Kadri Çelik 

1. Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.

2. Yetimlere mallarını verin ve pisi temizle değiştirme)yin. Onların mallarını sizin mallarınızla beraber yeme)yin. Muhakkak ki bu çok büyük bir günahtır.

3. Eğer, yetimlere adaletli davranamamaktan korkarsanız (onlarla değil), hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer ve dörder evlenebilirsiniz. Şayet, adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariye) ile yetinin. Doğru yoldan sapmamanız için en uygunu budur.

4. Kadınlara mehirlerini bir hediye olarak veriniz. Eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa, onu afiyetle yiyin.

5. Allah’ın geçiminize dayanak kılmış olduğu mallarınızı, beyinsizlere vermeyin, kendilerini o mallarla rızıklandırın, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6. Yetimleri, nikâh çağına kadar deneyin; onlarda olgunlaşma görürseniz mallarını kendilerine verin ve büyüyecekler (de geri alacaklar) diye onları israf ederek ve tez elden yemeyin. Zengin olan (zahmet hakkını almaktan) sakınsın, yoksul olan (zahmetine) uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, yanlarında şahit bulundurun. Hesap sormak için Allah yeter.

7. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere hisse vardır. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar, az veya çok, farz kılınmış belirli bir hissedir.

8. Paylaşma sırasında, yakınlar, yetimler ve düşkünler bulunursa, ondan onları da rızıklandırın ve onlara güzel sözler söyleyin.

9. Arkalarında bıraktıkları zayıf çocuklardan dolayı korku duyanlar, (vasiyetleri altında olanlar için de) içleri ürpertiyle titresin. Allah’tan sakınsınlar ve onlara doğru söz söylesinler.

10. Gerçekten yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak karınlarında bir ateş yemiş olurlar, onlar zaten alevlenmiş ateşe gireceklerdir.

11. Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer kadınlar ikinin üstünde ise, bırakılanın üçte ikisi onlarındır. Eğer bir ise yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa ana babadan her birine altıda biri; çocuğu yoksa ve anası babası ona varis olursa, anasına üçte bir düşer. Ölenin kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir. (Bütün bunlar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan menfaatçe hangisinin size daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz. Bunlar Allah tarafından (bir görev olarak) belirlenmiştir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibi olandır.

12. Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocuğu varsa, o zaman dörtte biri sizindir. Bunlar, ettikleri vasiyetten veya borçları ödendikten sonradır. Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra, bıraktıklarınızın dörtte biri eşlerinizindir. Çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana babası ve çocukları bulunmadığı halde kelâle (erkek veya kız kardeş) cihetinden mirasına konuluyor ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın üçte bire ortaktırlar. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi bilendir, hilim sahibidir.

13. Bunlar Allah’ın hudutlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, onda temelli kalıcılardır, büyük kurtuluş işte budur.

14. Kim Allah’a ve elçisine baş kaldırır ve hudutlarını aşarsa, onu temelli kalıcı olduğu ateşe sokar. Alçaltıcı azap da onadır.

15. Kadınlarınızdan fuhuş (lezbiyenlik) edenlere, bunu ispat edecek aranızdan dört şahit getirin. Şahadet ederler (ama hâkim yine de yakin etmez ve ailesi ifşa edilmesinden korkar) ise ölünceye veya Allah onlara bir yol (evlenme veya tevbe imkânı) kılıncaya kadar evlerde tutun.

16. İçinizden iki erkek fuhuş yaparsa (birbiriyle oynaşıp kırıştırırsa) bu durumda onlara eziyet verin; Sonuçta tevbe edip kendilerini düzeltirlerse onları bırakın. Doğrusu Allah tevbeleri daima kabul edendir, merhametli olandır.

17. Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanlar ve sonra da hemencecik tevbe edenler içindir. Allah işte bu durumda onların tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

18. Kötülükleri işleyip dururken ölüm kendisine geldiği zaman, "Şimdi tevbe ettim" diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tevbesi geçerli değildir. İşte onlara elem verici azap hazırlamışızdır.

19. Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Apaçık bir fuhuş yapmadıkça onlara verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz (size bağışlamaları) için, onları sıkıştırmayın. Onlarla iyilikle geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, (biliniz ki) hoşlanmadığınız bir şeyi Allah çok hayırlı kılmış olabilir.

