Ahmet Varol 

1. Ta. Sin. Mim

2. Bunlar apaçık Kitab’ın ayetleridir.

3. İman eden bir topluluk için Musa’nın ve Firavun’un haberinden (bir kısmını) gerçek olarak sana okuyacağız.

4. Doğrusu Firavun (bulunduğu) yerde büyüklenmiş ve oranın ahalisini gruplara ayırmıştı. Onlardan bir kitleyi zayıf düşürüyor (eziyor), onların oğullarını öldürüp kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.

5. Bizse o yerde zayıf düşürülenlere lütfetmek, onları önderler yapmak ve onları mirasçılar kılmak istiyorduk.

6. Ve onları o yerde hakim kılmak; Firavun’a, Haman’a ve o ikisinin askerlerine onlardan sakınmakta oldukları şeyi kendilerine göstermek (istiyorduk).

7. ’Onu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkacak olursan onu denize bırak. Korkma ve üzülme. Çünkü biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden yapacağız’ diye vahyettik (ilham ettik).

8. Nihayet Firavun’un adamları, kendilerine bir düşman ve üzüntü (sebebi) olması için onu bulup aldılar. Doğrusu Firavun, Haman ve askerleri yanılgı içindeydiler.

9. ’Benim için de senin için de bir göz nuru! Onu öldürmeyin. Olur ki bize bir yararı olur veya onu evlat ediniriz.’ Oysa onlar (işin) farkında değillerdi.

10. Musa’nın annesinin yüreği (çocuğundan başka bütün düşüncülerden) boş oldu. Eğer (vaadimize) inananlardan olması için kalbini pekiştirmiş olmasaydık neredeyse onu açığa vuracaktı.

11. ’Onu izle’ dedi. O da ötekiler farkına varmadan onu uzaktan gözetledi.

12. ’Sizin için onun bakımını üstelenecek ve ona iyi davranacak bir aileyi size göstereyim mi?’ dedi.

13. Böylece onu, gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye annesine geri çevirdik. Ancak onların çoğu bilmezler.

14. Güçlülük çağına erip olgunlaşınca biz ona hüküm (hikmet) ve ilim verdik. İşte biz iyilikte bulunanları böyle mükafatlandırırız.

15. Halkının habersiz olduğu bir anda şehire girdi. Orada birbirleriyle kavga eden iki adam gördü. Biri kendi taraftarlarından diğeri de düşmanlarından(dı). Kendi taraftarlarından olan düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Musa ona bir yumruk vurup canını aldı. ’Bu şeytanın işindendir. Şüphesiz o apaçık saptırıcı bir düşmandır’ dedi.

16. ’Rabbim! Ben kendime haksızlık ettim, beni bağışla!’ dedi. (Allah) da onu bağışladı. Şüphesiz O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.

17. ’Bana verdiğin nimetler hakkı için artık ben suçlulara arka çıkmayacağım.’

18. ’Doğrusu sen apaçık azgın birisin’ dedi.

19. ’Ey Musa! Dün bir canı öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Doğrusu sen yeryüzünde ancak bir zorba olmak istiyorsun; düzeltenlerden olmak istemiyorsun’ dedi.

20. ’Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için senin hakkında aralarında görüşüyorlar. Hemen çık. Gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.’

21. Bunun üzerine korkuyla etrafı gözetleyerek oradan çıktı. ’Rabbim! Beni zalimler topluluğundan kurtar’ dedi.

22. ’Umarım Rabbim beni doğru yola iletir’ dedi.

23. ’Çobanlar çekilip gitmeden biz sulamayız. Babamız ise pek yaşlı bir ihtiyardır.’

24. ’Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayıra muhtacım’ dedi.

25. ’Korkma! O zalimler topluluğundan kurtuldun’ dedi.

26. ’Babacığım! Onu ücretle tut. Çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı bu güçlü, güvenilir adamdır’ dedi.

27. ’Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer (çalışmanı) on (yıl)a tamamlarsan artık o da senden (bir iyilik) olur. Ben sana zorluk çıkarmak istemem. İnşallah beni salihlerden bulacaksın.’

