Gültekin Onan 

1. Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna furkanı indiren (Tanrı) ne yücedir.

2. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.

3. O’nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefslerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip yaymaya güçleri yetmeyen bir takım tanrılar edindiler.

4. Küfredenler dediler ki "Bu (Kuran) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.

5. Ve dediler ki "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."

6. De ki "Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen (Tanrı) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."

7. Dediler ki "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?"

8. "Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Zulmedenler dedi ki "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş birisine (erkeğe) uyuyorsunuz."

9. Bir bak; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar. Artık onlar hiç bir yol bulamazlar.

10. Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Tanrı) ne yücedir.

11. Hayır, onlar kıyamet saatini yalanladılar; biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.

12. (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler.

13. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip çağırırlar.

14. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, bir çok (kere) yok oluşu isteyip çağırın.

15. De ki "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine vaadedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır."

16. "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir."

17. Onları ve Tanrı’dan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve "Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?" diyeceği gün;

18. Derler ki "Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip yararlandırdın, öyle ki (senin ) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular."

19. "İşte (tanrılarınız) sizin söylediklerinizi yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattırırız."

20. Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin rabbin görendir.

21. Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki "Bize meleklerin indirilmesi ya da rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefslerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.

22. Melekleri görecekleri gün, suçlu günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak."

23. Onların yaptıkları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.

24. O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.

25. Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;

26. İşte o gün, gerçek mülk Rahmanındır. Kafirler için oldukça zorlu bir gündür.

27. O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım."

28. "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim."

29. "Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kuran’dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ’yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır."

30. Ve elçi dedi ki "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran’ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar."

31. İşte böyle; biz, her peygambere suçlu günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak rabbin yeter.

32. Küfredenler dediler ki "Kuran ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?" Biz onunla yüreğini (fuadeke) sağlamlaştırıp pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ’belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup’ okuduk.

33. Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.

34. O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır.

35. Andolsun, biz Musa’ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun’u yardımcı kıldık.

36. Böylece onlara "Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.

37. Nuh’un kavmi de, elçileri yalanladıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir azab hazırladık.

38. Ad’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar arasında bir çok nesilleri yok ettik.

39. Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.

40. Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.

41. Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler "Tanrı’nın elçi olarak gönderdiği bu mu?"

42. "Eğer onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı." Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış öğreneceklerdir.

43. Kendi istek ve tutkularını (hevasını) tanrı edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?

44. Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da akleder mi sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.

45. Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.

46. Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.

47. O, geceyi sızin için bir elbise; uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp çalışma (zamanı) kılandır.

48. Ve kendi rahmetinin önünde rüzgarları müjdeciler olarak gönderen O’dur. Biz, gökten tertemiz su indirdik.

49. Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan bir çoğunu onunla sulamak için.

50. Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu küfredip ayak direttiler.

51. Eğer dilemış olsaydık her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik.

52. Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kuranla) büyük bir cihad ver.

53. İki denizi (birbirine) salıp katan O’dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.

54. Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O’dur. Senin rabbin güç yetirendir.

55. Tanrı’yı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibadet ediyorlar. Kafirler, (asıl) kendi rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.

56. Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik

57. De ki "Ben buna karşılık, rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden biz ücret istemiyorum."

58. "Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Tanrı)ya tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter.

59. O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva edendir. Rahmandır. Bunu (bundan) haberi olana sor.

60. Onlara "Rahmana secde edin" denildiği zaman "Rahman da neymiş? Biz senin bize buyurduğuna mı secde edecek mişiz?" derler ve (bu) onların nefretini arttırır.

61. Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Tanrı) ne yücedir.

62. O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.

63. O Rahmanın kulları, yeıyüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler.

64. Onlar rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.

65. Onlar "Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçekten, onun azabı ödenmesi kaçınılmaz biz borç (veya sürekli bir acıdır)" derler.

66. "Şüphesiz o, ne kötü bir karargah ve ne kötü bir konaklama yeridir."

67. Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları) ikisi arasında orta bir yoldur.

68. Ve onlar, Tanrı ile beraber başka bir tanrıya tapmazlar. Tanrı’nın haram kıldığı canı haksız yere öldümezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ’ağır bir ceza ile’ karşılaşır.

69. Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.

70. Ancak tevbe eden, inanan ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Tanrı iyiliklere çevirir. Tanrı, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

71. Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Tanrı’ya döner.

72. Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.

73. Onlar, kendilerine rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır.

74. Ve onlar "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözler aydınlığı olacak (çocuk)lar armağan et ve bizi takva sahiplerine imam kıl" diyenlerdir.

75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.

76. Orada ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir.

77. De ki "Sizin duanız olmasaydı rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır."