Abdullah Parlıyan 

1. Ey insanlar! Sizi tek bir kişiden yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok kadın ve erkekler meydana getiren Rabbinize karşı, sorumluluğunuzun bilincinde olun. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyun ve akrabalık bağlarını gözetin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde daima gözetleyicidir.

2. O halde, yetimlere mallarını verin, kendi değersiz mallarınızı onlara ait güzel mallar ile değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınız ile birleştirerek yemeyin. Doğrusu bu büyük bir suçtur.

3. Eğer yetimlerle evlendiğinizde, onlara karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman size helal olan ve hoşunuza giden diğer kadınlardan ikisiyle, üçüyle ve dördüyle evlenin. O kadınlar arasında adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman sadece bir tane ile veya elinizin altındaki cariyelerle yetinin. Bu doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur.

4. Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğu ile bir hak olarak verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bırakırlarsa, ondan gönül hoşluğuyla faydalanın.

5. Allah’ın sizler için hayatınızın direği kıldığı mallarınızı, aklî olgunluğa ermemiş kimselere vermeyin. Ama bu mallarla onların geçimlerini karşılayın, onları giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6. Sorumluluğunuz altındaki yetimleri, evlenebilecekleri yaşa gelinceye kadar deneyin, aklen onların olgunlaştıklarını gördüğünüzde, mallarını onlara iade edin. Sakın onlar büyümeden önce aceleyle israf ederek harcayıp, mallarını tüketmeyin. Zengin olan, yetim malını yemeğe tenezzül etmesin, uzak dursun. Fakir olan ise, yetim malından uygun bir şekilde istifade etsin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde onlar adına şahitler bulundurun ve unutmayın ki, hesap sorucu olarak Allah kafidir.

7. Ana, baba ve akrabanın geriye bıraktıklarından, erkekler bir pay alacaklardır. Ana, baba ve akrabanın geriye bıraktıkları mal ister az, ister çok olsun kadınların da, bir payı olacaktır. Allah tarafından tayin edilen bir paydır bu.

8. Miras düşmeyen akrabalar, yetimler ve muhtaçlar mirasın bölüştürülmesi esnasında, orada hazır bulunurlarsa, onları ondan rızıklandırın, gönüllerini alarak güzel söz söyleyin.

9. Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde, halleri ne olur diye endişe edenler, yetimlere de haksızlık etmekten korkup titresinler. Yollarını Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışsınlar, her zaman olduğu gibi yoksulların hakları konusunda da, dürüst ve insaflı olan neyse, onu dile getirsinler.

10. Doğrusu yetimlerin mallarını haksızca yiyip bitirenler, karınlarını sadece ateşle doldurmuş olurlar. Onlar öteki dünyada da çılgın bir ateşe gireceklerdir.

11. Erkek, iki kadının hissesine eşit bir miktar alacaktır, kadın mirascılar ikiden fazla iseler, onlara ana babanın geride bıraktıklarının üçte ikisi verilecektir. Kadın sadece bir tane ise, onun yarısını alacaktır. Ölenin anne ve babasına gelince, geride çocuk bırakması durumunda her birinin altıda bir hissesi vardır. Ama hiç çocuk bırakmamışsa ve anne babası da mirascısı ise, annesi üçte birini alacaktır, geri kalan ise babanın olacaktır. Eğer ölenin erkek ve kız kardeşleri varsa, o zaman annesine altıda bir verilecektir. Bütün bu paylaştırmalar, ölenin yaptığı vasiyyet ve borçların ödenip yerine getirilmesinden sonra olacaktır. Anababalarınıza ve çocuklarınıza gelince hangisinin sizin bırakacağınız fayda ve imkanlara daha layık olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından kararlaştırılmış paylardır. Şüphesiz Allah herşeyi bilen, yaptığını yerli yerince yapandır.

12. Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bütün bunlar yaptıkları vasiyet ve üzerlerindeki borç ödenip yerine getirildikten sonradır. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, bıraktığınızın dörtte biri karılarınızındır. Çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri karılarınızındır. Bu da yaptığınız vasiyet ve borcun ödenmesinden sonradır. Eğer varis olunan erkek veya kadının çocuğu ve babası yoksa ve onun erkek veya kız kardeşi bulunursa bunlardan her birinin hakkı altıda birdir. Eğer erkek ve kız kardeşler birden fazla iseler, üçte bir hisseye ortaktırlar. Bu da yapılan vasiyet ve borcun ödenmesinden sonradır. Bütün bunlar, mirascılar zarara uğratılmaksızın yerine getirilir. Bunlar Allah’tan size birer emirdir. Allah herşeyi bilen, cezayı geciktirse de ihmal etmeyendir.

13. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse, Allah onu içinden ırmaklar akan ebedi kalacakları cennetlere koyar, işte büyük kurtuluş budur.

14. Kim de Allah’a ve elçisine isyan eder, O’nun kanunlarını çiğneyip geçerse, Allah onu ebedi kalacağı ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.

15. Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara gelince, aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın, bunlar onun için şahitlik yaparlarsa, suçlu kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir çözüm yolu belirleyinceye kadar evlerinde hapsedin. (Bu çözüm yolu daha sonraları 24 Nûr 2 de belirlenmiştir.)

16. Ve içinizden fuhuş yapan her iki erkeğe de el ve dil ile eziyet edin; eğer tevbe edip durumlarını düzeltirlerse, onları kendi hallerine bırakın. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir ve çok acıyandır.

17. Doğrusu Allah’ın tevbeleri kabul etmesi, ancak bilmeyerek kötülük işleyen ve sonra zaman geçirmeden tevbe edenlere mahsustur. Allah onlara rahmetiyle tekrar yönelecektir. Zira Allah herşeyi bilen ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.

18. Yoksa kötülük yapıp yapıp da nihayet ölüm gelip çatınca, "Ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve kâfir olarak ölenlere tevbe yoktur. Öylelerinin tevbesi kabul edilmez. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.

