Süleyman Ateş 

1. Ey insanlar, sizi bir tek nefisten (nefes alan candan) yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabâlık(bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allâh, sizin üzerinizde gözetleyicidir.

2. Öksüzlere mallarını verin, temizi pis olanla değiştirmeyin, onların mallarını sizin mallarınıza katarak (helâl, temiz malınızı kirletip) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günâhtır.

3. Şâyet öksüz(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adâleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O(kadı)nlar arasında da adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın; yahut ellerinizin altında bulunan(câriye)lerle yetinin. Cevr (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur.

4. Kadınlara mehirlerini bir hak olarak (gönül hoşluğuyla) verin; eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da âfiyetle yeyin.

5. Allâh’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6. Nikâh çağına varıncaya kadar öksüzleri deneyin, eğer onlarda bir olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüsünler diye alıkoyup israf ile tez elden onların mallarını yemeğe kalkmayın. Zengin olan, çekinsin; yoksul olan da (malın muhafazası için gösterdiği çabaya ve ihtiyacına) uygun şekilde yesin. Onlara mallarını geri verdiğiniz zaman da yanlarında şâhid bulundurun. Hesapçı olarak da Allâh yeter (O, her yaptığınızı hesâbetmektedir).

7. Ana babanın ve akrabânın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabânın geriye bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından gerek çoğundan (hem erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır.

8. (Mirâs düşmeyen) Akrabâlar, öksüzler, yoksullar da (mirâs) taksim(in)de hazır bulunursa bir şeyler vererek onları da ondan rızıklandırın (gönüllerini hoş edin) ve onlara güzel söz söyleyin.

9. Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde onların durumundan endişe edecek olanlar, (öksüzlerin hakkına dokunmaktan) çekinsinler. Allah’tan korksunlar ve doğru söz söylesinler.

10. Zulüm ile öksüzlerin mallarını yiyenler, karınlarına sadece ateş koymaktadırlar ve çılgın bir ateşe gireceklerdir.

11. Allâh size, çocuklarınız(ın alacağı mirâs) hakkında, erkeğe kadının payının iki katını tavsiye eder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer (çocuk) yalnız bir kadınsa (mirâsın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, bıraktığı mirâsta ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı altıda birdir. (Bu hükümler, ölenin) Yapacağı vasiyyetten, ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar, Allâh’ın koyduğu haklardır. Şüphesiz Allâh bilendir, hikmet sâhibidir.

12. Eğer çocukları yoksa, eşlerinizin yapacakları vasiyyetten ve borçtan sonra bıraktıkları mirâsın yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin de çocuğunuz yoksa, yapacağınız vasiyyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri, onlarındır; çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer mirâs bırakan erkek veya kadının evlâdı ve ana babası olmayıp bir erkek veya bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) Zarar verici olmayan vasiyyet ve borçtan sonra (uygulanır). Bunlar, Allah’tan (size) vasiyyettir. Allâh bilendir, halimdir.

13. Bunlar Allâh’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Elçisine itâ’at ederse Allâh onu, altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük başarı budur.

14. Kim de Allah’a ve Elçisi’ne karşı gelir, O’nun sınırlarını aşarsa, Allâh onu, sürekli kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azâb vardır.

15. Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şâhid getirin; eğer onlar şâhidlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya, ya da Allâh onların yararına bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun (dışarı çıkarmayın).

16. İçinizden iki kişi, fuhuş yaparsa, onlara eziyet edin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlardan vazgeçin. Çünkü Allâh, tevbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir.

17. Allah’a göre, şu kimselerin tevbesi makbuldür ki, câhillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler. İşte Allâh onların tevbesini kabul eder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

18. Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihâyet kendilerine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve kâfir olarak ölenlere tevbe (af) yoktur. Onlar için acı bir azâb hazırlamışızdır!

19. Ey inananlar, kadınları mirâs yoluyla zorla almanız size helâl değildir. Onlara verdiklerinizin bir kısmını alıp götürmek için onları sıkıştırmayın. Şâyet açık bir edepsizlik yaparlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye Allâh çok hayır koymuş olabilir.

20. Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günâha girerek verdiğinizi alacak mısınız?

21. Nasıl alırsınız ki, birbirinize geçmiş (içli dışlı olmuş) idiniz ve onlar, sizden sağlam te’minât almışlardı.

22. Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu, edepsizliktir, (Allâh’ın) hışm(ı)dır ve iğrenç bir yoldur.

23. Size (şunlarla evlenmeniz) harâm kılındı Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, karılarınızın anaları, birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız -eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize bir günâh yoktur-kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kızkardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

24. (Savaşta tutsak olarak) ellerinize geçen(câriye)ler dışında, evli kadınlar(la evlenmeniz) de harâmdır. (İşte bunlar) size Allâh’ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyle mallarınızla istemeniz (evlenmeniz), size helâl kılındı. O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin. Hakkın kesiminden sonra karşılıklı anlaşma(k sûretiyle kesilenden az veya çok vermeniz)de üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

25. İçinizden inanmış hür kadınlarla evlenmeğe gücü yetmeyen kimse, elleriniz altında bulunan inanmış genç kızlarınız(olan câriyeleriniz)den alsın. Allâh sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz (hepiniz aynı kökten gelmekte, aynı toplumun bireylerisiniz; insanlık bakımından aranızda bir fark yoktur). Öyle ise iffetli yaşamaları, zinâ etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartıyle, sâhiplerinin izniyle onlarla evlenin, ücretlerini (mehirlerini) de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara yapılan işkencenin yarısı uygulanır. Bu (câriye ile evlenme), içinizden sakıntıya düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha iyidir. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.

26. Allâh size (helâl ve harâm olanı) açıklamak ve sizi, sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve günâhlarınızı bağışlamak istiyor. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

27. Allâh, sizin tevbenizi kabul etmek istiyor; şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.

28. Allâh sizden (ağır teklifleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.

29. Ey inananlar, mallarınızı aranızda bâtılla (doğru olmayan yollarla, haksız yere) yemeyin. Kendi rızânızla yaptığınız ticaret olursa başka. Canlarınızı da öldürmeyin. Doğrusu Allâh, size karşı çok merhametlidir.

30. Kim düşmanlık ve zulüm ile bunu yaparsa (bilsin ki) onu cehenneme sokacağız. Bu, Allah’a kolaydır.

31. Eğer size yasaklanan büyük günâhlardan kaçınırsanz, sizin küçük günâhlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere sokarız.

32. Allâh’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeylere göz dikmeyin. Erkeklere de kazandıklarından bir pay var, kadınlara da kazandıklarından bir pay var. Allah’tan, O’nun lutfunu isteyin. Kuşkusuz Allâh, her şeyi bilendir.

33. Ana babanın ve akrabânın bıraktıklarından her birine vârisler kıldık. yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini verin. Allâh herşeyi görmektedir.

34. Allâh, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçmini sağla)dıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itâ’atkâr olup, Allâh’ın kendilerini korumasına karşılık (Allâh’ın verdiği başarı ile) gizliyi korurlar (kocalarına aslâ ihânet etmezler). Hırçınlık, etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlara sokulmayın, onları dövün. Eğer size itâ’at ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Çünkü Allâh yücedir, büyüktür.

35. Eğer (karı-kocanın) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin âilesinden bir hakem ve kadının âilesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak isterlerse, Allâh onların arasını bulur. Çünkü Allâh (herşeyi) bilendir, haber alandır.

36. Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabâya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yan(ınız)daki arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allâh, kurumlu, böbürlenen insanları sevmez.

37. Bunlar öyle insanlardır ki, cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği emrederler, Allâh’ın bol hazinesinden kendilerine verdiğini gizlerler. (Biz de) o nankörlere alçaltıcı bir azâb hazırlamışızdır.

38. Bunlar mallarını insanlara gösteriş için verirler, Allah’a, ve âhiret gününe inanmazlar. Kimin arkadaşı şeytân ise, o(nun) ne kötü bir arkadaş(ı var)dır!

39. Onlara ne olurdu sanki Allah’a ve âhiret gününe inansalardı ve Allâh’ın kendilerine verdiği rızıktan Allâh yolunda harcasalardı! Allâh onları biliyordu.

40. Allâh zerre kadar haksızlık etmez, zerre miktarı bir iyilik olsa onu kat kat yapar ve kendi katından da büyük bir mükâfât verir.

41. Her ümmetten (inanç ve davranışlarının doğru olup olmadığına tanıklık edecek) bir şâhid, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz zaman (halleri) nice olur?

42. Nankörlük edip, (Allâh’ın) Elçi(sin)e karşı gelenler, o gün yerin dibine geçirilmeyi isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler.

