Gültekin Onan 

1. Elif, Lam, Ra. Bunlar, hikmetli Kitabın ayetleridir.

2. İçlerinden bir adama "İnsanları uyar ve inananlara, muhakkak kendileri için rableri katında ’gerçek bir makam’ olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz insanlara şaşırtıcı mı geldi? Kafirler "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler.

3. Şüphesiz sizin rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, buyruğu evirip çeviren / yöneten / yönlendiren Tanrı’dır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte rabbiniz olan Tanrı budur, öyleyse O’na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?

4. Sizin tümünüzün dönüşü O’nadır. Tanrı’nın vaadi bir gerçektir. İnanıp salih amellerde bulunanlara adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O’dur. Küfredenler ise, küfürleri dolayısıyla; onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azab vardır.

5. Güneşi bir aydınlık, ayı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tesbit eden O’dur. Tanrı, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.

6. Gerçekten, gece ile gündüzün ardarda gelişinde ve Tanrı’nın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.

7. Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;

8. İşte bunların, kazandıkları dolayısıyla barınma yerleri ateştir.

9. İnananlar ve salih amellerde bulunanlar da, rableri onları inançları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip iletir (hidayet eder).

10. Oradaki duaları "Tanrım, Sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri "Selam"dır; dualarının sonu da "’Gerçekten, hamd alemlerin rabbi olan Tanrı’nındır."

11. Eğer Tanrı, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte bize kavuşmayı ummayanları biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.

12. İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.

13. Andolsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve inanır olmadıkları / inanmadıkları için yıkıma uğrattık. İşte Biz, suçlu, günahkar olan bir topluluğu böyle cezalandırırız.

14. Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık.

15. Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar derler ki "Bundan başka bir Kuran getir veya onu değiştir." De ki "Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım."

16. De ki "Eğer Tanrı dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. Siz yine de akletmeyecek misiniz?"

17. Tanrı’ya karşı yalan uydurup iftira düzenden ve O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphesiz O, suçlu, günahkarları kurtuluşa erdirmez.

18. Tanrı’yı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek, yararları da dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve «Bunlar Tanrı katında bizim şefaatçilerimizdir» derler. De ki "Siz, Tanrı’ya, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir."

19. İnsanlar tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.

20. Bir de derler ki "Rabbinden üzerine bir ayet indirilse ya!.." De ki "Gayb yalnızca Tanrı’nındır, siz bekleyedurun; ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."

21. İnsanlara, şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, bir rahmet dokundurduğumuz zaman, ayetlerimiz konusunda hileli bir düzen kurmak (bir entrika çevirmek) onlar için (bir alışkanlık ve kötü bir edinim)dir. De ki "Düzen kurmada (karşılık vermede) Tanrı daha hızlıdır. Şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin ’geliştirmekte olduğunuz düzenleri’ yazmaktadırlar."

22. Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O’na ’gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)’ olarak Tanrı’ya dua etmeye başlarlar "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız."

23. Ama (Tanrı) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz bizedir, biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz.

24. Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki, yer güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi (ehli) gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona buyruğumuz gelmiştir de, dün sanki hiç bir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen (yetefekkerun) bir kavim için biz ayetleri böyle ’birer birer açıklarız’ / ayrıntılandırırız.

25. Tanrı barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip iletir.

26. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir illet. İşte onlar cennetin halkıdırlar orada süresiz kalacaklardır.

27. Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Tanrı’dan (kurtaracak) hiç bir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.

28. O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, sonra şirk katanlara "Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da" diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki "Siz bize ibadet ediyor değildiniz."

29. "Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Tanrı yeter. Gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik."

30. İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl, gerçek mevlaları olan Tanrı’ya döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.

31. De ki "Göklerden ve yerden sizlere rızk veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve buyruğu evirip çeviren / yöneten / yönlendiren kimdir? Onlar "Tanrı" diyeceklerdir. Öyleyse de ki "Peki siz yine de korkup sakınmayacak mısınız?

32. İşte bu, sizin gerçek rabbiniz olan Tanrı’dır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz?

33. Böylece rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde (şöyle) gerçekleşmiştir ki "Onlar şüphesiz inanmazlar."

34. De ki "Sizin şirk koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var mı?" De ki "Tanrı yaratmayı (ilkin) başlatır, sonra onu iade eder. Öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?"