20. Bir eşin yerine (boşayarak) başka bir eşi almak isterseniz, birincisine bir yük altın vermiş olsanız bile ondan bir şey almayın. İftira ederek ve apaçık günaha girerek ona verdiğinizi geri alır mısınız?

21. Siz birbirinize karışmış (birlikte yaşamış) ve onlar sizden sağlam bir güvence almışken, onu nasıl geri alırsınız!

22. Kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlamayın. Ancak (cahiliye döneminde) geçen geçmiştir. Çünkü bu, çirkin bir hayâsızlık ve öfke duyulan bir iğrençlikti. Pek de kötü bir yoldu o!

23. Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, hâlâlarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, sütkardeşleriniz, karılarınızın anneleri ve de kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olan koruyuculuğunuz altındaki üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (anneleriyle) gerdeğe girmemişseniz, (kızlarıyla evlenmenizde) size bir engel yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı. Ancak geçen geçmiştir. Doğrusu Allah bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

24. Sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışında kadınlardan evli ve özgür olanlarla da (evlenmeniz haramdır). Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetli olarak zina etmeksizin istemeniz size helal kılındı. Öyleyse onlardan (belli bir süre) faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan ücretlerini verin. Kararlaştırdıktan sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey konusunda (miktarını arttırıp eksiltmenizde) üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hikmet sahibi olandır.

25. Sizden, hür mümin kadınlarla evlenmeye maddi açıdan güç yetiremeyen kimse, ellerinizin altında olan (başkalarına ait) mümin cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı çok iyi bilir. Bazınız bazınızdansınız (hepiniz birsiniz). Onlarla, zinadan kaçınmaları, iffetli olmaları ve gizli dost tutmamış olmaları halinde velilerinin izniyle evlenin ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara edilen azabın yarısı edilir. (Başkasına ait cariye ile evlenme hususundaki) Bu (izin) içinizden, günaha girme korkusu olanlaradır. Sabretmeniz (başkasına ait cariyelerle evlenmemeniz) sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

26. Allah size (dinini) açıklamak, sizden öncekilerin (iyi) yollarına hidayet etmek ve tevbenizi kabul buyurmak ister. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

27. Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa girmenizi isterler.

28. Allah sizin yükünüzü hafifletmek ister. (Zira hiç şüphesiz) İnsan zayıf yaratılmıştır.

29. Ey iman edenler! Mallarınızı karşılıklı rıza ile yapılan ticaret dışında batıl ile (haram ve haksızlıkla) aranızda yemeyin ve birbirinizi öldürmeyin. Allah şüphesiz size merhamet edicidir.

30. Kim düşmanlık ve haksızlıkla bunu yaparsa (ve insanların can ve malına el uzatırsa), yakında onu ateşe sokacağız. Bu, Allah’a kolaydır.

31. Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kötülüklerinizi örter ve sizi yüce bir makama yerleştiririz.

32. Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (kıskançlığa kapılarak) temenni etmeyin. Erkeklere, kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. (Arzuladıklarınızı) Allah’ın bol ihsanından isteyin. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.

33. (İnsanlardan) Her biri için ana babanın, yakınların ve yeminlerinizin bağladığı kimselerin (eşlerinizin) bıraktıklarından, (hisselerini alacak olan) varisler kıldık. O halde onlara nasiplerini veriniz. Doğrusu Allah her şeye şahittir.

34. Allah’ın bazısını bazısına üstün kılması nedeniyle ve mallarından harcamalarından ötürü erkekler, kadınlar üzerinde hüküm sahibidirler. (Ama öte yandan da) saliha kadınlar; gönülden boyun eğenler ve Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (hakları), kocasının bulunmadığı zamanda koruyanlardır. Baş kaldırmalarından endişelendiğiniz kadınlara (önce) öğüt verin, (etkili olmazsa) onları yataklarında yalnız bırakın, (o da olmazsa, son çare olarak sınırları aşmamak şartıyla) onları (iz bırakmayacak şekilde, suçlu oldukları hasebiyle) dövün. Size itaat ederlerse sakın aleyhlerine yol aramayın. (Unutmayın ki) Allah (hepinizden daha) yücedir, büyüktür.

35. Karı kocanın arasının açılmasından endişelenirseniz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin; bunlar düzeltmek isterlerse, Allah onların aralarını buldurur. Doğrusu Allah her şeyi bilendir, haberdar olandır.

