Abdulbaki Gölpınarlı | |
---|---|
ق ۚ وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ Kaf vel kur’anil mecid |
|
بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ Bel acibu en caehum munzirum minhum fe kalel kafirune haza şey’un acib |
|
3. Ölüp bir yığın toprak olduktan sonra mı? Bu, pek uzak, pek olmayacak bir dönüş. |
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ۖ ذَٰلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ E iza mitna ve kunna turaba zalike rac’um beıyd |
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ ۖ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ Kad alimna ma tenkusul erdu minhum ve ındena kitabun hafıyz |
|
5. Hayır, gerçek olan Kur’ân, onlara gelince yalanladılar da şimdi darmadağın bir işe daldılar. |
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ Bel kezzebu bil hakkı lemma caehum fe hum fi emrim meric |
6. Bakmazlar mı üstlerindeki göğe? Nasıl kurduk onu ve bezedik ve bir yarığı, yırtığı da yok. |
أَفَلَمْ يَنْظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ E fe lem yenzuru iles semai fevkahum keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min furuc |
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ Vel erda medednaha ve elkayna fiha ravasiye ve embetna fiha min kulli zevcim behic |
|
8. Mâbûduna dönen her kulun, can gözünü açmak ve ona, ibret ve öğüt vermek için. |
تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ Tebsıratev ve zikra li kulli abdim munib |
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُبَارَكًا فَأَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasıyd |
|
10. Ve hurma ağaçları ki boy atıp uzar ve meyveleri, birbirine bitişmiş, âdetâ istiflenmiştir. |
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضِيدٌ Ven nahle basikatil leha tal’un nedıyd |
11. Kullara rızık olarak ve o yağmurla ölü şehri diriltiriz, işte kabirden çıkış da böyledir. |
رِزْقًا لِلْعِبَادِ ۖ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ الْخُرُوجُ Rizkal lil ıbadi ve ahyeyna bihi beldetem meyta kezalikel huruc |
12. Onlardan önce Nûh kavmi ve Ashâb-ı Ress ve Semûd kavmi de yalanlamışlardı. |
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ Kezzebet kablehum kavmu nuhıv ve ashabur rassi ve semud |
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ Ve aduv ve fir’avnu ve ıhvanu lut |
|
وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ Ve ashahub eyketi ve kavmu tubba kulun kezzeber rusule fe hakka veıyd |
|
15. İlk yaratışta âciz mi kaldık ki? Hayır; ama onlar, yeni bir yaratışta şüphe içindeler. |
أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ ۚ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ E fe ayına bil halkıl evvel bel hum fi lebsim min halkın cedid |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ ۖ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ Ve le kad halaknel insane ve na’lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid |
|
17. Ne söyler, ne yaparsa yazan iki melek var, biri sağda oturmuş, biri solda. |
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemini ve aniş şimali kaıyd |
18. Hiçbir söz söylemez ki yanında, onu zapteden, gözetip kollayan biri bulunmasın. |
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ Ma yelfizu min kavlin illa ledeyhi rakıybun atid |
19. Ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelip çattı mı buydu işte denir, senin kaçıp durduğun. |
وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ۖ ذَٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ Ve caet sekratul mevti bil hakk zalike ma kunte minhu tehıyd |
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ Ve nufiha fis sur zalike yevmul veıyd |
|
21. Ve herkes, yanında bir sürüp götüren ve bir tanık olarak gelir. |
وَجَاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ Ve caet kullu nefsim meaha saikuv ve şehid |
22. Andolsun ki gafletteydin bundan, derken perdeyi kaldırdık gözünden, artık gözün keskin bugün. |
لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ Le kad kunte fi ğafletim min haza fe keşefna anke ğıtaeke fe besarukel yevme hadid |
23. Arkadaşı olan melek, der ki İşte, ne yaptıysa hepsi bende, hepsi hazır. |
وَقَالَ قَرِينُهُ هَٰذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ Ve kale karinuhu haza ma ledeyye atid |
24. Artık atın cehenneme adamakıllı kâfir olan ve gerçeğe karşı inat eden herkesi. |
أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ Elkıya gı cehenneme kulle keffarin anid |
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُرِيبٍ Mennaıl lil hayri mu’teim murib |
|
26. Ki Allah’la berâber bir başka mâbut da kabûl etmiştir, atın artık onu çetin azâba. |
الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ Ellezi ceale meallahi ilahen ahar fe elkiyahu fil azabiş şedid |
قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَٰكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ Kale karinuhu rabbena ma atğaytuhu ve lakin kane fi dalalim beıyd |
|
28. Der ki Huzûrumda çekişmeyin ve ben, önceden azâp edeceğimi bildirmiştim size. |
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُمْ بِالْوَعِيدِ Kale la tahtesımu ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil veıyd |
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ Ma yubeddelul kavlu ledeyye ve ma enen bi zallamil lil abid |
|
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزِيدٍ Yevme nekulu li cehenneme helimtele’ti ve tekulu hel mim mezid |
|
31. Ve yaklaştırılır cennet, çekinenlere ve onlardan uzak değildir. |
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ Ve uzlifetil cennetu lil muttekıyne ğayra beıyd |
32. İşte denecek, size, mâbûduna tövbe eden, emri, iyiden iyiye koruyan herkese vaadedilen bu. |
هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ Haza ma tuadune li kulli evvabin hafıyz |
33. Görmediği halde rahmandan korkan ve ona yönelmiş bir yürekle gelen kişiye vaadedilen bu. |
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ Men haşiyer rahmane bil ğaybi ve cae bi kalbim munib |
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ Udhuluha bi selam zalike yevmul hulud |
|
35. Onlaradır ne dilerlerse orada ve katımızda daha da fazlası var. |
لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ Lehum ma yeşaune fiha ve ledeyna mezid |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِنْ مَحِيصٍ Ve kem ehlekna kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nekkabu fil bilad hel mim mehıys |
|
37. Şüphe yok ki bunda, gönlü olana, yahut görerek kulak verene ibret ve öğüt var elbet. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ İnne fi zalike le zikra li men kane lehu kalbun ev elkas sem’a ve huve şehid |
38. Ve andolsun ki biz, gökleri ve yeryüzünü altı günde yarattık ve bir yorgunluk gelmedi bize. |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ Ve le kad halaknes semavati vel erda ve ma beynehuma fi sitteti eyyamiv ve ma messena mil luğub |
فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ Fasbr ala ma yekulune ve sebbıh bi hamdi rabbike kable tuluış şemsi ve kablel ğurub |
|
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ Ve minel leyli fe sebbıhhu ve edbaras sucud |
|
41. Ve dinle o nidâ edenin, yakın bir yerden bağıracağı gün, sesini. |
وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ Vestemı’yevme yunadil munadi mim mekanin karib |
42. O gün, o bağrışı, gerçek olarak işitecekler; işte o gündür kabirlerden çıkış günü. |
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike yevmul huruc |
43. Şüphe yok ki biz diriltiriz ve biz öldürürüz ve dönülüp gelinecek tapı, bizim tapımızdır. |
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ İnna nahnu nuhyi ve numitu ve ileynel mesıyr |
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ۚ ذَٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ Yevme teşekkalul erdu anhum siraa zalike haşrun aleyna yesir |
|
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ ۖ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَنْ يَخَافُ وَعِيدِ Nahnu a’lemu bi ma yekulune ve ma ente aleyhim bi cebbarin fe zekkir bil kur’ani mey yehafu veıyd |