35. De ki "Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?" De ki "Hakka ulaştıracak Tanrı’dır. Öyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı? Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?"

36. Onlann çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiç bir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Tanrı, onların işlemekte olduklarını bilendir.

37. Bu Kuran, Tanrı’dan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin rabbindendir.

38. Yoksa "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki "Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Tanrı’dan başka çağırabildiklerinizi çağırın."

39. Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz tevili gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zulmedenlerin nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak.

40. Onlardan ona inananlar var ve ona inanmayanlar da vardır. Rabbin bozgunculuk çıkaranları daha iyi bilir.

41. Eğer seni yalanlarlarsa onlara de ki "Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım."

42. Onlardan seni dinleyecekler vardır. Ama hiç duymayana, sağırlara -üstelik hiç akletmiyorsa- sen mi duyuracaksın?

43. Ve sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın.

44. Kuşkusuz Tanrı insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar kendi nefslerine zulmediyorlar.

45. Gündüzün bir satinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Tanrı’ya kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi.

46. Onlara vaadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen ahirete kalır.) Onların dönüşleri Bizedir, sonra Tanrı işlediklerine şahiddir.

47. Her ümmetin bir resulü vardır. Onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar.

48. Derler ki "Eğer doğru sözlüyseniz, bu belirttiğiniz süre (va’d) ne zamanmış?"

49. De ki "Tanrı’nın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler."

50. De ki "Düşündünüz mü hiç, eğer O’nun azabı size gece veya gündüz geliverirse, suçlu günahkarlar (cürüm ehli), bunu ne diye erkene almak istiyorlar?"

51. Gerçekleştikten sonra mı O’na inanacaksınız? Hemen şimdi mi? Oysa siz, onun (azabın) erkence gelmesini istiyordunuz.

52. Sonra o zulmetmekte olanlara "Sürekli azabı tadın" denilecek. "Kazandıklarınız dışında, bir başka şeyle mi cezalandırılacaktınız?"

53. "Bu bir gerçek mi?" diye senden haber soracaklar. De ki "Evet, rabbime andolsun ki, şüphesiz gerçektir ve sizler aciz bırakacak değilsiniz."

54. Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir.

55. Haberin olsun, göktekilerin ve yerdekilerin tümü gerçekten Tanrı’nındır. Haberin olsun; şüphesiz Tanrı’nın va’di haktır ancak onların çoğu bilmezler.

56. O, diriltir ve öldürür. Ve O’na döndürüleceksiniz.

57. Ey insanlar, rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve inançlılar için bir hidayet ve rahmet geldi.

58. De ki "Tanrı’nın bol ihsanıyla (fazlıyla) ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp yığmakta olduklarından hayırlıdır."

59. De ki "Tanrı’nın sizin için indirdiği, sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan haber var mı? Söyler misiniz?" De ki "Tanrı mı size izin verdi, yoksa Tanrı hakkında yalan uydurup ittira mı ediyorsunuz?"

60. Tanrı hakkında yalan uydurup ittira edenlerin kıyamet günü zanları nedir? Şüphesiz Tanrı, insanlara karşı büyük ihsan (fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler.

61. Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kuran’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.

62. Haberiniz olsun; Tanrı’nın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.

63. Onlar inananlar ve (Tanrı’dan) sakınanlardır.

64. Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Tanrı’nın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük ’kurtuluş ve mutluluk’ budur.

65. Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ’izzet ve gücün’ tümü Tanrı’nındır. O, işitendir, bilendir.

66. Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Tanrı’nındır. Tanrı’dan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak ’zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.’

67. O, dinlenmeniz için geceyi, gündüzü de aydınlatıcı (mubsir) olarak sizin için yaratmıştır. Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.

68. "Tanrı çocuk edindi" dediler. O, (bundan) yücedir; O, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Kendinizde buna ilişkin bir delil de yoktur. Tanrı’ya karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?

69. De ki "Tanrı hakkında yalan uydurup ittira edenler, kurtuluşa ermezler."

70. (Onlar için) Dünyada geçici bir meta (vardır). Sonra dönüşleri bizedir; sonra da küfretmeleri dolayısıyla onlara şiddetli azabı tattıracağız.

