Süleyman Ateş | |
---|---|
تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا Tebarakellezı nezzelel fürkane ala abdihı li yekune lil alemıne nezıra |
|
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا Ellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve lem yettehız veledev ve lem yekül lehu şerıkün fil mülki ve haleka külle şey’in fe kadderahu takdira |
|
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا Vettehazu min dunihı alihetel la yahlükune şey’ev ve hüm yuhlekune ve la yemlikune li enfüsihim darrav ve la nef’av ve la yemlikune mevtev ve la hayatev ve la nüşura |
|
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ ۖ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا Ve kalellezıne kefer in haza ila ifkünifterahü ve eanehu aleyhi kavmün aharune fe kad cau zulmev vezura |
|
5. Dediler "Evvelkilerin masalları, onları yazmış, sabah akşam onlar kendisine yazdırılıyor." |
وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَىٰ عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا Ve kalu esatıyrul evvelinektetebeha fe hiye tümla aleyhi bükratev ve esıyla |
6. De ki "Onu, göklerdeki ve yerdeki gizleri bilen indirdi. O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. |
قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا Kul enzelehüllezı ya’lemüs sirra fis semavati vel ard innehu kane ğafurar rahıyma |
وَقَالُوا مَالِ هَٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ ۙ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا Ve kalu mali hazer rasuli ye’külüt taame ve yemşi fil esvak lev la ünzile ileyhi melekün fe yekune meahu nezıra |
|
أَوْ يُلْقَىٰ إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا ۚ وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا Ev yülka ileyhi kenzün ev tekunü lehu cennetüy ye’külü minha ve kalez zalimune in tettebiune illa racülem meshura |
|
9. Bak, senin için nasıl benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık bir daha yolu bulamazlar. |
انْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا Ünzur keyfe darabu lekel emsale fe dallu fe la yestetıy’une sebıla |
تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا Tebarakellezı in şae ceale leke hayram min zalike cennatin tecrı min tahtihel enharu ve yec’al leke kusura |
|
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا Bel kezzebu bis saati ve a’tedna li men kezzebe bis saati seıyra |
|
12. (Bu ateş) onları uzak bir yerden görünce onlar bunun öfkesini ve homurtusunu işitirler. |
إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا İza raethüm mim mekanim beıydin semiu leha teğayyuzav ve zefıra |
وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا Ve iza ülku minha mekanen dayyikam mükarranıne deav hünalike sübura |
|
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا La ted’ul yevme süburav vahıdev ved’u süburan kesıra |
|
قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا Kul e zalike hayrun em cennetül huldilletı vüıdel müttekun kanet lehüm cezaev ve mesıyra |
|
لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا Lehüm fıha ma yeşaune halidın kane ala rabbike va’dem mes’ula |
|
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَٰؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ Ve yemve yahşüruhüm ve ma ya’büdune min dunillahi fe yekulü e entüm adleltüm ıbadı haülai em hüm dallüs sebıl |
|
قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا Kalu sübhaneke ma kane yembeğıy lena en nettehıze min dunike min evliyae ve lakim metta’tehüm ve abaehüm hatta nesüz zikr ve kanu kavmen bura |
|
فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا ۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا Fe kad kezzebuküm bima tekulune fe ma testetıy’une sarfev ve la nasra ve mey yazlim minküm nüzıkhü azaben kebıra |
|
وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ ۗ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ ۗ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا Ve ma erselna kableke minel murselıne illa innehüm le ye’külunet taame ve yemşune fil esvak ve cealna ba’daküm li ba’dın fitneh e tasbirun ve kane rabbüke besıyra |
|
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا Ve kalellezıne la yercune likaena lev la ünzile aleynel melaiketü ev nera rabbena le kadistekberu fı enfüsihim ve atev utüvven kebıra |
|
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا Yevme yeravnel melaikete la büşra yevmeizil lil mücrimıne ve yekulune hıcram mahcura |
|
23. Yaptıkları her işin önüne geçmişiz de onu (etrafa) saçılmış toz zerreleri haline getirmişizdir. |
وَقَدِمْنَا إِلَىٰ مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُورًا Ve kadimna ila ma amilu min amelin fe cealnahü hebaem mensura |
24. O gün cennet halkının kalacakları yer daha iyi, dinlenip safâ sürecekleri yer daha güzeldir. |
أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا Ashabül cenneti yemeizin hayrum müstekarrav ve ahsenü mekıyla |
25. Göğün bulutları parçalayıp meleklerin bölük bölük indirildiği gün; |
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا Ve yevme teşekkakus semaü bil ğamami ve nüzzilel melaiketü tenzıla |