19. Ey iman edenler! Hanımlarınıza, onların arzusu hilafına baskı yaparak mirasçı olmaya çalışmanız helal değildir. Ve açık bir şekilde hayasızca davranma suçu işlemedikçe, vermiş olduğunuz herhangi bir şeyi geri almak amacıyla, onlara baskı yapmayın. Ve hanımlarınızla güzel bir şekilde geçinin. Çünkü onlardan hoşlanmıyor olsanız bile, olabilir ki hoşlanmadığınız birşeyi Allah büyük bir hayra vesile kılmış olabilir.

20. Ama eğer bir kadını bırakıp yerine başka birini almak isterseniz, birincisine verdiğiniz hiçbir şeyi, ne kadar çok da olsa geri almayın. Ona iftira ederek ve bu yüzden açık bir günah işleyerek verdiğinizi geri almak hiç olur mu?

21. Onu nasıl alırsınız ki, birbirinizle içli dışlı olmuş, karılıp katılmıştınız, o eşleriniz sizden sağlam söz de almışlardı.

22. Babalarınızın evlenmiş olduğu kadınlarla evlenmeyin. Ancak İslâm gelmezden önce yapılanlar geçmişte kalmıştır. Bu kesinlikle utanç verici bir iştir, çirkin birşeydir ve kötü bir yoldur.

23. Anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız ve teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları ve süt anneleriniz ile süt kardeşleriniz, eşlerinizin anneleri ve kendileriyle gerdeğe girmiş olduğunuz eşlerinizden doğmuş olan üvey kızlarınız ki; sizin onlarla evlenmeniz haram kılınmıştır. Fakat gerdeğe girmemişseniz, kızlarıyla evlenmenizde bir günah yoktur. Öz oğullarınızın karılarıyla ve iki kız kardeşi nikahınız altında birleştirmeniz de, size haram kılınmıştır. İslâm gelmezden önce yapılanlar, geçmişte kalmıştır. Çünkü Allah çok bağışlayan ve acıyandır.

24. Savaşta esir olarak ellerinize geçen cariyeler dışında, tüm evli kadınlarla evlenmeniz de Allah’ın yasasıyla size haram kılınmıştır. Bunların dışında kalan bütün kadınlar, kendilerine mal varlığınızdan bir kısmını mehir olarak vermeniz ve zina yolu ile değil, evlilik bağı yoluyla almak şartıyla size helaldir. Kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlara hak ettikleri mehirlerini verin. Mehrin tesbitinden sonra karşılıklı anlaşmak suretiyle mehrin az veya çok ödenmesinde size bir günah yoktur. Şüphesiz Allah herşeyi bilendir, yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.

25. Ve sizden özgür, inanan kadınlarla maddi bir nedenle evlenmeye gücü yetmeyen kimse, sahip olduğunuz inanan kölelerinizle evlensin. Allah sizin her konudaki inanç ve kanaatinizi en iyi bilendir. Hepiniz Adem’in neslinden gelip birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri, gizli dost da tutmamaları şartıyla sahiplerinin iznini alarak onlarla evlenin ve mehirlerini uygun şekilde kendilerine verin. Onlar evlendikten sonra, bir fuhuş yaparlarsa; hür evli kadınlara uygulanan cezanın yarısıyla cezalandırılırlar. Bu cariyelerle evlenme izni, günah işlemekten korkanlarınız içindir. Fakat sabırla direnmeniz ve bu tür evlilikten kaçınmanız sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affeden ve çok acıyandır.

26. Allah size haram ve helalı açıklamak ve sizi sizden öncekilerin doğru olan hayat tarzlarına yöneltmek ve tevbelerinizi kabul etmek istiyor. Zira Allah herşeyi bilen ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.

27. Öyle ya, Allah sizin tevbelerinizi kabul etmek ister. Şehvetlerine uyarak kötü arzularının esiri olanlar ise, dosdoğru yoldan sizin sapmanızı isterler.

28. Allah, size ağır gelecek, yapamıyacağınız yükleri hafifletmek ister. Zira insan zayıf yaratılmıştır.

29. Ey iman nimetine kavuşanlar, karşılıklı rızanıza dayanan şer’î usullere uygun ticarî alım-satımların dışında, mallarınızı, aranızda haksız yere, dolambaçlı haram yollarla yemeyin. Birbirinize düşerek kanlarınızı dökmeyin, canlarınıza kıymayın. Allah size karşı çok merhametlidir.

30. Haksız yere mal yemeyi ve şahsiyetleri öldürmeyi düşmanca bir niyetle ve varoluş gayesine aykırı biçimde yapana gelince, biz onu zamanı gelince ateşe sokacağız. Bu da Allah’a göre pek kolaydır.

31. Uzak durmanız emredilen büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük kusurlarınızı örteriz ve sizi ağırlanacağınız şerefli bir meskene yerleştiririz.

32. O halde Allah’ın kimilerine, diğerlerinden daha fazla verdiği nimetlere kıskançlık yaparak imrenmeyin. Ticaret yapma yetkisi herkese verilmiş olup, erkekler kendi kazançlarından bir fayda, kadınlar da kendi kazançlarından bir fayda sağlayabilirler. Siz Allah’tan bol nimetler ve cömertçe lütfunu isteyin. Çünkü Allah herşeyin tam bilgisine sahiptir.

33. Anne babanın ve yakın akrabanın bıraktıkları mallarda; erkek ve kadın herbir kimse için mirasçılar kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselerin yani karı kocanın da mirastan paylarını verin. Şüphesiz ki Allah herşeye şahittir.

34. Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması ve mallarından mehir ve her türlü harcamada bulunması sebebiyle erkekler, kadınlar üzerine yönetici ve koruyucudurlar. Dürüst ve erdemli kadınlar gerçekten itaatlı olanlardır. Allah kendi haklarını Kur’ân’da nasıl koruduysa, onlarda öylece kocalarının yokluğunda onların malını, ev sırlarını, namus ve iffetlerini koruyanlardır. Kötü niyetlerinden korktuğunuz kadınlara gelince, önce nasihat edin, vazgeçmezlerse, yataklarında yalnız bırakın ve bununla da yola gelmezlerse, son çare olarak şer’î ölçüyü kaçırmadan dövün. Eğer size itaat ederlerse, onları incitmekten kaçının. Allah gerçekten yücedir, büyüktür.

35. Eğer evli bir çift arasında anlaşmazlık doğmasından korkarsanız, erkeğin ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edin. İki tarafta işi düzeltmek niyetinde iseler, Allah onları uzlaştırır. Bilin ki, Allah herşeyi bilendir ve herşeyden haberi olandır.

36. Yalnızca Allah’a kulluk edin ve O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Ana babaya, yakın akrabanıza, yetimlere, muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara, uzak komşulara, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve elinizin altındaki hizmetçi ve işçilere iyilik yapın, iyi davranın. Doğrusu Allah, kendini beğenen ve böbürleneni sevmez.

37. Ve cimrilik yapan, başkalarına da cimriliği tavsiye eden ve Allah’ın kendilerine bağışladığı nimetleri gizleyenleri de Allah sevmez. Böylece Allah’tan gelen gerçekleri örtbas eden herkes için, utanç verici bir azap hazırladık.

38. Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde, mallarından başkalarına sadece insanlar görüp, takdir etsinler diye harcayanları Allah sevmez. Yakın dostu şeytan olan kişi, ne kötü dost sahibidir.

39. Onlara ne olurdu sanki, Allah’a ve ahiret gününe inansalardı ve Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan Allah yolunda harcasalardı. Allah onlar hakkındaki herşeyi bilir.

40. Şüphesiz Allah kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz. Eğer hayırlı bir iş olursa, onu kat kat artırır ve kendinden de büyük bir mükafat verir.

41. Öyleyse hesap günü her topluluk içinden şahitler getireceğimiz ve seni de ey peygamber! Onlar üzerine şahit tutacağımız zaman, ne olacak o günahkarların hali?

42. Gerçekleri örtbas edenler ve peygambere itaatsizlik yapanlar o gün yerin dibine batırılmayı isteyecekler, ama onlar olup biten hiçbir şeyi Allah’tan gizleyemeyeceklerdir.

43. Ey iman edenler! Sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar bekleyin, boy abdestini gerektiren bir durumda iken de yıkanıncaya kadar kesinlikle namaz kılmayın. Fakat, yolcu iseniz ve yıkanma imkanından yoksun iseniz o başka. Çünkü eğer hasta iseniz veya seyahatte iseniz yahut abdestinizi yeni bozmuşsanız veya hanımlarınızdan birisine yaklaşmışsanız ve hiç su bulamamışsanız, o zaman temiz toprakla teyemmüm edin, ellerinize ve yüzünüze hafifce sürün. Bilin ki, Allah günahları temizleyen ve çok affedendir.

44. Kendilerine kitaptan bir pay verilenlerin, sapıklığı satın aldıklarını ve sizin de yoldan çıkmanızı istediklerini görmüyor musun?

45. Fakat Allah, düşmanlarınızın kimler olduğunu çok iyi bilir. Hiç kimse, Allah gibi dost olamaz ve hiç kimse, Allah’ın yardım ettiği gibi yardım edemez.

46. Yahudilerden öyleleri var ki, vahyedilmiş sözlerin anlamını çarpıtırlar, sözleri asıl maksatlarından koparıp "İşittik ama, karşı geliyoruz" ve "Dinleyin ama kulak asmayın" ve "Bizi güt, bizi gözet a çoban" derler ve böylece dilleriyle oyun oynarlar ve gerçek inancın yanlış olduğunu anlatmaya çalışırlar. Halbuki, onlar sadece "İşittik ve itaat ediyoruz" ve "Bizi dinle, bizi gözet" deselerdi, bu onların gerçekten yararına ve daha dürüstçe bir davranış olurdu. Fakat gerçekleri örtbas ettikleri için, Allah onları lanetledi. Bu yüzden pek azı hariç iman etmezler.

47. Siz ey geçmişte bize kitap verildi diyenler! Bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut onları cumartesi günü yasağını çiğneyen adamlar gibi lanetlemeden önce, yanınızdaki kitabı doğrulayıcı olarak indirdiğimiz kitaba inanın. Zira, Allah’ın emri mutlaka yerini bulacaktır.

48. Allah kendisinden başka birine ilahlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz ama bağışlanmasını isteyen kimsenin şirk dışındaki günahlarını bağışlar. Allah’a ortak koşanlar, gerçekten korkunç bir günah işlemiş olurlar.

49. Kendilerini övmekle temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temizleyip yüceltir ve kimseye, kıl kadar haksızlık  da yapılmaz

50. Bakın, Allah’a karşı nasıl da yalan uyduruyorlar. Bundan daha açık bir günah olamaz.

51. "Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler, mü’minlerden daha doğru bir yoldadırlar."

52. İşte Allah’ın rahmetinden uzak kıldıkları bunlardır ve Allah’ın rahmetinden uzak olan kişi de kendisine yardım edecek kimse bulamazsın.

53. Yoksa onların, kainâtın idaresinde bir payları mı var? Öyle olsaydı, insanlara çekirdek filizi kadar bile birşey vermezlerdi.

54. Yoksa onlar Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanları kıskanıyorlar mı? Oysa İbrahim soyuna kitabı ve hikmeti verdik ve büyük bir hükümranlık da bağışlamıştık.

55. Aralarında O’na gerçekten inananlar da vardı, O’ndan yüz çevirenler de… Ve hiç birşey cehennem ateşi kadar yakıcı olamaz.

56. Mesajlarımızın doğruluğunu inkâr edenleri, zamanı geldiğinde ateşe mahkum edeceğiz ve derileri her yanıp döküldüğünde, onları yeni derilerle değiştireceğiz ki, azabı tam olarak tadabilsinler. Şüphe yok ki, Allah çok güçlüdür ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.

57. İnanıp doğru ve yararlı işleri yapanları da, içlerinde ebedi olarak kalacakları zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır. Onları orada sürekli bir gölgeye veya sonsuz mutluluğa da eriştireceğiz.

58. Gerçekten Allah size, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız, adaletle hükmetmenizi emreder. Evet Allah size ne güzel öğüt veriyor. Allah mutlaka herşeyi işiten ve herşeyi görendir.

59. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasulüne itaat edin ve sizden olup kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara da itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve peygambere götürün, eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız. Bu sizin için en hayırlısıdır ve sonuç olarak ta en iyisidir.

60. Sana indirilene ve senden önce indirilenlere, inandıklarını iddia eden ama öte yandan, şeytani güçlerin önünde, mahkeme olmayı isteyenleri görmedin mi? Oysa onu inkâr etmeleri buyrulmuştu. O Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar uzak bir sapıklıkla büsbütün sapıtmak ister.

61. Böylece her ne zaman kendilerine "Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin" denilse, bu iki yüzlülerin, senden nefretle yüz çevirdiklerini görürsün.

62. Öyleyse nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucunda bir felaket başlarına gelince, sana gelerek "Şüphesiz biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka birşey istemedik" diye Allah’a yemin ederler.

63. Ama Allah, onların kalplerindeki herşeyi bilir. O halde, sen onları kendi hallerine bırak, öğüt ver ve onların durumları hakkında tesir edecek güzel söz söyle.

64. Zira biz, her peygamberi ancak Allah’ın izniyle kendisine uyulsun diye göndermişizdir. Eğer onlar, varlık sebebine aykırı davrandıktan sonra, sana gelip Allah’tan bağışlanma dileselerdi, peygamber de onların bağışlanması için dua etseydi, Allah’ın tevbeleri kabul edici ve merhametli olduğunu bulacaklardı.

65. Hayır hayır, Rabbine andolsun ki onlar, aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda sen peygamberi hakem yapmadıkça ve sonra senin kararına, kalplerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle tabi olmadıkça gerçekten inanmış olmazlar.

66. Fakat biz onlara "Hayatlarınızı feda edin" yahut "Yurtlarınızı terkedin" diye emretmiş olsaydık, çok azı bunu yapardı. Oysa tavsiye edilen şeyi yapmış olsalardı, bu kesinlikle onların yararına olurdu ve onları imanlarında daha güçlü kılardı.

67. Bu durumda biz onlara rahmetimizden büyük bir mükafat verirdik.

68. Ve onları doğru bir yola yöneltirdik.

69. Allah’a ve peygambere itaat edenler; Allah’ın nimetlerini bağışladığı peygamberler, hakikatten hiç sapmamış olanlar, hakikate hayatlarıyla şahitlik yapanlar, dürüst ve erdemli olanlarla beraber olacaklardır. Ne iyi arkadaştır onlar.

70. Bu lütuf Allah’tandır ve herşeyi bilici olarak Allah yeter.

71. Ey iman edenler! Düşmanlarınıza karşı korunma tedbirlerinizi alın. İster küçük guruplar halinde, ister toplu halde savaşa çıkın.

72. Aranızda mutlaka geride kalanlar olacak ve o zaman başınıza bir felaket geldiğinde; "Onlarla birlikte bulunmamamız, Allah’ın bize bir lütfudur" diyecekler.

73. Ama Allah’tan size bir zafer ihsan edildiğinde aranızda hiçbir sevgi ve dostluk yokmuş gibi davranarak "Keşke onlarla beraber bulunsaydım da, ben de büyük bir başarı elde etseydim" diyeceklerdir.

74. Öyleyse bu dünya hayatını ahiret ile takas etmek isteyenler, Allah yolunda savaşsınlar. Allah yolunda savaşan herkese, ister öldürülmüş olsun, ister zafer kazansın zamanı geldiğinde, ona büyük bir mükafat vereceğiz.

75. Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir koruyucu sahip gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan  zayıf bırakılmış ezilenler adına savaşmıyorsunuz?

76. İman edenler, Allah yolunda savaşırlar, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler ise, şeytani güçler uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın, şeytanın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır.

77. "Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı çok kısadır. Ama ahiret, yolunu Allah ile bulanlar için en hayırlısıdır. Çünkü hiç biriniz kıl kadar haksızlığa uğramayacaksınız.

78. "Hepsi Allah’tandır." O halde bu insanlara ne oluyor da, kendilerine bildirilen hakikatı kavramaya yanaşmıyorlar?

79. Size gelen her iyilik Allah’tandır, başınıza gelen her kötülük de kendinizden. Ey Muhammed! Seni bütün insanlığa bir elçi olarak gönderdik. Buna, şahit olarak Allah yeter.

80. Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirenlere gelince, zaten seni onların başına bekçi göndermedik ya!

81. Onlar, biz sana itaat ediyoruz derler, ama yanından uzaklaştıklarında, içlerinden bir kısmı gecenin karanlığında, senin getirdiğin mesajlardan başka şeyler tasarlarlar. Allah onların gece kurdukları ve gizlice tasarladıkları herşeyi kaydeder. O halde onları kendi başlarına bırak ve sadece Allah’a güven, zira hiç kimse Allah kadar güvene layık olamaz.

82. Onlar bu Kur’ân’ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer O Allah’tan başkasından gelseydi, onda mutlaka birçok tutarsızlık ve çelişkiler bulurlardı.

83. Onlara savaş veya barış ile ilgili bir haber gelince, hemen onu yayarlar. Halbuki o haberi, peygambere ve mü’minler arasından kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara veya ilim sahibi kimselere arzetmiş olsalardı, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onunla ilgili ne yapılması gerektiğini bilirlerdi. Ama Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç şeytana uyup giderdiniz.

84. O halde sen, Allah yolunda savaş. Çünkü sen kendinden sorumlusun. İnananları da savaşa teşvik et. Umulur ki Allah, gerçekleri örtbas edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha şiddetli, cezalandırması da daha çetindir.

85. Kim, haklı bir dava uğrunda üstün çaba gösterirse, onun kazandıracağı nimetlerden bir pay alacaktır ve kim de, haksız bir dava için koşturursa, sorumluluğunun hesabını verecektir. Allah herşeyi gözeten ve herşeye güç yetirendir.

86. Bir selamla selamlanırsanız siz daha iyisiyle selamı alın veya onu aynısıyla karşılayın. Şüphesiz Allah, herşeyin hesabını hakkıyla arayandır.

