Celal Yıldırım 

1. Bu Kitab’ın indirilişi, O çok güçlü, çok üstün hikmet sahibi Allah’tandır.

2. Şüphesiz biz sana bu Kitab’ı hakk ile indirdik. O halde dini (ve dindarlığı) Allah’a hâlis kılıp samimiyetle ibâdete devam et.

3. Haberiniz olsun ki, hâlis din (katıksız dindarlık) Allah’ındır; Allah’ı bırakıp (putları) yakın dost ve sahip edinenler, «bunlara ancak bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye tapıyoruz» (derler). Allah, elbette onların görüş ayrılığına düştükleri şey hakkında aralarında hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah, yalancı nankör inkarcı kimseyi doğru yola çıkarmaz.

4. Eğer Allah (bilfarz) oğul edinmeyi dileseydi, elbette yarattığı şeylerden istediğini seçebilirdi. Ama O, (evlâd edinmekten) yücedir, münezzehtir ; O, her şeye boyun eğdirip tasarrufu altında tutan, Bir olan Allah’tır.

5. Gökleri ve yeri hakk ile yaratmıştır. Geceyi gündüze doluyor, gündüzü de geceye doluyor. Güneş ve Ay’ı buyruk altına alıp herbiri belirlenmiş bir vakte kadar hareketini sürdürmektedir. Haberiniz olsun ki, O, çok üstün çok güçlü, çok bağışlayandır.

6. Sizi bir tek canlıdan yarattı, sonra ondan da eşini meydana getirdi. Sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç ayrı karanlıklar içinde yaratılıştan yaratılışa sevkederek yaratır. İşte bu Allah, sizin Rabbınız (yegâne terbiye edip yetiştiriciniz)dir. Mülk O’nundur. O’ndan başka hiçbir Tanrı yoktur. O halde nereye dönüyor, neye yüzçeviriyorsunuz ?

7. Eğer inkâr edip nankörlükte bulunursanız, şüphesiz ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur; ne var ki O, kullarının inkâr ve nankörlüğüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizden razı olur. Hiçbir günahkâr, diğer bir günahkârın günahını yüklenmez. Sonra da dönüşünüz Rabbınızadır. Yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir. Şüphesiz ki O, gönüllerde olanı bilir.

8. İnsana bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman Rabbına içten yönelerek duâ eder. Sonra kendi katından ona bir nîmet verince, daha önce Allah’a ettiği duayı unutur. Yolundan saptırmak için de Allah’a eşler, ortaklar ve benzerler koşar. De ki Az bir süre küfrünle yararlanıp geçin. Çünkü gerçekten ateşliklerdensin.

9. Yoksa böylesi, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibâdetini yapıp Âhiret’ten çekinen, Rabbı’nın rahmetini uman kimse gibi midir ? De ki Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ? Bunu ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.

10. De ki Ey imân eden kullar! Rabbınızdan korkup (kötülüklerden, nankörlüklerden) sakının. Bu dünyada iyilikte bulunanlara iyilik vardır. Allah’ın arazisi geniştir. Ve elbette sabredenlere mükâfatları hesapsız verilir.

11. De ki Ben elbette dini Allah’a hâlis kılarak O’na ibâdetle emrolundum.

12. Ve Hakk’a teslîm olan Müslümanların ilki olmamla da emrolundum.

13. De ki Eğer Rabbıma karşı gelecek olursam, o büyük günün azabından korkarım.

14. De ki Dinimi (dindarlığımı) Allah’a hâlis kılarak ancak O’na ibâdet ederim.

15. (Ey putperestler!) Siz de Allah’tan başka dilediğinize ibâdet edin. De ki Gerçek anlamda hüsrana uğrayanlar. Kıyamet günü hem kendilerini, hem ailelerini zarara uğratanlardır. Dikkat edin ki, en acık zarar da budur!

16. Onların üstlerinde ateşten kat kat tabakalar, altlarında da kat kat tabakalar vardır. Bu böyledir. Allah, bununla kullarını korkutur. Ey kullarım ! Benden korkup (ateşe itici yollardan ve kimselerden) sakının.

17. Azgın şeytana ve putlara tapmaktan kaçınıp Allah’a yönelerek gönül verenler için müjde vardır. O halde (Ey Peygamber!) kullarıma müjde ver.