71. Onlara Nuh’un haberini oku. Hani kavmine demişti ki "Ey kavmim, benim makamım ve Tanrı’nın ayetleri ile hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, kuşkusuz Tanrı’ya tevekkül ettim. Artık siz ve ortaklarınız buyruğunuzu birleştirin de buyruğunuz size örtülü kalmasın / tasa konusu olmasın / başınıza dert olmasın; sonra bana süre / fırsat tanımaksızın (istediğinizi) yapın / buyruğunuzu uygulayın.

72. Eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık istemedim. Benim ecrim, yalnızca Tanrı’ya aittir. Ve bana müslümanlardan olmam buyruldu.

73. Fakat onu yalanladılar; biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.

74. Sonra onun ardından kendi kavimlerine (başka) elçiler gönderdik; onlara apaçık belgeler getirmişlerdi. Ama daha önce onu yalanlamaları nedeniyle inanmadılar. İşte biz haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.

75. Sonra bunların ardından Firavun’a ve onun önde gelen çevresine Musa’yı ve Harun’u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu, günahkar bir kavimdi.

76. Onlara katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki "Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."

77. Musa "Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.

78. Onlar "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inançlılar (olacak) değiliz" dediler.

79. Firavun "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi.

80. Büyücüler geldiğinde Musa "Atacağınız şeyleri atın" dedi.

81. Onlar atınca, Musa dedi ki "Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Tanrı onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Tanrı, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez."

82. Tanrı, suçlu günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.

83. Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- inanan olmadı / inanmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.

84. Musa dedi ki "Ey kavmim, eğer siz Tanrı’ya inanıp müslüman olmuşsanız artık yalnızca O’na tevekkül edin."

85. Dediler ki "Biz Tanrı’ya tevekkül ettik; rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma."

86. "Ve bizi, kafirler kavminden rahmetinle kurtar."

87. Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik "Mısırda kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. İnançlıları müjdele."

88. Musa dedi ki "Rabbimiz, şüphesiz sen Firavuna ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar inanmayacaklar."

89. (Tanrı) Dedi ki "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."

90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun) "İsrailoğullarının kendisine inandığından başka tanrı olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım" dedi.

91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.

92. Bugün ise senden sonrakilere bir ayet olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız [herkese cesedini göstereceğiz]. Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.

93. Andolsun, biz İsrailoğullarını hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.

94. Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.

95. Ve Tanrı’nın ayetlerini yalanlayanlardan olma; yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun.

96. Gerçek şu ki, rabbinin kelimesi üzerlerinde hak olanlar, onlar inanmazlar.

97. Onlara her ayet getirilse bile... Acı azabı görünceye kadar.

98. Ama [azab geldiği sırada] inanıp inancı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında- bir ülke olsaydı ya! Onlar inandıkları zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.

99. Eğer rabbin dileseydi yeryüzündekilerin tümü topluca inanırdı. Öyleyse, onlar inançlı oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?

100. Tanrı’nın izni olmaksızın hiç kimse için inanma (imkanı) yoktur. O, akletmeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.

101. De ki "Göklerde ve yerde ne var? Bir bakıverin." İnanmayan bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarmalar bir şey sağlamaz.

102. Kendilerinden önce gelip geçmişlerin (başlarından geçen) günlerin bir benzerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki "Bekleyedurun. Şüphesiz ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."

103. Sonra biz, elçilerimizi ve inananları böyle kurtarırız; inançlıları kurtarmamız bizim üzerimize bir haktır.

104. De ki "Ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz, ben sizin Tanrı’dan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum; ancak ben, sizin hayatınıza son verecek olan Tanrı’ya ibadet ederim. Bana inançlılardan olmam buyruldu."

105. Ve "Bir hanif olarak yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma "

106. "Tanrı’dan başka, sana yararı ve zararı olmayan(tanrılar)a tapma. Eğer sen (bunun aksini) yapacak olursan, bu durumda gerçekten zulmedenlerden olursun" (diye emrolundum.)

107. Tanrı sana bir zarar dokunduracak olsa, O’ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O’nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.

108. De ki "Ey insanlar, şüphesiz size rabbinizden hak gelmiştir. Kim hidayet bulursa, o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinizde bir vekil değilim."

109. Sana vahyolunana uy ve Tanrı hükmünü verinceye kadar sabret. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.