87. Allah ki, O’ndan başka gerçek ilah yoktur. Geleceği hakkında hiç şüphe olmayan, kıyamet günü sizi bir araya toplayacaktır. Kimin sözü Allah’ın sözünden daha doğru olabilir?

88. Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında kiminiz onlardan yana kiminiz onlara karşı tutum alarak aranızda iki guruba ayrılıyorsunuz? Oysa yaptıkları işlerden dolayı Allah onları tepe taklak etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola iletmek mi istiyorsunuz? Allah’ın sapıklık içinde bıraktıklarına bir çıkış yolu bulamazsın.

89. Onlar kendilerinin Allah’tan gelen gerçekleri örtbas ettikleri gibi, sizin de Allah’tan gelen gerçekleri örtbas etmenizi isterler ki, onlarla eşit olasınız. O halde onlar; Allah yolunda hicret edinceye kadar, onları kendinize dost edinmeyin, eğer aldırış etmeyip yüz çevirirlerse, onları nerede bulursanız yakalayın ve öldürün. Onlardan hiçbirini ne dost ne de yardımcı tutmayın.

90. Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar, ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak istemediklerinden göğüsleri daralmış olarak size gelenleri öldürmeyin. Allah dileseydi, onları sizin başınıza bela ederdi de sizinle savaşırlardı. Ama onlar sizi bırakır savaş açmaktan vazgeçer ve barış teklif ederlerse, Allah onlara zarar vermenize müsaade etmez.

91. Başka bir takım insanlar da bulacaksınız ki, hem sizden hem de kendi toplumlarından güven içinde kalmayı isterler. Ama her ne zaman kavga ve kargaşaya sürüklenirlerse ona balıklamaya atılırlar. Öyleyse onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilmezler ve barışı önermezler, kargaşadan el çekmezlerse onları yakalayın ve nerede bulursanız öldürün. İşte öylelerine karşı Allah size açık bir yetki vermiştir.

92. Bir mü’minin, bir mü’mini yanlışlıkla olması dışında öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mü’mini öldüren kişi, mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ölenin akrabalarına bir diyet ödemesi gerekir. Meğer ki, ölenin yakınları bu diyeti almaktan vazgeçmiş olsunlar. Eğer, ölen mü’min olduğu halde sizinle savaş halinde olan bir topluluğa mensub ise, bu işin bedeli sadece mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak olacaktır. Ölen kimse sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise, ödenecek bedel, ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak şeklinde olacaktır. Yeterli imkanlara sahip olmayan, köle azadı yerine peşpeşe iki ay oruç tutacaktır. Bu, tevbesinin kabulüne sebebtir veya Allah’tan emredilen bir karşılıktır. Allah gerçekten herşeyi bilendir ve her yaptığını yerli yerince yapandır.

93. Fakat her kim de, bir mü’mini bile bile öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona bu dünyada gazab etmiş ve öteki dünyada da rahmetinden uzak tutmuş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.

94. O halde ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman, karşılaştığınız durumu açıkca kavramaya çalışın ve size barış teklif edene veya müslüman olduğunu bildirene, bu dünya hayatının gelip geçici kazançlarına duyduğunuz özlem ve istekle sen mü’min değilsin demeyin. Oysa ganimetlerin çoğu, Allah katındadır. Siz de, bir zamanlar aynı durumdaydınız ama, Allah size karşı lutfetti de imana geldiniz. Öyleyse muhakemenizi kullanın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

95. Bir mazeretleri olmaksızın mücadeleden kaçınan mü’minler ile Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla çaba gösterenler bir olamaz. Allah, mallarıyla ve canlarıyla üstün çaba gösterenleri, mücadeleden kaçınanlardan daha üstün bir mertebeye yüceltmiştir. Gerçi Allah tüm mü’minlere, sonuçta güzellik vaad etmiş olmasına rağmen, yolunda çaba gösterenleri büyük bir mükafaat vaad ederek, mücadeleden kaçınanlardan üstün kılmıştır.

96. Kendi katından onlara büyük mertebeler bağış ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

97. "Allah’ın arzı, sizin kötülük diyarını terketmenize yetecek kadar geniş değil miydi?" diyecekler. Böylelerinin varış yeri cehennemdir. Ne kötü bir gidiş yeridir orası.

98. Ama hiçbir gücü olmayan ve kendileri göç için yol bulamayan, gerçekten zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç.

99. Allah onların günahlarını silebilir. Çünkü Allah günahları silendir ve çok bağışlayıcıdır.

100. Kim Allah rızası için kötülük diyarını terkederse, yeryüzünde gidecek, barınacak bir çok yerler de bulur, bereketli hayat da bulur. Kim Allah ve Rasülü için göç etmek maksadıyla evinden çıkar da, kendisine ölüm yetişirse, onun mükafatı Allah katındadır. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edendir.

101. Yeryüzünde yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin aniden üzerinize saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Çünkü hakikatleri örtbas edenler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.

102. O halde sen, mü’minler arasında iken onlara namazda imamlık yapacaksan, yalnızca bir bölümünün silahlarını kuşanmış olarak, seninle namaza dursunlar ve silahlarını da yanlarına alsınlar, bunlar secdeye vardıklarında diğer kısım arkanızda beklesinler ve namazı kılmayan diğer gurup gelsin seninle birlikte namaz kılsınlar, tedbirli olsunlar, silahlarını yanlarından ayırmasınlar. Çünkü Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler, sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki, ani bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz, yahut hasta iseniz, namaz kılarken silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur, ama tehlikeye karşı daima hazırlıklı olun. Allah şüphesiz gerçekleri örtbas edenlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

103. Namazınızı bitirdiğinizde ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerine uzanarak Allah’ı anın, güvenliğinizi sağladığınızda namazlarınızı eksiltmeksizin tam kılın. Çünkü namaz belirli vakitlerde mü’minler üzerine farz kılınmıştır.