36. Allah’a ibadet edin, O’na bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenip böbürlenen kimseyi sevmez.

37. Onlar (kibirlenip böbürlenenler) cimrilik ederler, insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar ve Allah’ın lütfünden kendilerine verdiğini gizlerler. Küfre sapanlara da alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

38. (Kibirlenip böbürlenenler) Mallarını insanlara gösteriş için infak ederler, Allah’a ve ahiret gününe inanmazlar. Arkadaşı şeytan olan kimse, pek de kötü bir arkadaş edinmiştir!

39. Bunlar Allah’a, ahiret gününe iman etmiş, Allah’ın verdiği rızıklardan infak etmiş olsalardı ne olurdu sanki? Elbette Allah onları iyi bilendir.

40. Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve katından büyük ecir verir.

41. Her ümmete bir şahit getirdiğimiz ve seni de bunlara şahit kıldığımız zaman durumları nasıl olacak?

42. O gün, küfre sapanlar ve peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah’tan hiç bir olayı (günahlarını) gizleyemezler.

43. Ey iman edenler! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar ve cünüpken, yolcu olan müstesna, gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz yahut hacet yerinden gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız, tertemiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

44. Kendilerine kitaptan bir pay verilenlerin sapıklığı satın aldıklarını ve sizin yolu sapıtmanızı istediklerini görmüyor musun?

45. Allah, düşmanlarınızı çok iyi bilir. Bir veli olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah yeter.

46. Yahudilerden bir kısmı, (Allah’ın kitabındaki) kelimeleri esas manasından kaydırıp; dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve bizi gözet" diyorlar. Hâlbuki onlar, "İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize fırsat ver" deselerdi, bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler.

47. Ey kitab verilenler! Bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden yahut cumartesi ashabını (Yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki kitabı tasdik ederek indirdiğimize iman edin. Allah’ın emri (eninde sonunda mutlaka) yerine getirilmiştir.

48. Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan aşağısını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işlemiş olur.

49. Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Allah dilediğini temize çıkarır ve hurma çekirdeği üzerindeki küçücük bir tomurcuk (zerre) kadar bile zulme uğratılmazlar.

50. Allah’a nasıl yalan uydurduklarına bir bak! Bu, apaçık bir günah olarak yeter.

51. Kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun; puta ve tağuta iman ediyor ve küfre sapanlar için, "Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadırlar" diyorlar!

52. İşte, Allah’ın lânetledikleri onlardır. Allah’ın lânetlediği kişiye asla yardımcı bulamazsın.

53. Yoksa onların mülkten bir nasibi mi var? O zaman insanlara bir hurma çekirdeği üzerindeki küçücük bir tomurcuğu (en değersiz bir şeyi) bile vermezlerdi.

54. Yoksa Allah’ın bol nimetinden verdiği kimseleri mi çekemiyorlar? Oysa İbrahim ailesine kitab ve hikmet verdik, onlara büyük hükümranlık bahşettik.

55. Onlardan kimi ona (İbrahim ailesine) inandı, kimi de yüz çevirdi. Cehennemin alevlenmiş ateşi (yüz çevirenlere) yeter.

56. Doğrusu, ayetlerimizi inkâr edenleri yakında ateşe sokacağız; derileri her yanıp piştiğinde, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah üstün güç sahibidir, hikmet sahibidir.

57. İman edip salih amelde bulunanları içinde temelli ve ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları gölge salan bir gölgeliğe (lezzet ve mutluluk dolu bir hayata) koyacağız.

58. Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size pek de güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.

59. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de (itaat edin). Allah’a ve ahiret gününe iman etmişseniz, bir şey hakkında çekiştiğiniz takdirde onu Allah’a ve peygambere döndürün. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir!

60. Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını zannedenleri görmüyor musun; (bu iddialarına rağmen) tağutun önünde muhakeme edilmelerini istiyorlar. Oysa tağutu inkâr etmekle emrolunmuşlardır. Şüphesiz şeytan onları derin bir sapıklıkla saptırmak ister.

61. Onlara, "Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin" dendiği zaman, münafıkların senden büsbütün yüz çevirdiklerini görürsün.

62. Peki nasıl oluyor da kendi ellerinin sunduklarından ötürü başlarına bir felaket geldiğinde sana gelerek, "Biz (muhakeme için tağuta başvurmakla) iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey dilemedik" diye Allah’a yemin ediyorlar?