43. Ey inananlar, sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesiniz. Yoldan geçici olmanız dışında, cünüp iken de yıkanıncaya kadar (namaza yaklaşmayın). Eğer hasta, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (bu durumlarda) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm edin (Toprağı) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allâh, çok affeden, çok bağışlayandır.

44. Şu kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? (Baksana onlar,) sapıklığı satın alıyorlar, istiyorlar ki, siz de yolu sapıtasınız.

45. Allâh sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Dost olarak Allâh yeter, yardımcı olarak da Allâh yeter.

46. Yahûdilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dini taşlayarak "İşittik ve isyân ettik", "dinle, dinlemez olası" ve "râ’inâ" diyorlar. Eğer onlar "İşittik ve itâ’at ettik", "Dinle ve bize bak!" deselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Fakat Allâh, inkârlarından dolayı onları la’netlemiştir, pek az inanırlar.

47. Ey Kitap verilenler, biz bazı yüzleri, silip arkalarına döndürmeden, ya da Cumartesi adamlarını la’netlediğimiz gibi onları da la’netlemeden önce, yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğimiz(Kur’ân)a inanın. Allâh’ın buyruğu yapılır.

48. Allâh, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da gerçekten büyük bir günâh işlemiştir.

49. Şu kendilerini övüp yüceltenleri görmedin mi? Hayır, ancak Allâh dilediğini yüceltir, onlara kıl kadar zulmedilmez.

50. Bak nasıl Allah’a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günâh olarak bu (onlara) yeter.

51. Kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? (Baksana onlar) cibt ve tâğût’a inanıyorlar ve inkâr edenler için "Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadır" diyorlar.

52. İşte onlar, Allâh’ın la’netlediği insanlardır. Allâh, kimi la’netlerse artık onun için hiçbir yardımcı bulamazsın.

53. Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi.

54. Yoksa Allâh’ın, lutfundan insanlara verdiği (vahiyler) yüzünden onları kıskanıyorlar mı? Oysa biz İbrâhim soyuna da Kitabı ve hikmeti vermiş ve onlara büyük bir mülk vermiştik.

55. Onlardan kimi O(Hak Kitabı)na inandı, kimi de ondan yüz çevirdi. Öylesine de çılgın alevli cehennem yetti.

56. O âyetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe sokacağız, derileri piştikçe azâbı tadsınlar diye onlara başka deriler vereceğiz! Şüphesiz Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.

57. İnanıp iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada sürekli kalacaklardır. Orada kendilerine tertemiz eşler de vardır ve onları (hiç güneş sızmayan) eşsiz bir gölgeye sokacağız.

58. Allâh, size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allâh size böylece ne güzel öğüt veriyor. Doğrusu, Allâh işiten, görendir.

59. Ey inananlar, Allah’a itâ’at edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itâ’at edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız -onu Allah’a ve Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.

60. Şunları görmedin mi, kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem olarak tâğûta (o azgın şeytâna) başvurmak istiyorlar! Oysa kendilerine onu inkâr etmeleri emredilmişti. Şeytân da onları iyice saptırmak istiyor.

61. Kendilerine "Allâh’ın indirdiğine ve Elçiye gelin!" denince, o ikiyüzlülerin, senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.

62. Ya nasıl, elleriyle yaptıkları (kötülükler) yüzünden başlarına bir felâket gelince, hemen sana gelirler "Biz sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak istedik." diye Allah’a yemin ederler?

63. Allâh onların kalblerinde olanı bilir. Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine işleyecek güzel söz seyle!

64. Biz hiçbir elçiyi, Allâh’ın izniyle itâ’at edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah’tan, günâhlarını bağışlamasını isteseler ve Elçi de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allâh’ı affedici, merhametli bulurlardı.

65. Hayır, Rabbin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyle teslim olmadıkça inanmış olmazlar.

66. Eğer onlara "Kendinizi öldürün, ya da yurtlarınızdan çıkın!" diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama kendilerine öğütleneni yapsalardı, elbette kendileri için daha iyi ve daha sağlam olurdu.

67. O zaman kendilerine katımızdan büyük mükâfât verirdik.

68. Ve onları doğru bir yola iletirdik.

69. Kim Allah’a ve Elçi’ye itâ’at ederse işte onlar, Allâh’ın ni’met verdiği peygamberler, sıddiklar, şehidler ve sâlihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaştır!

