Diyanet İşleri | |
---|---|
وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ Veylun lilmutaffifiyne. |
|
2. Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. |
الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ Elleziyne izektalu ’alennasi yestevfune. |
3. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. |
وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ Ve iza kaluhum ev vezenuhum yuhsirune. |
أَلَا يَظُنُّ أُولَٰئِكَ أَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ Ela yezunnu ulaike ennehum meb’usune. |
|
لِيَوْمٍ عَظِيمٍ Liyevmin ’azıymin. |
|
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ Yevme yekumunnasu lirabbil’alemiyne. |
|
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ Kella inne kitabelfuccari lefiy sicciynin. |
|
وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ Ve ma edrake ma sicciynun. |
|
كِتَابٌ مَرْقُومٌ Kitabun merkumun. |
|
10. (10-11) O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline! |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ Veylun yevmeizin lilmukezzibiyne. |
11. (10-11) O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline! |
الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ Elleziyne yukezzibune biyevmiddiyni. |
وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ Ve ma yukezzibu bihi illa kullu mu’tedin esiymin. |
|
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ İza tutla aleyhi ayatuna kale esatıyrul’evveliyne. |
|
14. Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır. |
كَلَّا ۖ بَلْ ۜ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ Kella bel rane ’ala kulubihim ma kanu yeksibune. |
15. Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır. |
كَلَّا إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ Kella innehum ’an rabbihim yevmeizin lemahcubune. |
ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُو الْجَحِيمِ Summe innehum lesalulcahıymi. |
|
17. Sonra da onlara, "Yalanlamakta olduğunuz işte budur" denecektir. |
ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ Summe yukalu hazelleziy kuntum bihi tukezzibune. |
18. Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı "İlliyyûn"dadır. |
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ Kella inne kitabel’ebrari lefiy ’ılliyyiyne. |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ Ve ma edrake ma ’ılliyyune. |
|
كِتَابٌ مَرْقُومٌ Kitabun merkumun. |
|
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ Yeşheduhulmukarrebune. |
|
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ İnnelebrare. Lefiy na’ıymin. |
|
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ ’Alel’eraiki yenzurune. |
|
تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ Ta’rifu fiy vucuhihim nadretenna’ıymi. |
|
25. Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir. |
يُسْقَوْنَ مِنْ رَحِيقٍ مَخْتُومٍ Yuskavne min rahıykın mahtumin. |
خِتَامُهُ مِسْكٌ ۚ وَفِي ذَٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ Hıtamuhu miskun ve fiy zalike felyetenafesilmutenasifune. |
|
وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْنِيمٍ Ve mizacuhu min tesniymin. |
|
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ Aynen yeşrebu bihelmukarrebune. |
|
29. Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı. |
إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ İnnelleziyne ecremu kanu minelleziyne amenu yadhakune. |
30. Mü’minler yanlarından geçtiğinde, birbirlerine kaş göz ederek onlarla alay ediyorlardı. |
وَإِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ Ve iza merru bihim yeteğamezune. |
31. Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı. |
وَإِذَا انْقَلَبُوا إِلَىٰ أَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِهِينَ Ve izenkalebu ila ehlihimunkalebu fekihiyne. |
32. Mü’minleri gördükleri vakit, "Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir" diyorlardı. |
وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَضَالُّونَ Ve iza reevhum kalu inne haulai ledallune. |
33. Hâlbuki onlar, mü’minlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi. |
وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ Ve ma ursilu ’aleyhim hafizıyne. |
فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ Felyevmelleziyne amenu minelkuffari yadhakune. |
|
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ ’Alel’eraiki yenzurune. |
|
36. Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı? |
هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ Hel suvvibelkuffaru ma kanu yef’alune. |