18. Onlar ki, sözü dinlerler, onun en güzeline uyarlar. İşte Allah’ın doğru yola eriştirdiği bunlardır. Ve işte akıl sahipleri de bunlardır.

19. (Ey Peygamber!) Aleyhine azâb hükmü gerçekleşmiş kimseyi, ateşte olan kimseyi sen mi kurtaracaksın ?!

20. Ama Rabblarından korkup (fenalıklardan) sakınanlar için yüksek manzaralı yerler yapılmıştır ki altlarından ırmaklar akar. Allah’ın va’di (bu)! Allah va’dinden asla dönmez.

21. Görmedin mi ki, Allah gökten su indirir, onu yerdeki kaynaklara akıtıp yerleştirir. Sonra onunla renk renk ekin (bitki) çıkarır; sonra kurumaya yüztutar derken onu sararmış görürsün. Sonra da onu kurutup ufalanmış çer-çöp haline sokar. Şüphesiz ki bunda akıl sahipleri için öğüt ve uyarı var.

22. Allah, kimin göğsünü İslâm’a açmışsa, elbette ki o, Rabbından bir nûr (aydınlık) üzeredir, değil mi ? Bunun için Allah’ı anmaktan yana kalbleri katılaşanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler.

23. Allah, sözün en güzelini indirdi ; birbirine benzer uyumlu ahenkli ikişer ikişer (tekrar ede ede) bir Kitap. Rabbından saygı ile korkanların ondan derileri ürperir, sonra da hem derileri, hem kalbleri Allah’ın zikrine yumuşar. Bu, Allah’ın doğru yolu gösteren rehberidir; dilediğini onunla doğru yola iletir. Allah kimi sapıklık içinde bırakırsa, onun için doğru yolu gösteren yoktur.

24. Artık Kıyamet günü yüzünü o kötü azâbdan korumaya çalışan kimse mi (bir yardımcı bulur) ? Zâlimlere Kazandıklarınızı tadın, denilir.

25. Onlardan öncekiler de (Hakk’ı) yalanladılar. Bu yüzden fark edemedikleri yandan azâb kendilerine geliverdi.

26. Böylece Allah, onlara Dünya hayatında rezillik ve rüsvaylığı tattırdı ; şüphesiz Âhiret azabı daha büyüktür. Keşke bunu bir bilselerdi!

27. And olsun ki, biz bu Kur’ân’da her misali getirdik; ola ki düşünürler de öğüt alırlar.

28. Bir Kur’ân ki içinde eğrilik olmayan, pürüzsüz bir Arapça ile (indirilmiş)dir. Ola ki, Allah’tan sakınırlar.

29. Allah, birbirleriyle geçinemiyen birkaç ortak kişinin kölesi olan bir adam ile, tek bir kişinin esenlik içinde kölesi olan adamı misal veriyor; bunlar bir olur mu? Hamd Allah’a mahsustur. Ama onların çoğu bilmezler.

30. (Ey Peygamber!) Sen de elbette öleceksin, onlar da ölecekler.

31. Sonra da (siz insanlar) Kıyamet günü Rabbınızın huzurunda davacılar (dâvâlılar) olarak duruşacaksınız.

32. Allah’a karşı yalan söyleyen ve kendisine gelen doğruyu (son Peygamber ve Kur’ân’ı) yalanlıyandan daha zâlim kim vardır ? Cehennem’de kâfirler için bir konak yok mudur?

33. Doğruyu getiren ve onu getireni tasdîk eden (var ya) işte (Allah’tan) korkup (inkâr ve azgınlıktan) sakınanlar onlardır!

34. Onlar için Rabları yanında arzu ettikleri vardır. Bu, iyiliği, güzelliği, yararlı olmayı huy edinenlerin mükâfatıdır.

35. Çünkü Allah, onların işlediklerinin en kötüsünü de bağışlayıp temizleyecek, yapageldikleri iyiliklerin karşılığını en güzeliyle mükâfatlandıracaktır.

36. Allah, kuluna kâfi değil midir ? Seni (Ey Peygamber!) Allah’tan başkasıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi sapıklığı içinde bırakırsa, onu doğru yola ileten yoktur.

37. Allah kimi doğru yola eriştirirse, onu da saptıracak yoktur. Allah, çok üstün, çok güçlü, intikam sahibi değil midir?