70. Bu ni’met, Allah’tandır. Bilen olarak Allâh yeter.

71. Ey inananlar, (uyanık bulunup) korunma(tedbirleri)nizi alın, bölük bölük, ya da hep birlikte savaşa gidin.

72. İçinizden bir kısmı var ki, pek ağır davranır. Eğer size bir felâket erişirse "Allâh bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım." der.

73. Eğer Allah’tan size bir ni’met erişirse, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi "Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!" der.

74. Dünyâ hayâtını âhiret hayâtı karşılığında satanlar, Allâh yolunda savaşsınlar. Kim Allâh yolunda savaşır da öldürülür veya gâlib gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfât vereceğiz.

75. Size ne oldu ki Allâh yolunda ve "Rabbimiz bizi şu, halkı zâlim kentten çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver!" diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?

76. İnananlar Allâh yolunda savaşırlar, inkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytânın hilesi zayıftır.

77. Kendilerine "Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Kendilerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir grup, insanlardan, Allah’tan korkar gibi hattâ daha fazla korkmaya başladılar "Rabbimiz, niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (savaş emrini bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?" dediler. De ki "dünyâ geçimi azdır, korunan için âhiret daha iyidir. Size kıl kadar haksızlık edilmez."

78. Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine ölüm sizi bulur. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allâh tarafındandır" derler. Onlara bir kötülük erişirse "Bu, senin yüzündendir" derler. De ki "Hepsi Allâh tarafındandır". Bu topluma ne oluyor ki hemen hiç söz anlamıyorlar?

79. Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana gelen her kötülük de kendi(günâhın yüzü)ndendir. Seni insanlara elçi gönderdik. (Buna) şâhid olarak Allâh yeter.

80. Kim Elçi’ye itâ’at ederse Allah’a itâ’at etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bil ki), biz seni onların üzerine bekçi göndermedik.

81. "Peki", derler, ama yanından çıkınca içlerinden birtakımı senin söylemiş olduğunun tersini kurar. Allâh, onların geceleyin ne düşünüp kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma, Allah’a dayan. (Sana) vekil olarak Allâh yeter.

82. Kur’ân’ı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı.

83. Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu Elçi’ye ve aralarında buyruk sâhiplerine götürselerdi, işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu (haberin taşıdığı anlamı) bilirlerdi. Eğer size Allâh’ın lutfu ve rahmeti olmasaydı, birçok işinizde şeytâna uyardınız.

84. (Ey Muhammed), Allâh yolunda savaş; sen yalnız kendinden sorumlusun! İnananları da (savaşa) teşvik et. Umulur ki Allâh, kâfirlerin gücünü kırar. Allâh’ın baskını daha güçlü, cezâsı daha çetindir.

85. Kim güzel bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur. Allâh her şeyi gözetip karşılığını verendir.

86. Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle selâm verin; yahut verilen selâmı aynen iâde edin. Şüphesiz Allâh, her şeyi hesaplayandır.

87. Allâh -ki O’ndan başka tanrı yoktur- sizi, vukuunda asla şüphe olmayan kıyâmet (duruşma) gününde bir araya toplayacaktır. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?

88. Size ne oldu ki, münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Oysa yaptıkları işlerden dolayı Allâh onları baş aşağı etmiştir. Allâh’ın saptırdığını doğru yola iletmek mi istiyorsunuz? Allâh birini saptırırsa artık onun için bir yol bulamazsınız!

89. Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki, onlarla bir olasınız. O halde onlar Allâh yolunda göç edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, nerede bulursanız öldürün ve onlardan ne dost, ne de yardımcı tutmayın!

90. Ancak sizinle kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluma sığınanlar, yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyle savaşmak(istemedikleri)nden yürekleri sıkılarak size gelenler hariç. Allâh dileseydi, onları sizin üstünüze salardı, sizinle savaşırlardı. O halde onlar, sizden uzak dururlar, sizinle savaşmazlar ve sizinle barış içinde yaşamak isterlerse, Allâh size, onlara saldırmak için bir yol vermemiştir.

91. Başka birtakım insanlar da bulacaksınız ki, hem sizden, hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama ne zaman fitneye götürülseler, fitnenin içine başaşağı atılırlar. Eğer onlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini (saldırıdan) çekmezlerse onları yakalayın ve nerede bulursanız öldürün! İşte öylelerine karşı size açık bir yetki verdik.