28. ’Bu benimle senin aranda (bir anlaşma)dır. Bu iki süreden hangisini tamamlarsam bana karşı düşmanlık yok. Allah da söylediğimize vekildir.’

29. ’Siz bekleyin. Ben bir ateş gördüm. Umarım oradan size ya bir haber veya ısınmanız için bir ateş koru getiririm.’

30. ’Ey Musa! Şüphesiz alemlerin Rabbi olan Allah benim.

31. Asanı at!’ Onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce arkasını dönüp kaçtı ve geriye bakmadı. ’Ey Musa! Dön ve korkma. Şüphesiz sen güven içinde olanlardansın.’

32. Elini koynuna sok da bir hastalık olmadan bembeyaz çıksın. Korkudan açılan kanatlarını (kollarını) kendine çek. Bu ikisi Rabbinden, Firavun’a ve adamlarına karşı iki kesin delildir. Şüphesiz onlar fasık bir kavimdirler.’

33. ’Rabbim! Doğrusu ben onlardan bir can öldürdüm. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum.

34. Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu benimle beraber yardımcı olarak gönder beni doğrulasın. Çünkü ben onların beni yalanlamalarından korkuyorum.

35. ’Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir üstünlük vereceğiz ki onlar size erişemeyecekler. Ayetlerimizle (gidin). Siz ve size uyanlar üstün geleceksiniz.

36. ’Bu uydurulmuş bir büyüden başka bir şey değildir. Biz bunu önceki atalarımızdan duymadık’ dediler.

37. ’Rabbim kimin kendi katından hidayet getirdiğini ve yurdun sonunun kimin olacağını daha iyi bilir. Doğrusu zalimler kurtuluşa eremezler.’

38. ’Ey ileri gelenler! Ben sizin benden başka ilahınız olduğunu bilmiyorum. Ey Haman! Haydi benim için çamurun üzerinde ateş yak da bana bir kule yap. Belki Musa’nın ilahına çıkarım. Bununla birlikte ben onu yalancılardan sanıyorum.’

39. O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

40. Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Zalimlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak.

41. Onları ateşe çağıran önderler kıldık. Kıyamet günü de yardım görmezler.

42. Bu dünyada onların arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet gününde de onlar çirkinleştirilmiş olanlardandır.

43. Andolsun ki, biz önceki nesilleri helak ettikten sonra belki düşünürler diye insanlar için (kalplerini açacak) aydınlatıcılar (basiretler) ve bir yol gösterici ve rahmet olması üzere Musa’ya kitap verdik.

44. Biz Musa’ya o işi (görevi) verdiğimizde sen (vadinin) batı tarafında değildin. Sen (olaya) şahit olanlardan da değildin.

45. Ancak biz birçok nesiller yarattık da onların üzerlerinden nice zamanlar geçti. Sen Medyen halkının arasında oturup ayetlerimizi onlardan okumuş değilsin. Ancak (bunları sana) gönderen biziz.

46. (Musa’ya) seslendiğimiz zaman sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak, kendilerine senden önce bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarasın diye (gönderildin). Umulur ki düşünürler.

47. ’Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, senin ayetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık’ diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

48. ’Biz hepsini inkar edenleriz’ dediler.

49. ’Eğer doğru söyleyenlerdenseniz Allah katından bu ikisinden (Tevrat’tan ve Kur’an’dan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım.’

50. Eğer sana cevap veremezlerse bil ki onlar kendi arzularına uymaktadırlar. Allah’tan (gelen) bir yol gösterici olmaksızın arzularına uyandan daha sapık kim olabilir? Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

51. Andolsun biz, olur ki düşünürler diye onlar için sözü (Kur’an’ı) birbiri ardınca indirdik.

52. Bundan önce kendilerine kitap vermiş olduklarımız buna inanırlar.

53. ’Biz ona inandık. Şüphesiz o Rabbimizden (gelen) bir gerçektir. Biz zaten bundan önce de Müslümanlar idik’ derler.

54. İşte onlara sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki kere verilecektir. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden harcarlar.

55. ’Bizim yaptıklarımız bize sizin yaptıklarınız sizedir. Size selam olsun. Biz cahilleri benimsemeyiz’ derler.