38. And olsun ki, onlara «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, şüphen olmasın ki, «Allah...» derler. De ki Gördünüz ya, Allah’ı bırakarak taptıklarınız, Allah bana bir zarar ve sıkıntı vermeyi dilerse, onlar o sıkıntıyı kaldırabilirler mi ? Veya bana bir rahmet (kapısı açmayı) dilerse, onlar O’nun rahmetini tutup engel olabilirler mi ? De ki Allah bana yeter. Güvenip dayananlar ancak O’na güvenip dayansınlar.

39. (39-40) De ki Ey milletim! Bulunduğunuz hal, kurduğunuz düzen, başvurduğunuz çare üzere yapacağınızı yapın; şüpheniz olmasın ki, ben de gerekeni yapmaya çalışıyorum. Kime rüsvay edici azabın geleceğini ve üzerine devamlı azabın ineceğini ileride bilip anlayacaksınız.

40. (39-40) De ki Ey milletim! Bulunduğunuz hal, kurduğunuz düzen, başvurduğunuz çare üzere yapacağınızı yapın; şüpheniz olmasın ki, ben de gerekeni yapmaya çalışıyorum. Kime rüsvay edici azabın geleceğini ve üzerine devamlı azabın ineceğini ileride bilip anlayacaksınız.

41. Şüphesiz ki biz, insanlar için sana, Kitab’ı hakk ile indirdik. Artık kim doğru yola gelirse kendi lehine gelmiş olur; kim de sapıtırsa, kendi aleyhine sapıtmış olur. Sen onlar üzerinde (koruyucu) bir vekîl değilsin.

42. Allah, ölüm anında canları alır. Ölmeyenin de uykuda canını alır. Üzerine ölüm hükmettiğini alıkor, diğerini ise belirlenmiş bir vakte kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünebilen bir millet için belgeler, öğütler ve ibretler vardır.

43. Yoksa Allah’ı bırakıp da şefaatçiler mi edindiler ?! De ki Ya onlar hiçbir şeye sahip değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa ?..

44. De ki Şefaatin tamamı Allah’a aittir (O’nun iznine bağlıdır). Göklerin ve yerin mülkü (ve tasarrufu münhasıran) O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.

45. Ne zaman Allah, bir olarak anılırsa, Âhiret’e inanmayanların kalbleri nefretle tiksinir. Allah’tan başka tanrılar anıldığında için için sevinip yüzleri güler.

46. De ki Ey gökleri ve yeri örneksiz, misalsiz yaratan, ortada olanı ve olmayanı, görüneni, görünmeyeni bilen Allahım ! Farklı görüş ve iddialarda bulundukları hususlar hakkında kulların arasında sen hüküm vereceksin.

47. Eğer yeryüzünde olan (kıymetlerin) hepsi ve bir misli de beraber o zâlimlerin olsaydı. Kıyamet günündeki azabın kötülüğünden kurtulmak için onu fidye olarak verirlerdi. Onların hesaplayamadıkları şeyler Allah’tan kendilerine beliriverecek.

48. Kazandıkları amellerin kötülükleri ortaya çıkar, alay ettikleri şeyler kendilerini her taraftan sarar.

49. İnsana bir sıkıntı dokununca bize duâ edip yalvarır. Sonra kendisine katımızdan bir nîmet bağışlanıp verildiğinde, «bu bana ancak (kazanma yolunu) bildiğim için verilmiştir,» der. Hayır o, bir deneme ve sınavdır. Ama çoğu bilmezler.

50. Onlardan öncekiler de böyle demişti, ama elde ettikleri şeyler kendilerine yarar sağlamadı, (kurtarıcı da olmadı)

51. Bu yüzden de elde ettikleri şeylerin kötülükleri başlarına geldi. Bunlardan zulmedenlere ise kazandıkları fenalıkları başlarına gelecektir ve onlar (Allah’ı) âciz bırakacak (güce sahip) değillerdir.

52. Bilmezler mi ki, Allah elbette rızkı dilediğine genişletir ve kısıp daraltır. Şüphesiz ki bunda, imân eden bir millet için belgeler, öğütler ve ibretler vardır.

53. De ki Ey kendilerine haksızlık edip ölçüyü aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah elbette bütün günahları bağışlar ve gerçekten O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

54. Size henüz azâb gelmeden önce Rabbınıza yönelip tevbe şuuru içinde O’na gönül verin ve O’na teslîm olun. Aksi halde yardım göremezsiniz.