104. Düşman ordusunu takip etmekte, korkak davranmayın. Eğer sıkıntı çekerseniz bilin ki, onlar da sizin gibi sıkıntı çekiyorlar. Ama siz Allah’tan onların ümit etmediklerini alacağınızı ümit ediyorsunuz. Ve Allah herşeyi bilendir, herşeyi yerli yerince yapandır.

105. Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye bu kitabı gerçekleri içeren bir kitap olarak indirdik. Sakın hainlerin savunucusu olma.

106. Ve Allah’tan bağışlanma iste. Çünkü Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

107. Kendi kişiliklerine ihanet edenleri savunma. Çünkü, Allah kendilerine ihanet edenleri ve günahlarında inat edenleri sevmez.

108. Onlar yaptıklarını insanlardan gizleyebildiler ama, Allah’tan gizleyemezler. Çünkü gecenin karanlığında Allah’ın razı olmadığı düşünce ve inançları her ne zaman tasarlasalar, Allah onların yanıbaşındadır ve Allah onların bütün yaptıklarını ilmiyle kuşatır.

109. Sizler belki bu dünya hayatında, onları savunabilirsiniz, ya kıyamet günü kim onları Allah’a karşı savunacak, kim onların vekili olacaktır?

110. Ama kim kötülük yapar yahut başka şekillerde varlık sebebine aykırı davranır, daha sonra affetmesi için Allah’a yalvarırsa, Allah’ı çok bağışlayıcı ve merhametli olarak bulacaktır.

111. Çünkü günah işleyen kimse, yalnız kendine zarar verir. Ve Allah herşeyi bilendir, yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.

112. Ama kim bir hata yapar ve günah işler de sonra onu suçsuz bir kimsenin üstüne atarsa, elbette o kimse bir iftira suçunu ve apaçık bir günahı da sırtına yüklenmiş olur.

113. Allah’ın sana lütfu ve acıması olmasaydı, onlardan bir gurup seni bile, doğru bir hükümde bulunmaktan şaşırtmayı planlamışlardı. Halbuki onlar, ancak kendilerini şaşırtıp saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Çünkü Allah, sana bu kitabı indirmiş, hikmeti vermiş ve sana bilmediklerini öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfu gerçekten büyüktür.

114. Yardımlaşmayı, iyi ve yararlı davranışları ve insanların arasını düzeltmeyi öngören, bunları gerçekleştirmeye çalışan kimselerin yaptığı toplantılar dışında, gizli toplanmaların pek çoğunda hayır yoktur. Ve bütün bu güzel eylemleri Allah’ın rızasını kazanmak için yapan kimseye zamanı geldiğinde, büyük bir mükafat vereceğiz.

115. Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra, peygamberle bağını koparıp, mü’minlerin yolundan başka bir yola saparsa, onu tercih ettiği o yolda bırakır ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yerdir.

116. Allah kendisinden başka birine, ilahlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz, ama bağışlanmasını isteyen kimsenin şirk dışındaki günahlarını bağışlar. Çünkü Allah’ın yanı sıra başkasına ilahlık yakıştıranlar, şiddetli bir sapıklığa düşmüş kimselerdir.

117. Onlar Allah’ı bırakıp, yalnızca dişilere ve dişi saydıkları putlara ibadet edip, yalvarıp yakarıyorlar. Böylece de inatçı şeytandan başkasına tapmış olmazlar.

118. "Senin kullarından belirli bir pay edineceğim.

119. Onları saptıracağım, boş hevesler ve özlemler ile dolduracağım. Ben onlara emredeceğim, onlar da putperestçe bir kurban âdeti olarak, hayvanların kulaklarını yaracaklar ve onlara yine emredeceğim, Allah’ın yaratılıştaki kanun ve prensiplerini değiştirecekler." Ama Allah’ı bırakıpta şeytanı kendilerine rehber edinenler, kesinlikle ziyana uğrarlar.

120. Şeytan onlara söz verir, boş kuruntulara düşürür. Ama şeytanın onlara söz verdiği herşey, aldatmadan başka bir şey değildir.

121. Böylelerinin varacağı yer, cehennemdir ve oradan kaçış yolu da bulamayacaklardır.

122. Ama iman edip doğru ve yararlı işler yapanları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız, onlar orada sürekli ve temelli kalacaklar. Bu Allah’ın dosdoğru bir söz vermesidir. Kimin sözü, Allah’ın sözünden daha doğru olabilir?

123. Öteki alemdeki kurtuluş; ne sizin vahye dayanmayan kuruntularınızla, ne de bize de kitap verildi diyen, önceki toplumların kuruntularıyla gerçekleşecek değildir. Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezalanır, kendisi için Allah’tan başka dost da, yardımcı da bulamaz.

124. Erkek olsun, kadın olsun her kim de, mü’min olarak doğru ve yararlı işler yaparsa, işte onlar cennete girecekler ve zerre kadar haksızlığa da uğramıyacaklardır.

125. Bütün benliğini Allah’a teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü batıldan yüz çeviren, İbrahim’in inanç sistemine içtenlikle uyan kimseden, daha iyi iman sahibi kim vardır? Allah İbrahim’i kendisine dost edinmişti.

126. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Allah herşeyi ilmi ve kudretiyle kuşatmıştır.

127. Onlar hakkında fetvayı Allah size açıklıyor. "Kendileri için farz kılınıp takdir edilen, mehir ve mirası vermeyip, nikahlamak istediğiniz, sorumluluğunuz altındaki yetim kadınlar ile kimsesiz çocuklar ve sizin yetimlere karşı, adil davranma yükümlülüğünüz hakkında, size okunan ayetler Allah’ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır. Ve ne iyilik yaparsanız unutmayın ki, Allah onu tamamıyla bilmektedir."

128. Eğer bir kadın, kocasının kötü muamelesinden veya kendisini terketmesinden korkarsa, iki taraf aralarında anlaşarak sorunlarını çözebilirler. Zira karşılıklı anlaşma, en iyi yoldur ve bencillik insan ruhunda her zaman mevcuttur. Fakat iyilik yapar, yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulursanız biliniz ki, Allah tüm yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

129. Ne kadar isteseniz de, eşlerinize adaletle davranmak elinizde değildir. Dolayısıyla diğerlerini dışlayarak ve onları kocası hem var, hem de yokmuş gibi bir durumda bırakarak, içlerinden sadece birine yönelmeyin. Eğer arayı düzeltir, yolunuzu da Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışırsanız bilin ki, Allah çok bağışlayan ve çok acıyandır.

