Elmalılı Hamdi Yazır | |
---|---|
ق ۚ وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ Kaf vel kur’anil mecid |
|
بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ Bel acibu en caehum munzirum minhum fe kalel kafirune haza şey’un acib |
|
3. Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar) dirileceğiz? Bu dönüş çok uzaktır.» |
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ۖ ذَٰلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ E iza mitna ve kunna turaba zalike rac’um beıyd |
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ ۖ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ Kad alimna ma tenkusul erdu minhum ve ındena kitabun hafıyz |
|
5. Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler. |
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ Bel kezzebu bil hakkı lemma caehum fe hum fi emrim meric |
أَفَلَمْ يَنْظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ E fe lem yenzuru iles semai fevkahum keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min furuc |
|
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ Vel erda medednaha ve elkayna fiha ravasiye ve embetna fiha min kulli zevcim behic |
|
8. Bunlar, Allah’a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir. |
تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ Tebsıratev ve zikra li kulli abdim munib |
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُبَارَكًا فَأَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasıyd |
|
10. Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. |
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضِيدٌ Ven nahle basikatil leha tal’un nedıyd |
رِزْقًا لِلْعِبَادِ ۖ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ الْخُرُوجُ Rizkal lil ıbadi ve ahyeyna bihi beldetem meyta kezalikel huruc |
|
12. Onlardan önce Nuh’un kavmi, Ress halkı ve Semûd da yalanlamıştı. |
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ Kezzebet kablehum kavmu nuhıv ve ashabur rassi ve semud |
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ Ve aduv ve fir’avnu ve ıhvanu lut |
|
وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ Ve ashahub eyketi ve kavmu tubba kulun kezzeber rusule fe hakka veıyd |
|
15. Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler. |
أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ ۚ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ E fe ayına bil halkıl evvel bel hum fi lebsim min halkın cedid |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ ۖ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ Ve le kad halaknel insane ve na’lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid |
|
17. Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, |
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemini ve aniş şimali kaıyd |
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ Ma yelfizu min kavlin illa ledeyhi rakıybun atid |
|
وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ۖ ذَٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ Ve caet sekratul mevti bil hakk zalike ma kunte minhu tehıyd |
|
20. Sur’a üfürülür, işte bu, tehdid(in gerçekleşme) günüdür. |
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ Ve nufiha fis sur zalike yevmul veıyd |
21. Her can, kendisiyle beraber bir sevk memuru ve bir şahid bulunduğu halde gelir. |
وَجَاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ Ve caet kullu nefsim meaha saikuv ve şehid |
لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ Le kad kunte fi ğafletim min haza fe keşefna anke ğıtaeke fe besarukel yevme hadid |
|
وَقَالَ قَرِينُهُ هَٰذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ Ve kale karinuhu haza ma ledeyye atid |
|
24. (Allah iki meleğe buyurur ki) «Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü! |
أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ Elkıya gı cehenneme kulle keffarin anid |
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُرِيبٍ Mennaıl lil hayri mu’teim murib |
|
26. O ki Allah’ın yanında başka ilâh edinmiştir. Haydi ikiniz birlikte onu şiddetli azaba atın.» |
الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ Ellezi ceale meallahi ilahen ahar fe elkiyahu fil azabiş şedid |
قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَٰكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ Kale karinuhu rabbena ma atğaytuhu ve lakin kane fi dalalim beıyd |
|
28. Allah buyurur ki «Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim.» |
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُمْ بِالْوَعِيدِ Kale la tahtesımu ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil veıyd |
29. Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ve ben kullara asla zulmedici değilim. |
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ Ma yubeddelul kavlu ledeyye ve ma enen bi zallamil lil abid |
30. Biz O gün cehenneme «Doldun mu?» diyeceğiz. O da «Daha fazla var mı?» diyecektir. |
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزِيدٍ Yevme nekulu li cehenneme helimtele’ti ve tekulu hel mim mezid |
31. Cennet de kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir. |
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ Ve uzlifetil cennetu lil muttekıyne ğayra beıyd |
هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ Haza ma tuadune li kulli evvabin hafıyz |
|
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ Men haşiyer rahmane bil ğaybi ve cae bi kalbim munib |
|
34. Şimdi selam ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur.» |
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ Udhuluha bi selam zalike yevmul hulud |
35. Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. |
لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ Lehum ma yeşaune fiha ve ledeyna mezid |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِنْ مَحِيصٍ Ve kem ehlekna kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nekkabu fil bilad hel mim mehıys |
|
37. Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ İnne fi zalike le zikra li men kane lehu kalbun ev elkas sem’a ve huve şehid |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ Ve le kad halaknes semavati vel erda ve ma beynehuma fi sitteti eyyamiv ve ma messena mil luğub |
|
فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ Fasbr ala ma yekulune ve sebbıh bi hamdi rabbike kable tuluış şemsi ve kablel ğurub |
|
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ Ve minel leyli fe sebbıhhu ve edbaras sucud |
|
41. Bir münadinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver. |
وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ Vestemı’yevme yunadil munadi mim mekanin karib |
42. O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür. |
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike yevmul huruc |
43. Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir. |
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ İnna nahnu nuhyi ve numitu ve ileynel mesıyr |
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ۚ ذَٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ Yevme teşekkalul erdu anhum siraa zalike haşrun aleyna yesir |
|
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ ۖ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَنْ يَخَافُ وَعِيدِ Nahnu a’lemu bi ma yekulune ve ma ente aleyhim bi cebbarin fe zekkir bil kur’ani mey yehafu veıyd |