istenilecek olsa idi elbette onu (meydana) getirirlerdi ve bu hususta ancak pek az tevakkuf ederlerdi.

15. Halbuki, onlar geriye dönmeyeceklerine dair evvelce Allah’a kat’iyyen taahütte bulunmuşlardı. Allah için yapılan bir taahhüt ise sorulmuş olacaktır.

16. De ki «Eğer ölümden veya öldürülmekten firar ederseniz, o firar size asla fâide vermez. Ve o vakit pek azdan başka istifade ettirilmezsiniz.»

17. De ki «Sizin için bir fenalık dilerse veya sizin için bir rahmet dilerse sizi Allah’tan saklayacak olan kimdir? Ve onlar kendileri için Allah’tan başka bir velî ve bir yardımcı bulamaz.»

18. Muhakkak ki, Allah içinizden (sizi) geri bırakanları ve kardeşlerine, «Bize gelin,» diyenleri bilir. Halbuki onlar savaşa gelmezler; birazı müstesna!

19. Size karşı pek cimridirler. Sonra korku gelince onları görecek olursun ki, sana bakıveriyorlar, ölümden üstüne baygınlık çökmüş kimse gibi gözleri döner bir halde bulunur. Vaktâ ki, korku gitmiş olur, hayra karşı cimriler olarak keskin keskin dilleriyle size şiddetli sözler söylerler. İşte onlar imân etmediler. Artık Allah da onların amellerini mahvetmiştir ve bu, Allah’a göre kolay olmuştur.

20. Sanırlar ki, (düşman) orduları gitmemiştir. Ve eğer ordular gelecek olsa arzu ederlerdi ki çölde bedeviler içinde bulunup size ait haberleri soruversinler. Ve eğer sizin aranızda bulunacak olsalar, pek azdan başka mukatelede bulunmazlar.

21. Andolsun ki, sizin için Resûlullah’da bir güzel nûmune-i imtisal vardır, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’ı çokça zikreden zât için.

22. Vaktâ ki mü’minler orduları gördüler, dediler ki «Bu, bize Allah’ın ve O’nun Resûlünün vaadettiğidir ve Allah ve Resûlü doğru buyurmuştur.» Ve onlar için başka değil, imânı ve teslimiyeti arttırmış olur.

23. Mü’minlerden bir kısım erler vardır ki, Allah’a karşı üzerine muâhedede bulundukları şeyde sâdık oldular. Artık onlardan öylesi vardır ki, nezrini ödedi ve onlardan öylesi de vardır ki, gözetiyor. Hiçbir tebdîl ile tebdîlde bulunmadılar.

24. Tâ ki, Allah sâdıkları sadâkatları sebebiyle mükâfaatlandırsın. Münafıkları da dilerse muazzep kılsın veya onlara tevbe nâsib etsin. Şüphe yok ki, Allah çok yarlığayıcıdır, çok merhametlidir.

25. Ve Allah, kâfir olan kimseleri pürgazap oldukları halde geri çevirdi, bir hayra kavuşmadılar. Ve Allah, mü’minlere savaşta muvaffak olmaları için kafî oldu. Ve Allah Teâlâ pek kuvvetlidir, pek galiptir.

26. Ve ehl-i kitaptan olup da onlara müzaherette bulunanları kal’alarından indirdi ve kalplerine korku düşürdü. Bir tâifeyi öldürüyordunuz, bir tâifeyi de esir alıyordunuz.

27. Ve sizi onların yerlerine ve yurtlarına ve mallarına ve daha kendisine ayak basmadığınız bir yere varis kıldı ve Allah Teâlâ her şey üzerine tamamıyla kâdir bulunmaktadır.

28. Ey Peygamber! Zevcelerine de ki «Eğer siz dünya hayatını ve ziynetini diliyorsanız haydi geliniz, size müt’anızı vereyim ve sizi bir güzelce salıvermekle salıvereyim.»

29. «Ve eğer siz, Allah’ı ve Resülünü ve ahiret yurdunu diliyor iseniz, elbette ki Allah sizlerden güzel amellerde bulunanlar için büyük bir mükâfaat hazırlamıştır.»