55. Farkında olmadığınız halde ansızın size azâb gelmeden önce, Rabbınızdan size indirilen en güzel söze (Kur’ân’a) uyun.

56. Kişinin, «Allah’ın huzurunda yaptığım eksikliklerden, kusurlardan dolayı yazıklar olsun bana ; cidden ben alaya alanlar arasında idim!» diyeceği,

57. Veya «eğer Allah beni doğru yola eriştirseydi, elbette (O’ndan) korkup (fenalıklardan) sakınanlardan olurdum,» diyeceği,

58. Veya azabı gördüğünde, «benim için dönüş olsaydı da iyiler arasında bulunsaydım,» diyeceği (gün gelmeden, Kur’ân’a uyun!).

59. Hayır, sana âyetlerim geldi, sen onları yalan saydın, büyüklük tasladın da kâfirlerden oldun, (denilecek).

60. Kıyamet günü, Allah’a karşı yalan uyduranları, yüzleri kararmış bir halde görürsün. Cehennem’de, böbürlenip büyüklük taslayanlar için bir konak yok mudur?

61. Allah (kötülüklerden) sakınanları, kurtuluşları sebebi (olan imanları ve iyi amelleri) ile kurtarır. Kötülük onlara dokunmaz ve onlar üzülmezler de.

62. Allah her şeyin yaratanıdır. O, her şey üzerinde vekildir.

63. Göklerin ve yerin (hazinelerinin) anahtarları O’nundur. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler ise, asıl zarara uğrayanlar onlardır.

64. De ki Ey câhiller! Siz bana Allah’tan başkasına ibâdet etmemi mi emrediyorsunuz?!

65. And olsun ki, sana da, senden önceki (peygamber)lere de şöyle vahyolundu Eğer Allah’a ortak koşarsan, şüphen olmasın ki, amelin boşa gider ve zarara uğrayanlardan olursun.

66. Hayır, ancak Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol..

67. Onlar, Allah’ı (O’nun kudret ve yüceliğini, denge ve düzenini) hakkıyle takdir edemediler. Oysa yeryüzü Kıyamet günü O’nun kudret avucundadır. Gökler de O’nun (kudretini temsîl eden) sağ elinde katlanmış olacak. O, (inkarcı nankörlerin) ortak koştuklarından yücedir, münezzehtir.

68. Sûr’a üfürülünce, Allah’ın dilediğinin dışında, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi çarpılıp cansız yere düşer. Sonra ona bir daha üfürülür derken (ölenlerin tamamı) kalkıp bakışırlar.

69. Yeryüzü, Rabbının nuruyla parıldar, kitap konur, peygamberler ve şâhidler getirilir ve insanlar arasında hakk ile hükmedilir ve onlar haksızlığa uğramazlar.

70. Herkese yaptığı amelin karşılığı noksansız ödenir. Allah, onların yaptıklarını çok daha iyi bilir.

71. Kâfirler bölük bölük Cehennem’e sevkedilir, nihayet oraya vardıklarında Cehennem kapıları açılır. Cehennem bekçileri onlara derler ki Size, içinizden Rabbınızın âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınız hakkında sizi uyaran peygamberler gelmediler mi ? Onlar da Evet, geldi derler. Ama azâb hükmü kâfirlere hakk olmuştur.

72. Onlara, içinde devamlı kalacakları Cehennem’in kapılarından girin (denilir). Büyüklük taslayanların kaldıkları yer ne kötü!.

73. Rablarından korkup (küfür ve böbürlenmekten) sakınanlar, bölük bölük Cennet’e götürülürler; sonunda oraya geldiklerinde Cennet kapıları açılır, oranın bekçileri onlara derler ki Selâm size olsun ! Gönül huzuru buldunuz. Ebedî kalıcıları olarak girin Cennetlere.

74. Onlar da Hamd O Allah’a ki verdiği sözü bize gerçekleştirdi; bizi bu yere vâris kıldı ki Cennet’te istediğimiz yerde eyleşip oturabiliyoruz. iyi-yararlı amellerde bulunanların mükâfatı ne güzeldir!.

75. Meleklerin, Arş’ın etrafını çevirmiş bir halde Rablarını hamd ile tesbîh ettiklerini görürsün. İnsanlar arasında ise hakk ile hükmolunmuştur. Âlemlerin Rabbına hamd olsun ! denilir.