İbn-i Kesir | |
---|---|
ق ۚ وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ Kaf vel kur’anil mecid |
|
2. Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da o kafirler Bu, şaşılacak bir şey, dediler. |
بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ Bel acibu en caehum munzirum minhum fe kalel kafirune haza şey’un acib |
3. Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı? Bu, uzak bir dönüştür. |
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ۖ ذَٰلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ E iza mitna ve kunna turaba zalike rac’um beıyd |
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ ۖ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ Kad alimna ma tenkusul erdu minhum ve ındena kitabun hafıyz |
|
5. Hayır, onlar; hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi de şaşırmış bir haldedirler. |
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ Bel kezzebu bil hakkı lemma caehum fe hum fi emrim meric |
أَفَلَمْ يَنْظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ E fe lem yenzuru iles semai fevkahum keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min furuc |
|
7. Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada her türden güzel çiftler yetiştirdik. |
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ Vel erda medednaha ve elkayna fiha ravasiye ve embetna fiha min kulli zevcim behic |
تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ Tebsıratev ve zikra li kulli abdim munib |
|
9. Gökten bereketli bir su indirdik de onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. |
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُبَارَكًا فَأَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasıyd |
10. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları. |
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضِيدٌ Ven nahle basikatil leha tal’un nedıyd |
11. Kullara rızık olması için. Ve onunla ölü bir beldeye can verdik. İşte çıkış da böyledir. |
رِزْقًا لِلْعِبَادِ ۖ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ الْخُرُوجُ Rizkal lil ıbadi ve ahyeyna bihi beldetem meyta kezalikel huruc |
12. Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud da tekzib etmişti. |
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ Kezzebet kablehum kavmu nuhıv ve ashabur rassi ve semud |
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ Ve aduv ve fir’avnu ve ıhvanu lut |
|
وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ Ve ashahub eyketi ve kavmu tubba kulun kezzeber rusule fe hakka veıyd |
|
15. Ya Biz ilk yaratışta güçsüz mü düştük? Hayır, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler. |
أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ ۚ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ E fe ayına bil halkıl evvel bel hum fi lebsim min halkın cedid |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ ۖ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ Ve le kad halaknel insane ve na’lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid |
|
17. Sağında ve solunda onunla beraber oturup amellerini tesbit eden iki de tesbit edici vardır. |
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemini ve aniş şimali kaıyd |
18. O, bir söz atmaya dursun; mutlaka yanında hazır bir gözcü vardır. |
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ Ma yelfizu min kavlin illa ledeyhi rakıybun atid |
19. Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte bu; senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir. |
وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ۖ ذَٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ Ve caet sekratul mevti bil hakk zalike ma kunte minhu tehıyd |
20. Sur’a üfürülmüştür. İşte bu; geleceği vaadedilen gündür. |
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ Ve nufiha fis sur zalike yevmul veıyd |
وَجَاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ Ve caet kullu nefsim meaha saikuv ve şehid |
|
لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ Le kad kunte fi ğafletim min haza fe keşefna anke ğıtaeke fe besarukel yevme hadid |
|
وَقَالَ قَرِينُهُ هَٰذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ Ve kale karinuhu haza ma ledeyye atid |
|
أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ Elkıya gı cehenneme kulle keffarin anid |
|
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُرِيبٍ Mennaıl lil hayri mu’teim murib |
|
26. Ki o; Allah’tan başka bir ilah edinmiştir. Haydi siz ikiniz, onu en şiddetli azabın içine atın. |
الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ Ellezi ceale meallahi ilahen ahar fe elkiyahu fil azabiş şedid |
27. Onun yakın dostu dedi ki Rabbımız; onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı. |
قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَٰكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ Kale karinuhu rabbena ma atğaytuhu ve lakin kane fi dalalim beıyd |
28. Buyurdu ki Benim katımda çekişmeyin. Size önceden tehdid göndermiştim. |
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُمْ بِالْوَعِيدِ Kale la tahtesımu ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil veıyd |
29. Benim katımda söz değiştirilmez. Ve Ben, kullara asla zulmedici değilim. |
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ Ma yubeddelul kavlu ledeyye ve ma enen bi zallamil lil abid |
30. O gün cehenneme Doldun mu? deriz. O da Daha var mı? der. |
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزِيدٍ Yevme nekulu li cehenneme helimtele’ti ve tekulu hel mim mezid |
31. Cennet de takva sahiplerine yaklaştırılır. Zaten uzakta değildir. |
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ Ve uzlifetil cennetu lil muttekıyne ğayra beıyd |
32. İşte size vaadolunan budur. Ki o; daima Allah’a yönelen ve buyruklarına riayet eden, |
هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ Haza ma tuadune li kulli evvabin hafıyz |
33. Görmediği halde Rahman’dan korkan ve Allah’a yönelik bir kalb ile gelenlere. |
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ Men haşiyer rahmane bil ğaybi ve cae bi kalbim munib |
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ Udhuluha bi selam zalike yevmul hulud |
|
35. Orada diledikleri onlarındır. Katımızda daha fazlası da var. |
لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ Lehum ma yeşaune fiha ve ledeyna mezid |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِنْ مَحِيصٍ Ve kem ehlekna kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nekkabu fil bilad hel mim mehıys |
|
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ İnne fi zalike le zikra li men kane lehu kalbun ev elkas sem’a ve huve şehid |
|
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ Ve le kad halaknes semavati vel erda ve ma beynehuma fi sitteti eyyamiv ve ma messena mil luğub |
|
39. Ne derlerse sabret sen. Güneşin doğuşundan evvel ve batışından önce Rabbını hamd ile tesbih et. |
فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ Fasbr ala ma yekulune ve sebbıh bi hamdi rabbike kable tuluış şemsi ve kablel ğurub |
40. Gecenin bir bölümünde ve secdelerinin ardından da O’nu tesbih et. |
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ Ve minel leyli fe sebbıhhu ve edbaras sucud |
41. Bir münadinin yakın bir yerden çağıracağı güne, kulak ver. |
وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ Vestemı’yevme yunadil munadi mim mekanin karib |
42. O gün; bu sayhayı gerçekten işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür. |
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike yevmul huruc |
43. Muhakkak ki öldürecek de, diriltecek de Biziz Biz. Ve dönüş de ancak Bizedir. |
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ İnna nahnu nuhyi ve numitu ve ileynel mesıyr |
44. O gün; yer yarılır, onlar çabucak çıkarlar. İşte bu, Bize göre kolay olan bir haşirdir. |
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ۚ ذَٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ Yevme teşekkalul erdu anhum siraa zalike haşrun aleyna yesir |
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ ۖ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَنْ يَخَافُ وَعِيدِ Nahnu a’lemu bi ma yekulune ve ma ente aleyhim bi cebbarin fe zekkir bil kur’ani mey yehafu veıyd |