130. Eğer karı koca birbirinden boşanıp ayrılacak olurlarsa, Allah herbirini lütfuyla besleyip, geçindirir. Çünkü Allah, her türlü imkanları bol olan ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.

131. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Biz hem sizden önceki; bize de kitap verildi diyenlere, hem de size yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulun diye emretmişizdir. Eğer Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edip, imansızlık ederseniz bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah kendi kendine yeterlidir. Hiçbir şeye muhtaç değildir ve övülmeye layık olandır.

132. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Hiç kimse Allah kadar güvene layık olamaz.

133. O eğer dilerse, ey insanlar! Sizi yok edip yerinize başkalarını getirebilir. Allah’ın her zaman buna gücü yeter.

134. Kim bu dünyanın nimetlerini isterse ona hatırlat ki, hem bu dünyanın, hem de ahiretin nimetleri Allah katındadır ve Allah gerçekten herşeyi duyan ve herşeyi görendir.

135. Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutun; kendinizin, ana babanızın ve yakınlarınızın zararına bile olsa… Allah rızası için şahitlik yapanlar olun. Şahitlik yaptığınız kimseler, zengin de olsa, fakir de olsa adaletten ayrılmayın. Allah’ın hakkı, onların her birinin hakkının önüne geçer. Hislerinize uyup, adaletten şaşmayın. Şahitliği eğer, büker veya şahitlikten kaçınırsanız biliniz ki, Allah tüm yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

136. Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Zira Allah’ı, meleklerini, kitaplarını ve peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr eden, gerçekten şiddetli ve derin bir sapıklığa düşmüştür.

137. İman edip, sonra Allah’tan gelen gerçekleri inkâr eden ve tekrar iman edip, yeniden aynı gerçekleri inkâr eden ve sonra inkârlarını artıranlara gelince, Allah onları bağışlamayacak ve hiçbir şekilde doğru yola eriştirmeyecektir.

138. Münafıklara müjdeyle haber ver ki, onlara pek acıklı bir azap vardır.

139. O münafıklar ki, mü’minleri bırakıp Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost ediniyorlar. Onlar da bir güç mü arıyorlar? Unutmayın bütün güç, kuvvet ve şeref yalnızca Allah’ındır.

140. Allah bu kitapta size buyurmuştur ki; ne zaman Allah’ın mesajlarının inkâr edildiğini ve onların hafife alındığını duyarsanız, başka şeyler konuşmaya başlayıncaya kadar, bunu yapanların yanından ayrılmalısınız, yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Bakın Allah münafıkları ve gerçekleri örtbas edenleri hep birlikte cehennemde toplayacaktır.

141. Onlar öyle münafıklardır ki, sizi gözetleyip dururlar, eğer size Allah’tan bir zafer nasib olursa, sizinle beraber değil miydik? derler. Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin zaferden bir payları olursa, bu sefer de onlara; sizi yenip öldürebileceğimiz mümkün iken, mü’minlerden korumadık mı? derler. Artık Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecek ve Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin mü’minlere zarar vermelerine asla izin vermeyecektir.

142. Bakın bu münafıklar Allah’ı kandırmaya çalışıyorlar. Halbuki Allah onların kendi oyunlarını başlarına geçiriyor. Onlar namaz için kalktıklarında gönülsüzce sadece insanlar, görüp takdir etsinler diye kalkarlar. Allah’ı da pek az hatıra getirirler.

143. İman ile küfür arasında yalpalıyorlar. Ne müslümanlara bağlı kalırlar, ne de kâfirlere. Allah’ın saptırdıkları için, asla bir çıkış yolu bulamazsın.

144. Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

145. Şüphesiz ki, münafıklar ateşin en aşağı tabakasına atılacaklardır. Sen onlara yardım edici birini bulamayacaksın.

146. Bu münafıklar içinden tevbe edip hayatlarını, dürüst ve erdemlice yaşayanlar, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve yalnız O’na yürekten inanıp bağlananlar hariç. Zira bunlar, gerçekte mü’minlerle beraberdirler ve zamanı gelince Allah, bütün mü’minlere büyük bir mükafat verecektir.

147. Eğer şükreder ve inanırsanız, Allah geçmiş günahlarınızdan dolayı sizi neden azaba uğratsın? Bilirsiniz ki Allah şükredenlere karşılığını her zaman veren ve herşeyi çok iyi bilendir.

148. Allah, kendisine haksızlık edilen kişi dışında, hiç kimseden açıkça kötü söz söylemesini sevmez. Zulme uğrayan kimse feryad edip, zalimin kötülüğünü söyleyip, ona beddua edebilir. Şüphesiz Allah, mazlumun âhını işiten ve olup biten herşeyi bilendir.

149. Eğer açık ya da gizli bir iyilik yapar veya bir kötülüğü bağışlarsanız, unutmayın ki, Allah günahları bağışlayandır ve herşeye gücü yetendir.

150. Allah’a inanmak ile elçilerine inanmak arasında ayırım yaparak, Allah’ı ve elçilerini inkâr edenler ile bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız, diyenler ve bu ikisi arasında bir yol tutturanlar

151. İşte bunlar Allah’tan gelen gerçekleri inkâr edenlerdir ve biz gerçekleri inkâr edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

152. Allah ve peygamberine inanan ve onlar arasında hiçbir ayırım yapmayanlara gelince, zamanı geldiğinde Allah onlara mükafatlarını tam olarak verecektir. Ve Allah çok bağışlayan ve çok acıyandır.

153. Geçmişteki bize kitap verildi diyenler senin, onlar üzerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Onlar, Musa’dan bunun daha büyüğünü istemişler ve Allah’ı açıkça bize göster demişlerdi de, bu çarpıklıkları yüzünden onları bir ceza yıldırımı çarpmıştı. Daha sonra kendilerine çok açık belgeler geldiği halde, altın buzağıya tapmaya başlamışlardı. Yine de bu günahlarını affettik ve Musa’ya apaçık belgeler ve kanıtlar verdik.