63. İşte bunların kalplerinde olanı Allah bilir. Onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver, kendilerine tesirli sözler söyle.

64. Biz her peygamberi ancak, Allah’ın izniyle, itaat olunması için gönderdik. Onlar (münafıklar), kendilerine zulüm ettiklerinde, sana gelip Allah’tan mağfiret dileseler ve peygamber de onlara mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı tevbeleri kabul edici, merhametli bulurlardı.

65. Hayır! Rabbine andolsun aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.

66. Eğer onlara, "Nefislerinizi öldürün" yahut "Memleketinizden çıkın" diye emretmiş olsaydık, pek azından başkaları bunu yapmazlardı. Kendilerine verilen öğüdü yerine getirmiş olsalardı, onlar için hem daha hayırlı ve hem de (imanlarını) daha pekiştirici olurdu.

67. O zaman onlara kendi katımızdan büyük bir ecir verirdik.

68. Ve onları dosdoğru yola eriştirirdik.

69. Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın nimetine eriştirdiği peygamberler, dosdoğru olanlar, şahitler ve salihlerle beraberdirler. Onlar iyi arkadaştırlar!

70. Bu (sevap) Allah’tan bir lütuftur. Bilen olarak Allah yeter.

71. Ey iman edenler! Tedbirinizi (silahlarınızı) alın ve bölük bölük veya hep birden savaşa gidin.

72. Şüphesiz sizden bazıları pek ağır davranırlar. Size bir musibet gelirse, "Allah gerçekten bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der.

73. Allah’tan size bir lütuf (ganimet) erişse, sizinle kendi arasında bir dostluk yokmuş gibi, "Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir kazanca erişseydim" der.

74. O halde, dünya hayatı yerine ahireti alanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır, öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir ecir vereceğiz.

75. Size ne oluyor da, "Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir veli (koruyucu sahip) gönder ve bize katından bir yardımcı yolla" diyen zayıf bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?

76. İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfir olanlar ise tağut yolunda savaşırlar. Şeytanın dostlarıyla savaşın, şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.

77. Kendilerine, "Elinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekât verin" denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir takımı, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok, insanlardan korkarlar ve "Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın, neden bizi yakın bir zamana kadar ertelemedin?" derler. De ki "Dünya metası azdır; takva sahibi kimse için ahiret daha hayırlıdır. Size hurma çekirdeği üzerindeki küçücük bir tomurcuk (zerre) kadar bile zulmedilmez."

78. Nerede olursanız olun, sağlamlaştırılmış yüksek şatolar içinde olsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse, "Bu Allah’tandır" derler. Bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin tarafındandır" derler. De ki "Hepsi Allah’tandır." Bunlara ne oluyor da hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?

79. Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahit olarak Allah yeter.

80. Peygambere itaat eden, şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki), biz seni onlara koruyucu olarak göndermedik.

81. (Yüzüne karşı) "İtaat" derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden bir takımı, geceleyin senin dediklerinden başka bir şey kurarlar. Allah gece tasarladıklarını yazmaktadır. Onlardan yüz çevir, Allah’a güven, vekil olarak Allah yeter.

82. Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah’tan başkasından gelseydi, onda birçok aykırılıklar bulurlardı.

83. Onlara güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar; hâlbuki o haberi peygambere veya kendilerinden emir sahibi olanlara götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya kadir olanlar onu (doğru mu yalan mı olduğunu) bilirdi. Allah’ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyardınız.

84. Allah yolunda savaş. Sen ancak kendinden sorumlusun. İman edenleri (de cihada) teşvik et. (Böylece) Allah’ın, kâfirlerin şerrini önlemesi umulur. Allah’ın gücü de, ibret alınacak cezası da pek şiddetlidir.

85. Her kim güzel bir şefaatte bulunursa ona ondan bir nasip olur. Her kim de kötü bir şefaatte bulunursa ona da ondan bir nasip olur. Allah her şeyin üzerinde koruyucudur.

86. Bir selam ile selamlandığınız zaman, ondan daha iyisiyle selam verin veya aynısı ile karşılık verin. Allah şüphesiz her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.

87. Allah, O’ndan başka ilah yoktur, geleceğinde şüphe olmayan kıyamet günü, sizi mutlaka toplayacaktır. Allah’tan daha doğru sözlü kimdir?

88. Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Oysa Allah, onları kazandıkları dolayısıyla alaşağı etmiştir. Allah’ın saptırdığını hidayete eriştirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın.

89. Onlar, kendileri küfre saptıkları gibi, keşke siz de küfre sapsanız da eşit olasınız isterler. Allah yolunda hicret etmedikçe onlardan dost edinmeyin. Dolayısıyla eğer yüz çevirirlerse, bu durumda onları tutun ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan dost ve yardımcı edinmeyin.

90. Ancak sizinle aralarında anlaşma bulunan bir kavme sığınanlar veya ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmak istemediklerinden göğüsleri daralarak size gelenler bundan müstesnadır. Eğer Allah dileseydi, bunları size musallat eder ve bunlar da sizinle savaşırlardı. O halde, onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse, artık Allah onlara saldırmak için size yol vermez.

91. Diğer bir takımını da (Aftan veya Esed oğulları gibi) hem sizden emin kalmak hem de kendi kavminden güven içinde olmayı ister halde bulacaksınız. Fitneye (inkâra) her döndürüldüklerinde ise hemen baş aşağı ona daldırılırlar. Eğer sizden uzak durmazlar, barış teklif etmezler ve sizden el çekmezlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. İşte onların aleyhine size apaçık bir delil verdik.

92. Bir müminin diğer mümini yanlışlık dışında öldürmesi asla caiz değildir. Bir mümini yanlışlıkla öldürenin ise, bir mümin köleyi azat etmesi ve öldürülenin ailesi bağışlamadığı takdirde, ona diyet ödemesi gerekir. Eğer o mümin, size düşman bir topluluktan ise mümin bir köleyi azat etmek gerekir. Şayet aranızda anlaşma olan bir topluluktan ise, ailesine diyet ödemek ve mümin bir köleyi azat etmek gerekir. Bulamayana, Allah tarafından tevbesinin kabulü için, ardı ardına iki ay oruç tutmak gerekir. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

93. Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde temelli kalıcı olduğu cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânetlemiş ve ona büyük azap hazırlamıştır.

94. Ey iman edenler! Allah yolunda harekete geçtiğiniz zaman, her şeyi iyice araştırın. Size Müslüman olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatini dileyerek, "Sen iman etmiş değilsin" demeyin. Asıl çok ganimet, Allah katındadır. Bundan önce siz gerçekten böyle (dünya hayatının geçici menfaatini dileyenler) idiniz. Allah size iyilikte bulundu, (o halde) iyice araştırıp anlayın, Allah yaptıklarınızdan gerçekten haberdardır.

95. Müminlerden özür sahibi olanlar dışında oturanlarla, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler eşit olmaz. Allah, malları ve canlarıyla cihat edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vaat etmiştir; ama mücahitleri oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.

96. (Bu ecir) Kendinden (onlara) dereceler bağışlama ve rahmettir. Allah çok bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.

97. Melekler kendilerine zulüm edenlerin canlarını aldıkları zaman onlara, "Ne işte idiniz?" deyince, "Biz yeryüzünde zayıf bırakılmış kimselerdik" derler. Melekler de "Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" cevabını verirler. İşte onların varacakları yer cehennemdir. Orası pek de kötü dönülecek yerdir!

98. Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan zayıf bırakılıp da hiçbir çareye güçleri yetmeyenler ve (hicret için) bir yol bulamayanlar müstesnadır.

99. İşte Allah’ın bunları affetmesi umulur. Allah affedendir, bağışlayandır.

100. Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur. Her kim Allah’a ve peygambere hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, onun ecrini vermek Allah’a düşer. Allah bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

101. Yeryüzünde yolculuk ettiğinizde kâfirlerin size bir kötülük yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir sakınca yoktur. Zira kâfirler, size apaçık düşmandırlar.

102. Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın zaman, bir kısmı seninle beraber namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar; secdeyi yaptıktan sonra onlar arkanıza (düşmanın karşısına) geçsinler; kılmayan öbür grup gelsin, seninle beraber kılsınlar, tedbirli olsunlar, silahlarını alsınlar. Küfre sapanlar, size ansızın bir baskın düzenlemek için, silah ve eşyanızdan gaflet etmenizi dilerler. Yağmurdan zarar görecekseniz veya hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanıza engel yoktur, fakat tedbirli olun. Şüphesiz Allah küfre sapanlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

103. Namazı bitirdiğinizde; Allah’ı ayakta iken, otururken ve yan yatarken (her halinizde) anın. Emniyete kavuştuğunuzda, namazı (dosdoğru) kılın. Namaz şüphesiz iman edenlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır.

104. Düşman birliklerini takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da tıpkı sizin gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah’tan, onların ümit etmedikleri birçok şeyleri (uhrevi sevapları) umuyorsunuz. Allah, her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

105. Doğrusu, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye kitabı sana hak olarak indirdik; (o halde sakın) hainlerden taraf olma.

106. Allah’tan mağfiret dile. Allah bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

107. Kendilerine hainlik edenleri savunma. Şüphesiz Allah, hainlik eden günahkârları sevmez.

108. İnsanlardan gizlerler de Allah’tan gizlemezler. Hâlbuki Allah’ın razı olmayacağı sözü, geceleyin uydurup düzdükleri zaman da Allah onlarla beraberdir. Allah yapacakları her şeyi kuşatandır.

109. Haydi siz dünya hayatında onları (günahkârları) savunuverdiniz (diyelim). Ama kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunacak ve onların üzerine kim vekil olacaktır?

110. Kim kötülük işler veya kendine zulüm eder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.

111. Kim günah işlerse, bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

112. Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.

113. Eğer sana Allah’ın lütfü ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar veremezler. Allah sana kitab ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfü pek büyüktür.

114. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenler dışında, onların gizli toplantılarının çoğunda hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükâfat vereceğiz.

115. Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra kim peygambere muhalefet eder ve iman edenlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu sevdiği şeye doğru döndürür ve cehenneme sokarız. Orası pek de kötü bir dönüş yeridir!

116. Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz, bundan düşüğünü dilediğine bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.

117. Onlar Allah’ı bırakıp sadece bir takım zayıf varlıklara yalvarır ve hiç bir faydası olmayan şeytana yakarırlar.

118. Allah onu (şeytanı) lanetlemiş, o da "Elbette senin kullarından belli bir pay edineceğim" demiştir.

119. "Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onlara boş kuruntular kurduracağım, mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler" (dedi). Kim Allah’ı bırakıp şeytanı veli edinirse, şüphesiz açıktan açığa hüsrana uğramıştır.

120. Şeytan onlara (bir takım hayali şeyler) söz veriyor ve onları kuruntulara düşürüyor. Hâlbuki şeytanın onlara söz vermesi, aldatmacadan başka bir şey değildir.

121. İşte onların varacağı yer cehennemdir. Oradan, kaçacak yer de bulamayacaklardır.

122. İman edip salih amellerde bulunanları, Allah’ın gerçek bir sözü olarak, içinde temelli ve ebedi kalıcılar oldukları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?

123. Bu (ilahi vaat), sizin kuruntularınıza ve kitab ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim kötülük yaparsa cezasını görür, kendisine Allah’tan başka ne bir veli ve ne de bir yardımcı bulur.

124. Erkek veya kadın, mümin olarak kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve kendilerine hurma çekirdeği üzerindeki küçücük bir tomurcuk (zerre) kadar dahi zulmedilmez.

125. İyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim’in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahim’i dost edinmişti.

126. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah’ındır. Allah her şeyi kuşatıcı olandır.

127. Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki "Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor. (Aynı şekilde) Kitapta size okunan ayetlerde kendileri için yazılmış olanı (mirası) kendilerine vermediğiniz ve nikâhlamayı istemediğiniz öksüz kızlara, zayıf bırakılmış çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında (fetvayı da size Allah veriyor). Sizin yaptığınız her iyiliği, muhakkak Allah bilir."

128. Eğer kadın, kocasının dik kafalılığından veya yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında anlaşmaya çalışmalarında kendilerine bir sakınca yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler cimriliğe eğilimlidirler. Eğer iyi davranır ve (eşlerinizden yüz çevirmekten) sakınırsanız bilin ki, Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır.

129. Kadınlar arasında adaleti sağlamaya ne kadar tutkulu olsanız da buna güç yetiremezsiniz de, bari bir tarafa kalben tamamen meyledip de diğerini askıya alınmış (kocasız kalmış) gibi bırakmayın. Uzlaşır ve (askıya almaktan) sakınırsanız (bilin ki) Allah şüphesiz bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.