30. Ey Peygamberin refikaları! Sizden hangi biri haddizatında zahir bir kötülüğü vücuda getirirse onun için azap, iki katlanır. Ve bu, Allah’a kolay olmuştur.

31. Ve kim ki, sizden Allah için ve Peygamberi için itaat ederse ve sâlih amelde bulunursa ona mükâfaatını iki defa veririz ve onun için bir kerîm rızk hazırlamışızdır.

32. Ey Peygamberin zevceleri! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsinizdir, eğer muttakî bulunuyor iseniz. Lâkırdıyı yumuşakça yapmayınız, sonra kalbinde bir fesat bulunan tamaha düşer. Ve maruf söz söyleyin.

33. Ve hanelerinizde karar ediniz ve evvelce câhiliye zamanındaki açılış gibi açılıvermeyiniz ve namazı dosdoğru kılınız ve zekâtı veriniz ve Allah’a ve Peygamberine itaat ediniz. Ve ey Ehl-i beyt, Allah sizden ancak kiri götürmek ve sizi tertemiz kılmak dilemektedir.

34. Ve hanelerinizde Allah’ın âyetlerinden ve hikmetten tilâvet olunanları hatırlayınız. Şüphe yok ki, Allah latîf, habîr bulunmaktadır.

35. Şüphe yok ki, İslâmiyet’i kabul eden erkekler ve İslâmiyet’i kabul eden kadınlar ve imân eden erkekler ve imân eden kadınlar ve taate müdavim erkekler ve taate devam eden kadınlar ve sadâkatli erkekler ve sadâkatli kadınlar ve sabırlı erkekler ve sabırlı kadınlar ve hak için mütevazi erkekler ve tevazuda bulunan kadınlar ve sadaka veren erkekler ve tasaddukta bulunan kadınlar ve oruç tutan erkekler ve oruçlu kadınlar ve namuslarını muhafaza eden erkekler ile kadınlar ve Allah Teâlâ’yı çokça zikreden erkekler ve zikreyleyen kadınlar (var ya). Onlar için Allah Teâlâ bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat hazırlamıştır.

36. Ve bir mü’min ve bir mü’mine için sahih değildir ki, Allah ve Resûlü bir işe hükmettiği vakit onlar için kendi işlerinden dolayı (o hükm-ü ilâhîye karşı) bir muhayyerlik olsun. Ve her kim Allah’a ve Peygamberine isyan ederse artık apaçık bir sapıklık ile sapıtmış olur.

37. Ve hatırla o zaman ki, O kendisine Allah’ın in’am ettiği ve senin de kendisine in’am ettiğin kimseye, «Zevceni kendin için tut ve Allah’tan kork,» diyordun ve kendi içerinde Allah’ın açığa çıkaracağı şeyi gizliyordun ve nâstan korkuyordun. Halbuki, korkmaya en ziyâde layık olan Allah’tır. Sonra Zeyd, o kadından alakasını nihâyete erdirince onu seninle evlendirdik. Tâ ki oğulluklarının alakalarını zevcelerinden kestikleri zaman o zevcelerde mü’minler üzerine bir darlık (bir günah) olmasın. Ve Allah’ın emri yerine getirilmiş oldu.

38. Allah’ın kendisi için mukadder kıldığı bir şeyde peygamber üzerine bir güçlük yoktur. Evvelce gelip geçmiş olanların haklarındaki sünnet-i ilâhiye gibi . Ve Allah’ın emri yerine getirilmiş bir kader bulunmaktadır.

39. Onlar ki, Allah’ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O’ndan korkarlar ve Allah’tan başka bir kimseden korkmazlar ve hesap görücü olmaya da Allah kâfidir.

40. Muhammed (aleyhisselâm) sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir, velâkin Allah’ın resûlüdür ve peygamberlerin hatemidir ve Allah her şeyi tamamen bilendir.