154. Söz vermeleri sebebiyle Tûr Dağını üzerlerine yükseltmiş, onlara kapıdan secde ederek girin, cumartesi günü yasağını aşmayın, diye uyarmış ve kendilerinden de sağlam bir söz almıştık.

155. Onların verdikleri sağlam sözlerini bozmaları, Allah’ın mesajlarını reddetmeleri, peygamberleri öldürmek gibi bir haksızlık işlemeleri ve kalplerimiz perdelidir demelerinden dolayı kendilerini cezalandırdık. Hayır, aslında Allah gerçekleri örtbas etmelerinden dolayı, onların kalplerini mühürlemiştir, bu yüzden pek azı hariç artık iman etmezler.

156. Ve gerçekleri örtbas ettikleri, Meryem’e korkunç bir iftira attıkları için.

157. Ve bakın "Biz, Allah’ın elçisi olduğunu iddia eden Meryem’in oğlu İsa Mesih’i öldürdük" diye böbürlendikleri için. Aslında O’nu ne öldürdüler, ne de çarmıha gerdiler, sadece öldürdükleri onlara İsa gibi gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur, ancak zanna uyuyorlar. Kesin olarak O’nu öldürmediler.

158. Hayır, Allah onu kendi katına yüceltti. Allah güçlüdür, O’nun gücüne hiçbir güç yetişemez. Yapıp ettiği herşeyi, yerli yerince yapandır.

159. Bize de kitap verildi diyenlerden herbiri, kendi ölümünden veya İsa’nın ölümünden önce İsa ile ilgili gerçekleri kavrayacaklar ve O’na iman edeceklerdir. Kıyamet günü İsa onlardan iman etmeyenlerin aleyhine şahitlik yapacaktır.

160. Kısaca, Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan çevirmeleri sebebiyle, kendilerine daha önce helal kılınmış temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık.

161. Yasaklandığı halde faiz almalarından, başkalarının malını haksız yere yemelerinden dolayı; onlar arasından Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler için, şiddetli bir azap hazırladık.

162. İçlerinden ilimde derinleşmiş olanlara, sana ve senden öncekilere indirilmiş olana, iman edenlere, özellikle namazlarında dikkatli ve devamlı olanlara, karşılık beklemeden zekatlarını verenlere, Allah’a ve ahiret gününe inananlara gelince, işte bunlara pek yakında büyük bir mükafat vereceğiz.

163. Bak ey peygamber! Biz Nuh’a ve ondan sonraki bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Tıpkı İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına, İsa’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Harun’a, Süleyman’a da vahyetmiş, Davud’a da Zebûr’u vermiştik.

164. Daha önce sana bildirdiğimiz öteki elçilere, hem de bahsetmediğimiz elçilere de vahyetmiştik ve Allah Musa ile de konuştu.

165. Bunları müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, peygamberler geldikten sonra, insanların Allah’a karşı savunacak delilleri olmasın. Allah üstün ve güçlü olandır ve her yaptığını yerli yerince yapandır.

166. Fakat Allah sana indirdiğine şahitlik eder ki, O bunu kendi ilmiyle indirmiştir. Melekleri de buna şahitlik ederler. Oysa, hiç kimse Allah’ın şahitliği gibi şahitlik yapamaz.

167. Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler ve başkalarını da Allah yolundan saptırmaya çalışanlar derin bir sapıklık içindedirler.

168. Hakikatleri örtbas edenleri ve varlık sebebine aykırı davrananları, Allah asla affetmeyecek ve onlara bir yolda göstermeyecektir.

169. Cehennem yolundan başka… Orada sürekli ve temelli kalacaklardır. Bu da Allah için çok kolaydır.

170. Ey insanlar! Elçi size Rabbinizden gerçeği getirdi. Öyleyse kendi iyiliğiniz için, O’na inanın ve eğer Allah’tan gelen gerçekleri örtbas ederseniz, bilin ki, göklerde ve yerde olan herşey Allah’ındır. Allah herşeyi bilendir. Yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.

171. Ey bize de kitap verildi diyenler! Dininizde aşırı gitmeyin, Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin, Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah’ın elçisi ve kelimesidir ki, O’nu Meryem’e bırakmıştır. O, Allah tarafından gelen bir ruhtur. Artık Allah’a ve peygamberine inanın da, Allah üçtür demeyin. Kendi yararınıza bu iddiadan vazgeçin. Allah tek ilahtır, çocuk sahibi olmaktan yüce ve münezzehtir. Göklerde ve yerde olan herşey O’na aittir. Her konuda vekil olarak Allah yeter.

172. Ne İsa Allah’ın kulu olmaktan kaçınacak kadar gurura kapıldı, ne de O’na yakın olan melekler. O’na kulluk yapmaktan vazgeçecek kadar gurura kapılanlar ve küstahça böbürlenenler bilsinler ki, hesap günü Allah hepsini kendi katında toplayacaktır.

173. İnanıp doğru ve yararlı işler yapanların, mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da verecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince, onlara acı bir şekilde azab edecektir. Onlar Allah’tan başka kendilerini Allah’ın azabından koruyacak ve yardım edecek birini bulamayacaklardır.

174. Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil geldi. Size apaçık bir nur olan Kur’ân’ı indirdik.

175. Allah’a iman edenlere ve O’nun dinine sımsıkı sarılanlara gelince, onları kendisinden olan bir rahmetin ve lütfunun içine yerleştirecektir. Ve onları dosdoğru bir yol ile kendisine yöneltecektir.

176. Ölen kişinin çocuğu yok bir kız kardeşi varsa, bıraktığı malın yarısı o kız kardeşinindir. Ama ölen kız kardeşinin çocuğu yoksa kendisi, yani erkek kardeşi ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama mirasçılar erkek veya kız kardeşler olarak çok iseler, bu durumda erkek için kadının iki payı vardır. Allah şaşırıp sapmayasınız diye size her konuda hükmünü açıklıyor. Allah herşeyi bilendir.