Ahmed Hulusi | |
---|---|
وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ Veylun lilmutaffifiyne. |
|
الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ Elleziyne izektalu ’alennasi yestevfune. |
|
3. Onların (hakkını vermeye gelince) ölçtüklerinde eksiltirler! |
وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ Ve iza kaluhum ev vezenuhum yuhsirune. |
4. Bunlar kendilerinin (ölümü tatmanın akabinde) bâ’s olunacaklarını zannetmiyor mu? |
أَلَا يَظُنُّ أُولَٰئِكَ أَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ Ela yezunnu ulaike ennehum meb’usune. |
لِيَوْمٍ عَظِيمٍ Liyevmin ’azıymin. |
|
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ Yevme yekumunnasu lirabbil’alemiyne. |
|
7. Hayır (asla)! Muhakkak ki füccar (Hak’tan sapanlar)’ın kayıtları elbette siccîn’dedir! |
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ Kella inne kitabelfuccari lefiy sicciynin. |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ Ve ma edrake ma sicciynun. |
|
9. Merkum (silinmesi {İngilizce’de; erase} sözkonusu olmayan) bir kayıttır! |
كِتَابٌ مَرْقُومٌ Kitabun merkumun. |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
|
11. Ki onlar, Din (yapılanların otomatik sonucunun yaşanacağı) süreçlerini yalanlarlar! |
الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ Elleziyne yukezzibune biyevmiddiyni. |
12. Onu yaşayacağını yalnızca her haddi aşan suçlular yalanlar! |
وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ Ve ma yukezzibu bihi illa kullu mu’tedin esiymin. |
13. Ona işaretlerimiz bildirildiğinde "Evvelkilerin efsaneleri" dedi! |
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ İza tutla aleyhi ayatuna kale esatıyrul’evveliyne. |
14. Hayır (asla)! Aksine yaptıklarının getirileri onların şuurlarını (bir pas gibi) örtmüştür. |
كَلَّا ۖ بَلْ ۜ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ Kella bel rane ’ala kulubihim ma kanu yeksibune. |
15. Hayır! Muhakkak ki onlar, o gün, elbette Rablerinden perdelidirler! |
كَلَّا إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ Kella innehum ’an rabbihim yevmeizin lemahcubune. |
ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُو الْجَحِيمِ Summe innehum lesalulcahıymi. |
|
ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ Summe yukalu hazelleziy kuntum bihi tukezzibune. |
|
18. Hayır... Muhakkak ki Ebrâr’ın kitabı, elbette İlliyyîn’dedir. |
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ Kella inne kitabel’ebrari lefiy ’ılliyyiyne. |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ Ve ma edrake ma ’ılliyyune. |
|
20. Merkum (silinmesi {İngilizce’de; erase} sözkonusu olmayan) bir kayıttır! |
كِتَابٌ مَرْقُومٌ Kitabun merkumun. |
21. Ona mukarrebûn (kurbiyet ehli - tecelli-i sıfat nasiplileri) şahit olur. |
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ Yeşheduhulmukarrebune. |
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ İnnelebrare. Lefiy na’ıymin. |
|
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ ’Alel’eraiki yenzurune. |
|
تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ Ta’rifu fiy vucuhihim nadretenna’ıymi. |
|
يُسْقَوْنَ مِنْ رَحِيقٍ مَخْتُومٍ Yuskavne min rahıykın mahtumin. |
|
26. Onun hitamı (sonu) misk’tir... Yarışanlar işte onda yarışsınlar! |
خِتَامُهُ مِسْكٌ ۚ وَفِي ذَٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ Hıtamuhu miskun ve fiy zalike felyetenafesilmutenasifune. |
وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْنِيمٍ Ve mizacuhu min tesniymin. |
|
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ Aynen yeşrebu bihelmukarrebune. |
|
إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ İnnelleziyne ecremu kanu minelleziyne amenu yadhakune. |
|
30. Onlara rastladıklarında, birbirlerine göz kırparlar, alay ederlerdi. |
وَإِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ Ve iza merru bihim yeteğamezune. |
31. Kendi ehillerine (ailelerine, yandaşlarına) döndüklerinde, keyiflenmiş mutlu dönerlerdi. |
وَإِذَا انْقَلَبُوا إِلَىٰ أَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِهِينَ Ve izenkalebu ila ehlihimunkalebu fekihiyne. |
32. Onları (iman edenleri) gördüklerinde "Muhakkak ki bunlar, elbette sapkınlardır" derlerdi. |
وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَضَالُّونَ Ve iza reevhum kalu inne haulai ledallune. |
33. Hâlbuki onlar (iman edenler) üzerine koruyucular olarak irsâl olunmadılar! |
وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ Ve ma ursilu ’aleyhim hafizıyne. |
34. Bu süreçte de iman edenler, o gerçeği reddeden o perdelilere gülüyorlar! |
فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ Felyevmelleziyne amenu minelkuffari yadhakune. |
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ ’Alel’eraiki yenzurune. |
|
36. Hakikati inkâr edenler yaptıklarının sonucunu yaşıyorlar mı işte böyle! |
هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ Hel suvvibelkuffaru ma kanu yef’alune. |