56. Sen sevdiğini doğru yola iletemezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola iletir ve O doğru yola erecekleri daha iyi bilir.

57. ’Seninle birlikte doğru yola girersek yurdumuzdan atılırız.’ Onları, tarafımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplandığı güvenli bir Harem’e yerleştirmedik mi? Ancak onların çoğu bilmiyorlar.

58. Biz, geçim rahatlığı dolayısıyla şımarmış nice beldeleri helak ettik. İşte konakları; onlardan sonra ancak çok az oturulmuştur. (Oralara) hep biz varis olduk.

59. Senin Rabbin, ana merkezlerine, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir Peygamber göndermedikçe beldeleri helak etmez. Biz, halkı zalim olmadığı sürece beldeleri helak etmeyiz.

60. Size verilen her şey dünya hayatının bir geçimliği ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Akıl etmiyor musunuz?

61. Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve dolayısıyla ona kavuşan kimse, kendisini dünya hayatının geçimliğinden yararlandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba atılmak üzere) getirileceklerden olanla bir midir?

62. ’Hani ortaklarım olduklarını sandıklarınız nerede?’ der.

63. ’Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımız. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi (onlardan) uzaklaşarak sana yöneldik. Zaten onlar bize tapmıyorlardı.’

64. ’Ortaklarınızı çağırın’ denir. Çağırırlar ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Ne olurdu doğru yolu kabul etselerdi!

65. ’Peygamberlere ne cevap verdiniz?’ der.

66. O gün artık haberler onlara kör olmuştur. Birbirlerine de bir şey soramazlar.

67. Ancak kim tevbe eder, iman eder ve salih amel işlerse kurtuluşa erenlerden olabilir.

68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onlara ait değildir. Allah onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.

69. Rabbin onların göğüslerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilmektedir.

70. Allah O’dur, O’ndan başka tanrı yoktur. Başında ve sonunda övgü O’nadır; egemenlik de O’nundur. Yalnız O’na döndürüleceksiniz.

71. ’Eğer Allah üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsa Allah’tan başka size bir ışık getirecek ilah kimdir? Duymuyor musunuz?’

72. ’Eğer Allah üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsa Allah’tan başka size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Görmüyor musunuz?’

73. Sizin için, içinde dinlenmeniz ve O’nun lütfundan (rızık) aramanız üzere gece ile gündüzü varetmesi O’nun rahmetindendir.

74. ’Hani ortaklarım olduklarını sandıklarınız nerede?’ der.

75. ’Delilinizi getirin’ deriz. Böylece hakkın Allah’a ait olduğunu bilirler. Uydurageldikleri de onlardan kaybolur.

76. ’Şımarma! Çünkü Allah şımaranları sevmez.

77. Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu da ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik ettiği gibi sen de iyilik et ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.’

78. ’Bu bana ancak bendeki bir ilim dolayısıyla verildi.’ Allah’ın, kendinden önceki nesillerden ondan daha güçlü ve daha çok şey biriktirmiş kimseleri helak ettiğini bilmedi mi? Suçlular günahlarından sorulmazlar.

79. ’Keşke Karun’a verilen şeylerin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o büyük bir pay sahibidir’ dediler.

80. ’Yazık size! Allah’ın sevabı iman edip salih amel işleyen için daha hayırlıdır. Ona ise ancak sabredenler kavuşturulurlar.’

81. Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.

82. ’Vay! Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve daraltıyor! Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı muhakkak bizi de batırırdı. Vay! Demek ki inkarcılar gerçekten kurtuluşa eremezler!’ demeye başladılar.

83. İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuğu istemeyenlere veririz. Sonuç (Allah’ın azabından) sakınanlarındır.

84. Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse (bilsin ki) kötülükleri işleyenler yaptıklarından başkasıyla cezalandırılmazlar.

85. ’Kimin hidayet getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu Rabbim daha iyi bilir.’

86. Sen Kitab’ın sana vahyedileceğini umuyor değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak (vahyedildi). Şu halde asla inkarcılara arka olma.

87. Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma.

88. Allah’la beraber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun yüzünden (zatından) başka her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve O’na döndürülürsünüz.