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا Elmülkü yevmeizinil hakku lir rahman ve kane yevmen alel kafirıne asıra |
|
27. O gün zâlim ellerini ısırıp "Nolaydı, keşke ben elçiyle beraber bir yol edineydim!" der. |
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا Ve yevme yeadduz zalimü ala yedeyhi yekulü ya leytenit tehaztü mear rasuli sebıla |
يَا وَيْلَتَىٰ لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا Ya veyleta leytenı lem ettehız fülanen halıla |
|
29. O beni, bana gelen Zikirden saptırdı. Zaten şeytân, insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır." |
لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي ۗ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا Le kad edallenı aniz zikri ba’de iz caenı ve kaneş şeytanü lil insani hazula |
30. Elçi de "Ya Rabbi, kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar" demiştir. |
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا Ve kaler rasulü ya rabbi inne kavmit tehazu hazel kur’ane mehcura |
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا Ve kezalike cealna li külli nebiyyin adüvvem minel mücrimın ve kefa bi rabbike hadiyev ve nesıyra |
|
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا Ve kalellezıne keferu lev la nüzzile aleyhil kur’anü cümletev vahıdeh kezalike li nüsebbite bihı füadeke ve rattelnahü tertıla |
|
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا Ve la ye’tuneke bi meselin illa ci’nake bil hakkı ve ahsene tefsıra |
|
34. O yüzükoyun cehenneme toplanacak olanlar, işte onlar, yerce çok kötü ve yolca çok sapıktır. |
الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا Ellezıne yuhşerune ala vücuhihim ila cehenneme ülaike şerrum mekanev ve edallü sebıla |
35. Andolsun biz Mûsâ’ya Kitabı verdik ve kardeşi Hârûn’u kendisinin yanında vezir yaptık. |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا Ve le kad ateyna musel kitabe ve cealna meahu ehahü harune vezıra |
فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا Fe kulnezheba ilel kavmillezıne kezzebu bi ayatina fe demmernahüm tedmıra |
|
وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا Ve kavme nuhıl lemma kezzebür rusüle ağraknahüm ve cealnahüm lin nasi ayeh ve a’tedna liz zalimıne azaben elıma |
|
38. Âd’ı, Semûd’u, Res halkını ve bu arada daha birçok nesilleri (inkârları yüzünden helâk ettik). |
وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا Ve adev ve semude ve ashaber rassi ve kurunem beyne zalike kesıra |
وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ ۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا Ve küllen darabna lehül emsale ve küllen tebberna tetbıra |
|
وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا Ve le kad etev alel karyetilletı ümtırat metaras se’ e fe lem yekunu yeravneha bel kanu la yercune nüşura |
|
41. Seni gördükleri zaman, mutlaka seni eğlence konusu yapıyorlar; "Allâh bunu mu elçi göndermiş?" |
وَإِذَا رَأَوْكَ إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا Ve iza raevke iy yettehızuneke illa hüzüva e hazellezı beasellahü rasula |
إِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا İn kade le yüdıllüna an alihetina lev la en saberna aleyha ve sevfe ya’lemune hıyne yeravnel azabe men edallü sebıla |
|
43. Arzusunu tanrı edinen kimseyi gördün mü? Onun üstüne sen mi bekçi olacaksın? |
أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا E raeyte menit tehaze ilahehu hevah e fe ente tekunü aleyhi vekıla |
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ ۚ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ ۖ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا Em tahsebü enne ekserahüm yesmeune ev ya’kılun in hüm illa kel en’ami bel hüm edallü sebıla |
|
أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا E lem tera ila rabbike keyfe meddez zıll ve lev şae le cealehu sakina sümme cealneş şemse aleyhi delıla |
|
46. Sonra (güneş yükseldikçe) gölgeyi yavaş yavaş çekip aldık. |
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا Sümme kabadnahü ileyna kabday yesıra |
47. O, geceyi sizin için elbise, uykuyu dinlenme, gündüzü de kalkıp çalışma zamanı yaptı. |
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا Ve hüvellezı ceale lekümül leyle libasev ven nevme sübatev ve cealen nehar nüşura |
48. Ve O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderdi. Ve gökten tertemiz bir su indirdik. |
وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۚ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا Ve hüvellezı erseler riyaha büşram beyne yedey rahmetih ve enzelna menis semai maen tahura |
لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا Li nuhyiye bihı beldetem meytev ve nüskıyehu mimma halakna en’amev ve enasiyye kesıra |
|
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا Ve le kad sarrafnahü beynehüm li yezzekkeru fe eba ekserun nasi illa küfura |
|
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا Ve lev şi’na le beasna fı külli karyetin nezıra |
|
52. Kâfirlere boyun eğme ve bu Kur’ân ile onlara karşı büyük cihâd et. |
فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُمْ بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا Fe la tütııl kafirıne ve cahıdhüm bihı cihaden kebıra |
وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا Ve hüvellezı meracel bahreyni haza azbün füratüv ve haza milhun ücac ve ceale beynehüma berzehav ve hıcram mahcura |
|
54. Ve O, sudan bir insan yarattı da onu nesep ve sıhr kıldı. Rabbin, her şeye gücü yetendir. |
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا ۗ وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا Ve hüvellezı haleka minel mai beşeran fe cealehu nesebev ve sıhra ve kane rabbüke kadıra |
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ ۗ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِ ظَهِيرًا Ve ya’büdune min dunillahi ma la yenfeuhüm ve la yedurruhüm ve kanel kafiru ala rabbihi zahıra |
|
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا Ve ma erselnake illa mübeşşirav ve nezıra |
|
قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَنْ شَاءَ أَنْ يَتَّخِذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا Kul ma es’elüküm aleyhi min ecrin illa men şae ey yettehıze ila rabbihı sebıla |
|
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ ۚ وَكَفَىٰ بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا Ve tevekkel alel hayyillezı la yemutü ve sebbıh bi hamdih ve kefa bihı bi zünubi ıbadihı habıra |
|
الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۚ الرَّحْمَٰنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا Ellezı halekas semavati vel erda ve ma beynehüma fı sitteti eyyamin sümmesteva alel arşir rahmanü fes’el bihı habıra |
|
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَٰنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا ۩ Ve iza kıyle lehümüscüdu lir rahmani kalu ve mer rahmanü e nescüdü li ma te’müruna ve zadehüm nüfura |
|
61. Yücedir O ki, gökte burçlar yaptı ve orada bir kandil ve aydınlatıcı bir ay var etti. |
تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُنِيرًا Tebarakellezı ceale fis semai bürucev ve ceale fıha siracev ve kameram münıra |
62. Ve O, öğüt almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü, birbirini izler yaptı. |
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا Ve hüvellezı cealel leyle ven nehara hılfetel li men erade ey yezzekkera ev erade şükura |
وَعِبَادُ الرَّحْمَٰنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا Ve ıbadür rahmanillezıne yemşune alel erdı hevnev ve iza hatabehümül cahilune kalu selama |
|
64. Gecelerini Rablerine secde ederek, Onun divânında durarak geçirirler |
وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا Vellezıne yebıtune li rabbihim süccedev ve kıyama |
65. "Rabbimiz, cehennemin azâbını bizden uzaklaştır, doğrusu onun azâbı sargındır" derler. |
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ ۖ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا Vellezıne yekulune rabbenasrif anna azabe cehenneme inne azabeha kane ğaram |
إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا İnneha saet müstekarrav ve mükama |
|
وَالَّذِينَ إِذَا أَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا Vellezıne iza enfeku lem yüsrifu ve lem yaktüru ve kane beyne zalike kavama (60. Ayet secde ayetidir.) |
|
وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ ۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًا Vellezıne la yed’une meallahi ilahen ahara ve la yaktülunen nefselletı harramellahü illa bil hakkı ve la yeznun ve mey yef’al zalike yelka esama |
|
69. Kıyâmet günü onun için azâb kat kat yapılır ve o azâb’ın içinde hor ve hakir olarak kalır. |
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا Yüdaaf lehül azabü yevmel kıyameti ve yahlüd fıhı mühana |
إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا İlla men tabe ve amene ve amile amelen salihan fe ülaike yübeddilüllahü seyyiatihim hasenat ve kanellahü ğafurar rahıyma |
|
71. Kim tevbe eder ve faydalı iş yaparsa o, makbul bir kimse olarak Allah’a döner. |
وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا Ve men tabe ve amile salihan fe innehu yetubü ilellahi metaba |
وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا Vellezıne la yeşhedunez zura ve iza merru bil lağvi merru kiram |
|
73. Ve kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. |
وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا Vellezine iza zükkiru bi ayati rabbihim lem yehırru aleyha summev ve umyana |
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا Vellezıne yekulune rabbena heb lena min ezvacina va zürriyyatina kurrate a’yüniv vec’alna lil müttekıyne imama |
|
أُولَٰئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا Ülaike yüczevnel ğurfete bi ma saberu ve yülekkavne fıha tehıyyetev ve selam |
|
76. Orada ebedi kalacaklardır. Ne güzel karargâh ve ne güzel makamdır orası! |
خَالِدِينَ فِيهَا ۚ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا Halidıne fıha hasünet müstekarrav ve mükama |
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ ۖ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا Kul ma ya’beü bi küm rabbı lev la düaüküm fe kad kezzebtüm fe sevfe yekunü lizama |