41. Ey imân etmiş olanlar! Allah’ı çokça zikr ile zikrediniz.

42. Ve O’na sabah ve akşam tesbihte bulunun.

43. O, o (Hâlık-ı kerîm)dir ki, sizi zulmetlerden nûra çıkarmak için size merhamet buyurur, melekleri de. Ve O, mü’minler için pek merhametli bulunmaktadır.

44. Ona kavuşacakları gün duaları selâmdır ve onlar için pek şerefli bir mükâfaat hazırlamıştır.

45. Ey Peygamber! Şüphe yok ki, Biz seni bir şahit ve bir müjdeci ve bir korkutucu olarak gönderdik.

46. Ve Allah’ın izni ile bir dâvet edici ve nûrlandıncı bir kandil olarak (gönderdik).

47. Ve mü’minleri müjdele. Muhakkak ki onlar için elbette Allah tarafından pek büyük bir ihsan vardır.

48. Ve kâfirlere ve münafıklara itaat etme ve onların ezalarını bırak ve Allah’a tevekkülde bulun ve Allah (seni) muhafaza edici olmaya kâfidir.

49. Ey imân etmiş olanlar! İmân sahibesi olan kadınları nikâh ettiğiniz, sonra da onları daha kendilerine temas etmeden evvel boşadığınız vakit, artık sizin için onların üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. O halde onları fâidelendiriniz ve onları güzelce bir sûrette salıveriniz.

50. Ey Peygamber! Şüphe yok ki, Biz sana helâl kıldık, mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah’ın sana ganîmet olarak verdiğinden mülk-i yeminin olan cariyeleri ve seninle beraber hicret etmiş bir amcan kızlarını ve hâlan kızlarını ve dayın kızlarını ve teyzen kızlarını ve bir de imân etmiş bir kadın, eğer nefsini peygambere bağışlarsa peygamber de onu taht-ı nikâhına almak isterse o da sâir mü’minlere değil (ey Peygamber) sana mahsus olmak üzere helâl kılınmıştır. Onların (diğer mü’minlerin) üzerine zevceleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında ne farzetmiş olduğumuzu elbette bilmişizdir. Sana bu böyle bir âile teşkilini helâl kıldık, tâ ki senin üzerine bir darlık olmasın. Ve Allah yarlığayıcı, bağışlayıcıdır.

51. Onlardan dilediğini geri bırakırsın ve dilediğini kendi yanına alabilirsin. Geri bıraktığından da kimi istersen yanına alabilirsin, (bunda) sana bir günah yoktur. (Böyle senin reyine bırakılması) gözlerinin aydın olmasına ve mahzun olmamalarına ve kendilerine verdiğinden razı olmalarına en yakın olandır. Ve Allah, kalplerinizde olanı bilir. Ve Allah alîm, halîm bulunmaktadır.

52. Bundan sonra sana (başka) kadınlar helâl olmaz ve bunları başka zevceler ile değiştirmek de helâl olmaz, velev ki, güzelilkleri pek hoşuna gidecek olsun. Ancak sağ elinin malik olduğu müstesna. Ve Allah her şey üzerine nazir olmuştur.

53. Ey imân etmiş olanlar! Peygamberin hanelerine bir yemeğe davet olunmadan girip yemek pişmesini beklemeyin. Meğer ki, size izin verilmiş olsun. Fakat (öyle) davet olunduğunuz vakit giriniz. Yemeği yedikten sonra lâfa dalmaksızın dağılınız. Çünkü o, şüphe yok ki peygambere eziyet verir, o da sizden utanır. Fakat Allah hakkı bildirmekten çekinmez. Ve onlardan bir lüzumlu şey soracağınız vakit de onlardan bir perde ardından (sorunuz). Bu sizin kalpleriniz için ve onların kalpleri için daha temizdir ve Allah’ın Resûlüne sizin eziyet vermeniz doğru değildir ve ondan sonra zevcelerini nikah etmeniz de ebedîyyen (caiz değildir). Şüphe yok ki o, Allah indinde çok büyük (bir günah) bulunmaktadır.

54. Eğer birşeyi açıklar veya onu saklar iseniz, şüphe yok ki Allah, herşeyi bihakkın bilici bulunmaktadır.

55. Onların üzerlerine bir vebal yoktur, ne babalarında ve ne oğullarında ve ne kardeşlerinde ve ne kardeşlerinin oğullarında ve ne kız kardeşlerinin oğullarında ve ne kendi kadınlarında ve ne de ellerinin mâlik olduklarında. (Bunlar ile görüşebilirler.) Allah’tan korkun. Şüphe yok ki, Allah her şey üzerine bir şahittir.

56. Muhakkak ki, Allah Teâlâ ve melekleri peygamber üzerine salatta bulunurlar. Ey imân etmiş kimseler! O’nun üzerine salatta, teslimiyetle selâmda bulunun.

57. Şüphe yok ki o kimseler ki, Allah’a ve peygamberine ezada bulunurlar. Onlara Allah Teâlâ dünyada ve ahirette lânet etmiştir ve onlar için pek hakaretli bir azap hazırlamıştır.

58. Ve o kimseler ki, mü’minlere ve mü’minelere yapmamış oldukları bir şey sebebiyle ezada bulunurlar, artık muhakkak ki, pek mühim bir iftirayı ve bir açık günahı yüklenmiş olurlar.

59. Ey Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına de ki, üzerlerine feracelerini sıkı örtsünler. Bu, onların tanınmalarına ve eza edilmemelerine en yakın (en muvafık) bir sebebdir. Ve Allah en çok mağfiret edendir, çok merhametli olandır.

60. Andolsun ki, eğer münafıklar ve kalplerinde bir maraz bulunan kimseler ve şehirde fena haberler yayanlar, (bu hallerine) nihâyet vermezlerse elbette seni onların üzerlerine musallat ederiz. Sonra sana orada ancak pek az komşu olabilirler.

61. Nerede bulunurlarsa mel’unlar olarak tutulurlar ve öldürülmekle öldürülürler.

62. Bu Allah’ın daha evvel gelip geçenler hakkındaki kanunudur ve elbette ki, sen Allah’ın kanunu için bir tebdîl bulamazsın.

63. Nâs, sana Kıyametten sorarlar. De ki «Ona ait bilgi, Allah indindedir.» Sana (onu) ne şey bildirir? Umulur ki, Kıyamet yakınlaşmış olacaktır.

64. Şüphe yok ki, Allah kâfirlere lânet etmiştir ve onlar için bir şiddetli ateş hazırlamıştır.

65. Orada ebedîyyen kalmaları mukadderdir, ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.

66. O günde yüzleri ateş içinde çevrilir durur. Derler ki «Keşke biz Allah’a itaat etse idik ve Peygambere itaat etse idik.»

67. Ve demiş olacaklardır ki «Yarabbi! Muhakkak biz reislerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Artık onlar da bizi doğru yoldan sapıttılar.»

68. «Ey Rabbimiz! Onlara azaptan iki katını ver ve onları pek büyük bir lânet ile lânete uğrat.»

69. Ey imân eden zâtlar! Siz Mûsa’ya ezâda bulunan kimseler gibi olmayınız. Allah O’nu onların dediklerinden tebri’e buyurdu ve Allah’ın nezdinde yüksek bir kadr sahibi oldu.

70. Ey mü’minler zümresi! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.

71. Tâ ki, sizin için amellerinizi ıslah etsin ve sizin için günahlarınızı yarlığasın ve her kim Allah’a ve resûlüne itaat ederse muhakkak ki, pek büyük bir zafere ermiş olur.

72. Biz emaneti göklere ve yere ve dağlara teklif ettik, onlar onu yüklenmeden hemen çekindiler ve ondan korkuya düştüler ve onu insan yüklendi. Şüphe yok ki o, çok zalim, çok bilgisiz oldu.

73. Allah, nifaka düşmüş erkekler ile nifaka düşmüş kadınları ve şirke düşmüş erkek ile şirke düşmüş kadınları muazzep kılmak için ve Allah, imân sahibi olan erkekler ile imân sahibesi olan kadınların da tevbelerini kabul buyursun için (öyle bir teklifte bulunmuştur) ve Allah Teâlâ çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.