92. Yanlışlık dışında bir mü’min, bir mü’mini öldüremez Yanlışlıkla bir mü’mini öldüren kimsenin, mü’min bir köle âzâdetmesi ve ölenin âilesine de bir diyet vermesi gerekir. Eğer (ölenin âilesi), bağışlar(diyetten vazgeçer)lerse başka. (Öldürülen) mü’min, düşmanınız olan bir topluluktan ise mü’min bir köle âzâdetmek gerekir. Ve eğer sizinle kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluluktan ise âilesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle âzâdetmek lâzımdır. Bunları bulamayan kimsenin, Allâh tarafından tevbesinin kabulü için iki ay ardı ardına oruç tutması gerekir. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

93. Her kim bir mü’mini kasden öldürürse -onun cezâsı-, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allâh ona gazabetmiş, la’net etmiş ve onun için büyük bir azâb hazırlamıştır!

94. Ey inananlar, Allâh yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayın, dinleyin, size selâm verene, dünyâ hayâtının geçici menfaatini gözeterek "Sen mü’min değilsin!" demeyin. Çünkü Allâh’ın yanında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz, Allâh size lutfetti (imânâ geldiniz). O halde iyice anlayın (dinleyin, peşin hüküm vermeyin). Çünkü Allâh yaptıklarınızı haber almaktadır.

95. İnananlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mallariyle canlariyle Allâh yolunda cihâdedenler bir olmaz. Allâh, mallariyle canlariyle cihâdedenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allâh hepsine de güzellik va’detmiştir ama mücâhidleri oturanlardan çok daha büyük ecirle üstün kılmıştır

96. Kendi katından yüksek dereceler, bağış ve rahmet. Allâh, bağışlayandır, esirgeyendir.

97. Nefislerine yazık eden kimselere, canlarını alırken melekler "Ne işte idiniz (dininiz için ne yapıyordunuz)?" dediler. (Bunlar) "Biz yeryüzünde âciz düşürülmüştük." diye cevap verdiler. Melekler dediler ki "Allâh’ın yeri geniş değil miydi ki onda göç ed(ip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gid)eydiniz?" İşte onların durağı cehennemdir, ne kötü bir gidiş yeridir orası!

98. Yalnız hiçbir çareye gücü yetmeyen ve göç için yol bulamayan, gerçekten zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç.

99. Çünkü Allâh’ın onları affetmesi umulur. Allâh, çok affeden, çok bağışlayandır.

100. Allâh yolunda göç eden kimse, yeryüzünde gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim Allâh ve Elçisi için göç etmek amacıyle evinden çıkar da kendisine ölüm yetişirse, onun mükâfâtı Allah’a düşer. Allâh, bağışlayandır, esirgeyendir.

101. Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman inkâr edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günâh yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır.

102. Sen de içlerinde bulunup onlara namazı başlattığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun ve silâhlarını da yanlarına alsınlar. (Namazda olanlar), secde edince arkanıza geçsinler; bu kez namaz kılmayan öteki bölük gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar, korunma(tedbir)lerini ve silâhlarını da alsınlar. İnkâr edenler istediler ki siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etseniz de birden üzerinize bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir günâh yoktur. Ama korunma tedbirinizi alın (uyanık bulunun). Allâh, kâfirlere alçaltıcı bir azâb hazırlamıştır.

103. Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak) Allâh’ı anın; güvene kavuştunuz mu namazı (tam) kılın. Çünkü namaz, mü’minlere vakitli olarak farz kılınmıştır.

104. O topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah’tan, onların ummayacakları şeyleri, ummaktasınız. Alah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

105. Biz sana Kitabı gerçek ile indirdik ki, insanlar arasında Allâh’ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin; hâinlerin savunucusu olma!

106. Allah’tan mağfiret dile. Kuşkusuz Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.

107. Kendilerine hâinlik edenleri savunma; zira Allâh, hâinlik yapıp günâh işleyen insanı sevmez!

108. (Günâh işlerken) İnsanlardan gizleniyorlar da Allah’tan gizlenmiyorlar. Oysa geceleyin O’nun istemediği sözü söyle(yip plan kura)rlarken O, onlarla beraberdir. Allâh, onların yaptıkları herşeyi kuşatmıştır (hiçbir şeyi O’ndan gizleyemezler).

109. Haydi siz, dünyâ hayâtında onları savundunuz; ya kıyâmet günü onları Allah’a karşı kim savunacak, ya da kim onlara vekil olacak?

110. Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allâh’ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.

111. Kim bir günâh işlerse onu kendi aleyhine kazanır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

112. Kim bir hatâ, ya da günâh işler de sonra onu bir suçsuzun üstüne atarsa, muhakkak ki büyük bir iftirâ ve açık bir günâh yüklenmiş olur.

113. Allâh’ın sana lutfu ve acıması olmasaydı, onlardan bir grup, seni saptırmağa yeltenmişti. Onlar sadece kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allâh, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allâh’ın sana lutfu, cidden büyüktür.

114. Onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hayır yoktur. Yalnız sadaka, yahut iyilik, ya da insanların arasını düzeltmeyi emreden(in konuşması) hariç. Kim Allâh’ın rızâsını kazanmak amacıyle bunu yaparsa, yakında ona büyük bir mükâfât vereceğiz.

115. Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra Elçi’ye karşı gelir ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yola yöneltiriz ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası!

116. Allâh, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka herşeyi dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür.

117. O(Allah’a ortak koşa)nlar, O’nu bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, (hayırsız) âsi şeytândan başkasına yalvarmıyorlar.

118. (O şeytân) Ki Allâh ona la’net etti ve o da, "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım" dedi.

119. "Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim Allâh’ın yaratışını değiştirecekler!" kim Allâh’ın yerine şeytânı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyana uğramıştır.

120. (Şeytân) Onlara söz verir, umut verir, fakat şeytânın onlara sözü, aldatmadan başka bir şey değildir.

121. İşte onların varacağı yer cehennemdir. Asla ondan kaçmak (imkânı) bulamazlar.

122. İnanıp iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedi kalacaklardır. Bu, Allâh’ın gerçek va’didir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?

123. (İş) Ne sizin kuruntularınızla, ne Kitap ehlinin kuruntularıyla olmaz. Kötülük yapan, onunla cezâlandırılır ve kendisine Allah’tan başka ne dost, ne de yardımcı bulamaz (Allâh’ın vereceği cezâyı hiç kimse ondan savamaz).

124. Erkek veya kadından her kim inanarak güzel işler yaparsa, işte öyle kimseler cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.

125. Hangi insan, din yönünden, iyilik edici olarak yüzünü Allah’a teslim edip dosdoğru İbrâhim dinine tâbi olandan daha güzel olabilir? Allâh, İbrâhim’i dost edinmişti.

126. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh’ındır. Allâh(ın bilgisi), herşeyi kuşatmıştır.

127. Senden, kadınlar hakkında fetvâ istiyorlar. De ki "Allâh, size onlar hakkında hükmünü açıklıyor Kendilerine yazılmış olan(mirâs hakların)ı vermeyip kendileriyle evlenmek istediğiniz öksüz kadınlar, zavallı çocuklar ve öksüzlere karşı adâleti yerine getirmeniz hakkında Kitapta size okunan(âyet)ler (de Allâh’ın hükmünü açıklamaktadır)". Yapacağınız her hayrı muhakkak ki Allâh bilir.

128. Ve eğer bir kadın, kocasının huysuzluğundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günâh yoktur. Barış dâimâ iyidir. Zaten nefisler cimriliğe hazır duruma getirilmiştir (insanın mayasında cimrilik vardır). Eğer güzel geçinir, (kötülükten) sakınırsanız, Allâh yaptıklarınızı haber alır (yaptığınız güzel işler boşa gitmez).

129. Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında (tam) adâlet yapamazsınız. Öyle ise (birine) tamamen yönelip ötekini askıda (kocasızmış) gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, sakınırsanız, Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.

130. Eğer (eşler) ayrılırlarsa, Allâh bol ni’metiyle onların her birini zengin eder (diğerine muhtâceylemez). Allâh(ın ni’meti) geniştir, (O) hüküm ve hikmet sâhibidir.

131. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh’ındır. Sizden önce Kitap verilenlere de, size de "Allah’tan korkun!" diye tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh’ındır. Allâh, zengindir, övgüye lâyıktır.

132. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh’ındır. Vekil olarak Allâh yeter.