130. Ayrılırlarsa, Allah her birini (rahmetinin) genişliğiyle (daha iyi bir eşle) ihtiyaçsız kılar. Allah (her şeyi) kuşatandır, hikmet sahibidir.

131. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah’ındır. Hiç şüphesiz sizden önce kitab verilenlere ve size, Allah’tan sakınmanızı tavsiye ettik. Eğer küfre saparsanız (bilin ki), göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, övgüye layık olandır.

132. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah’ındır. Vekil (bütün bunları yönetici) olarak Allah yeter.

133. Ey insanlar! Allah dilerse sizi giderir ve (yerinize) başkalarını getirir. Allah, buna gücü yetendir.

134. Dünya sevabını kim isterse, (bilsin ki), işte dünya ve ahiretin sevabı Allah’ın katındadır. Allah işitendir, görendir.

135. Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun, Allah ikisine (sizden) daha önceliklidir. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğip bükerseniz (yalan söylerseniz) veya (şahitlikten) çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

136. Ey iman edenler! Allah’a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmış olur.

137. Doğrusu iman edip sonra küfre sapanları, sonra iman edip tekrar küfre sapanları, sonra da küfürleri artmış olanları, Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola hidayet edecektir.

138. Münafıklara, kendilerine elem verici bir azap olduğunu müjdele.

139. Onlar, iman edenleri bırakıp da kâfirleri dost edinirler. İzzeti onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz izzet bütünüyle Allah’ındır.

140. O (Allah), şüphesiz size kitapta, "Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçmedikleri sürece onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye (bir hüküm) indirdi. Doğrusu Allah münafıkları ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.

141. Sizi gözetleyip duranlar, (fırsat kollayanlar) böylece eğer size Allah’tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse, "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kâfirlere bir pay düşerse, "Biz (akıl vererek) size üstün gelmedik mi ve sizi müminlerden (dinlerine girmekten) engellemedik mi?" derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, müminlerin aleyhine, kâfirlere asla bir yol vermez.

142. Doğrusu münafıklar (sözde), Allah’ı aldatmak isterler. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, üşenerek kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.

143. Ne onlarla, ne de bunlarla, ikisi (imanla küfür) arasında bocalayıp durmaktalar. Allah’ın saptırdığı kimseye yol bulamazsın.

144. Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri veliler edinmeyin. Yoksa Allah’a, aleyhinize işleyecek açık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

145. Doğrusu münafıklar ateşin en alt tabakasındadırlar. Onlara yardımcı bulamazsın.

146. Ancak tevbe edenler, nefislerini ıslah edenler, Allah’a sarılanlar ve dinlerini Allah için halis kılan kimseler müstesna. İşte onlar iman edenlerle beraberdirler ve Allah yakında müminlere büyük bir ecir verecektir.

147. Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah ne diye sizi cezalandırsın ki? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir.

148. Allah, zulme uğrayan kimse dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

149. Bir iyiliği açığa vurur veya gizler ya da bir kötülüğü affederseniz, (bilin ki) Allah da mutlaka affedendir, güç yetirendir.

150. Şüphesiz Allah’ı ve peygamberlerini inkâr eden, Allah’la peygamberleri arasını ayırmak isteyen, "Bir kısmına iman eder bir kısmını inkâr ederiz" diyen ve ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler (yok mu)!

151. İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

152. Allah’a ve peygamberlerine iman edip onlardan hiç birini diğerlerinden ayırmayanlar (var ya), işte onlara Allah ecirlerini verecektir. O, bağışlayıcı ve merhamet edicidir.

153. Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Şüphesiz Musa’dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi ve "Bize Allah’ı apaçık göster" demişlerdi de (bu) Zulümlerinden ötürü onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra da kalkıp buzağıyı ilah edindiler, fakat (tevbe edince) biz bunu da affettik ve Musa’ya apaçık bir üstünlük verdik.

154. (Muhalefet ettikleri) Sözleşmelerine karşılık Tur dağını üzerlerine yükselttik de onlara, "Kapıdan secde ederek girin" dedik ve "Cumartesi günü aşırı gitmeyin" uyarısında bulunduk da onlardan (bu hususta) sağlam bir söz aldık.

155. Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerine karşı küfre sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve "Kalplerimiz örtülüdür" demeleri nedeniyle (onlara çeşitli belalar verdik). Evet, Allah, küfürleri dolayısıyla kalplerini mühürlemiştir de pek azı dışında iman etmezler.

156. Ve (bir de) küfre sapmalarından, Meryem’e büyük bir iftirada bulunmalarından ötürü (onlara çeşitli belalar verdik).

157. Ve (bir de), "Allah’ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük" demelerinden ötürü (onlara çeşitli belalar verdik). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar, fakat (öldürdükleri kişi) kendileri için (İsa’ya) benzetildi. Şüphesiz onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. Bu husustaki bilgileri ancak zanna uymaktan ibarettir ve onu kesin olarak öldürmediler.

158. Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah üstün güç sahibidir, hikmet sahibidir.

159. Kitap ehlinden her biri, ölümünden önce ona (İsa’ya) muhakkak iman edecektir. O (İsa), kıyamet günü onların aleyhine şahitlik edecektir.

160. Böylece Yahudi olanlara yaptıkları zulümleri ve de birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları sebebiyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış temiz şeyleri onlara haram kıldık.

161. Nehyedildikleri halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle (kendilerine helal kılınan temiz şeyleri de haram kıldık). Onlardan küfre sapanlara, elem verici azap hazırlamışızdır.

162. Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlara, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden müminlere, namaz kılanlara, zekât verenlere ve Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere, elbette büyük ecir vereceğiz.

163. Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur verdik.

164. Peygamberlerden bir kısmını daha önce sana anlatmış, bir kısmını da anlatmamıştık ve Allah, Musa ile açık bir şekilde (aracısız) konuştu.

165. Peygamberler müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderilmiştir) ki insanların peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.

166. Fakat Allah sana indirdiğine şahitlik eder; onu kendi ilmi ile indirdi. Melekler de (buna) şahitlik ederler ve şahit olarak Allah kâfidir.

167. Küfre sapanlar ve Allah yolundan alıkoyanlar, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmışlardır.

168. Küfre sapanlara ve zulmedenlere gelince, Allah şüphesiz onları bağışlamaz ve onları bir yola iletecek de değildir.

169. Ancak onları kendisinde ebedi olarak temelli kalıcılar oldukları cehennem yoluna (iletecektir). Bu, Allah’a kolaydır.

170. Ey insanlar! Peygamber Rabbinizden size gerçekle geldi, iman edin, bu sizin hayrınızadır. Küfre saparsanız (bilin ki), şüphesiz göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

171. Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın peygamberi, Meryem’e ilka ettiği kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Allah’a ve peygamberlerine iman edin, "(Allah) Üçtür" demeyin, (bu sözden) vazgeçin (ki) bu sizler için daha hayırlıdır. Allah ancak bir tek ilahtır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde olanlar da yerde olanlar da O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

172. Mesih de, yakınlaştırılmış melekler de Allah’a kul olmaktan asla çekinmez. Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa (bilsin ki), O, hepsini huzuruna toplayacaktır.

173. Ama iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara gelince, (Allah mutlaka onların) ecirlerini ödeyecek, onlara olan bol nimetini daha da artıracaktır. Ama ibadet etmekten çekinenleri ve büyüklük taslayanları elem verici bir azaba uğratacaktır. Onlar kendilerine Allah’tan başka ne bir veli ve ne de yardımcı bulamazlar.

174. Ey insanlar! Rabbinizden size açık bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.

175. Allah kendisine iman edenleri ve kitabına sarılanları ise rahmetine ve bol nimetine kavuşturacak, onları kendisine doğru (giden) dosdoğru yola eriştirecektir.

176. Senden (babası ve çocuğu bulunmayanların mirası hakkında) fetva isterler. De ki "Allah size babası ve çocuğu bulunmayanlar hakkında şöyle fetva veriyor "Şayet çocuğu olmayıp bir kız kardeşi bulunan kimse ölürse, bıraktığının yarısı kız kardeşe kalır. Fakat kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi ona tümüyle varis olur. Eğer iki kız kardeş kalmışsa, bıraktığının üçte ikisi onlaradır. Eğer mirasçılar erkek ve kadın kardeşlerse, erkeğe, iki dişinin hissesi kadar düşer. Doğru yoldan saparsınız diye Allah size (hükümlerini işte böyle) açıklıyor." Allah her şeyi bilendir.