133. Ey insanlar, (Allâh) dilerse sizi götürür ve başkalarını getirir. Allâh, bunu yapabilir.

134. Kim dünyâ sevâbını isterse (bilsin ki) dünyâ ve âhiret sevâbı Allâh katındadır. Allâh işitendir, görendir.

135. Ey inananlar, adâleti tam yerine getirerek Allâh için şâhidlik edenler olun, kendinizin, ana babanızın ve yakınlarınızın aleyhinde bile olsa, (şâhidlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adâletten ayrılmayın). Çünkü Allâh, ikisine de daha yakındır (onları sizden çok kayırır). Öyle ise keyfinize uyarak doğruluktan sapmayın. Eğer (şâhidlik ederken dilinizi) eğip bükerseniz, ya da doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allâh yaptıklarınızı bilir.

136. Ey inananlar, Allah’a, Elçisine, Elçisine indirdiği kitaba ve daha önce indirmiş bulunduğu kitaba inanın. Kim Allâh’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve âhiret gününü inkâr ederse o, uzak bir sapıklığa düşmüştür.

137. Onlar ki inandılar, sonra inkâr ettiler; daha sonra yine inandılar, yine inkâr ettiler, sonra inkârları arttı; işte Allâh onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola iletecektir.

138. Münâfıklara, acı bir azâbın kendilerinin olacağını müjdele!

139. Onlar mü’minleri bırakıp kâfirleri dost tutuyorlar. Onların yanında şeref mi arıyorlar? Bütün şeref, tamamen Allaha aittir.

140. (Allâh) Size Kitapta indirmişti ki Allâh’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar (bu sözü bırakıp) başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz Allâh, bütün iki yüzlüleri ve kâfirleri cehennemde toplayacaktır.

141. Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah’tan bir fetih nasibolursa "Biz de sizinle beraber değil miydik?" derler. Ve eğer savaşta kâfirlerin bir payı olur(savaşı düşmanlarınız kazanır)sa, (bu kez onlara) "Biz size üstünlük sağlayıp, sizi mü’minlerden korumadık mı?" derler. Artık kıyâmet gününde Allâh, aranızda hükmedecek ve mü’minlere karşı kâfirlere asla yol vermeyecektir.

142. İki yüzlüler, Allâh’ı (gûyâ) aldatmağa çalışırlar. Oysa, O, onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allâh’ı pek az anarlar.

143. Arada yalpalayıp dururlar. Ne bunlara (bağlanırlar), ne de onlara. Allâh’ın şaşırttığı kimseye bir (çıkar) yol bulamazsın!

144. Ey inananlar, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost tutmayın! Allah’a, aleyhinizde olacak açık bir delil vermek mi istiyorsunuz?

145. Doğrusu iki yüzlüler, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın.

146. Ancak tevbe edenler, uslananlar, Allah’a yapışanlar ve dinlerini sırf Allâh için yapanlar (yalnız O’na tapanlar), işte onlar mü’minlerle beraberdir; Allâh da yakında mü’minlere büyük bir mükâfât verecektir.

147. Siz şükreder, inanırsanız Allâh size azâbetmeyi ne yapacak? Allâh şükrün karşılığını veren, (herşeyi) bilendir.

148. Allâh, kendisine haksızlık edilen dışında (hiç kimse tarafından) açıkça kötü söz söylenmesini sevmez. Doğrusu Allâh, işitendir, bilendir.

149. Bir iyiliği, açığa vurur veya onu gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki) Allâh da affedicidir, güçlüdür.

150. Onlar ki Allâh’ı ve elçilerini inkâr ederler, Allâh ile elçilerinin arasını ayırmak isterler, "Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz!" derler; bu ikisinin (inanmakla inkârın) arasında bir yol tutmak isterler.

151. İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azâb hazırlamışızdır!

152. Ve onlar ki, Allah’a ve elçilerine inandılar, onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmadılar; işte (Allâh), pek yakında onların da mükâfâtlarını verecektir. Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

153. Kitâp ehli, senden, kendilerine gökten bir Kitâp indirmeni istiyorlar. Mûsâ’dan bundan daha büyüğünü istemişler "Allâh’ı bize açıkça göster!" demişlerdi. Haksızlıklarından dolayı derhal onları yıldırım gürültüsü yakalamıştı. Sonra kendilerine açık deliller gelmişken buzağıyı (tanrı) tutmuşlardı. Bundan da vazgeçtik ve Mûsâ’ya açık bir yetki verdik.

154. Söz vermeleri için Tûr’u üzerlerine kaldırdık ve onlara "Secde ederek kapıdan girin!" dedik. Ve onlara "Cumartesi(yasakları)nı çiğnemeyin!" dedik. Ve onlardan sağlam bir söz aldık.

155. Sözlerini bozmalarından, Allâh’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, haksız yere peygamberleri öldürmelerinden ve "Kalblerimiz kılıflı" demelerinden ötürü (başlarına belâlar getirdik). Hayır, fakat inkârlarından ötürü Allâh o kalblerin üzerini mühürlemiştir. Artık pek az inanırlar.

156. Küfürlerinden ve Meryem’e büyük bir iftirâ atmalarından;

157. "Biz Allâh’ın elçisi, Meryem oğlu Îsâ Mesih’i öldürdük!" demelerinden ötürü (belâlara uğradılar). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar; fakat (bu iş) kendilerine, benzer gösterildi. Onun hakkında ayrılığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta kesin bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu yakinen öldürmediler (onu öldürdüklerini kesin biçimde bilemediler).

158. Hayır, Allâh onu kendisine yükseltti. Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.

159. Andolsun, kitâp ehlinden hiç kimse yoktur ki, ölümünden önce ona inanacak olmasın. Kıyâmet günü de O, (Îsâ) onların aleyhine şâhid olacaktır.

160. Yahûdilerin yaptıkları zulümlerden, çok kimseyi Allâh yolundan çevirmelerinden dolayı kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara yasakladık.

161. Menedildikleri halde ribâ almalarından ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü (böyle yaptık). İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azâb hazırladık.

162. Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indiriline ve senden önce indirilene inanırlar. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve âhiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfât vereceğiz!

163. Biz, Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim’e, İsmâ’il’e, İshak’a, Ya’kûb’a, sıbtlara, Îsâ’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Hârûn’a, Süleyman’a da vahyetmiş ve Dâvûd’a da Zebur’u vermiştik.

164. Daha önce sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyetmiştik). Ve Allâh Mûsâ’ya da konuşmuştu.

165. (Bunları) Müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah’a karşı bahaneleri kalmasın. Allâh üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.

166. Allâh, sana indirdiğini kendi bilgisiyle indirmiş olduğuna şâhidlik eder. Melekler de (buna) şâhidlik ederler. Allâh’ın şâhidliği de (bir şeyin gerçekliği için) kâfidir.

167. (Sana gelenleri) İnkâr edip Allâh yolundan menedenler, hakikaten uzak bir sapıklığa düşmüşlerdir.

168. O inkâr edip zulmedenler var ya, Allâh onları ne bağışlayacak, ne de yola iletecektir.

169. Sadece cehennemin yoluna (iletecek ve) orada sürekli kalacaklardır. Bu da Allah’a çok kolaydır.

170. Ey İnsanlar, Elçi size, Rabbinizden gerçeği getirdi. Kendi yararınıza olarak (ona) inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanlar Allâh’ındır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

171. Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allâh hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allâh’ın elçisi, O’nun Meryem’e attığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah’a ve elçilerine inanın, (Allâh) "Üçtür" demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allâh, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk sâhibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allâh yeter.

172. Ne Mesih, Allah’a kul olmaktan çekinir, ne de (Allah’a) yaklaştırılmış melekler. Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini kendi huzûruna toplayacaktır.

173. İnanıp iyi işler yapanların mükâfâtlarını eksiksiz ödeyecek ve lutfundan onlara daha fazlasını da verecektir. (Kulluktan) çekinip büyüklük taslayanlara da acı bir şekilde azâbedecek ve onlar kendilerine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulacaklardır.

174. Ey insanlar, size Rabbinizden delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.

175. Alah’a inanıp O’na yapışanları (Allâh), kendinden bir rahmetin ve lutfun içine sokacak ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir.

176. Senden fetvâ istiyorlar. De ki Allâh size ana-babasız ve çocuksuz kişinin mirâsı hakkında hükmünü şöyle açıklıyor Ölen kişinin çocuğu yok, bir kızkardeşi varsa, bıraktığı malın yarısı o(kızkardeşi)nindir. Fakat kendisi, (ölen) kızkardeşinin çocuğu yoksa, onun mirâsını (tamamen) alır. Eğer (ölenin) iki kızkardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer (vârisler) erkek kadın birçok kardeşler olursa, erkeğe, iki kadının payı kadar (pay) verilir. Şaşırırsınız diye Allâh size (hükmünü) açıklıyor. Allâh, herşeyi bilir.